Ali Ural aklandı mı?


Elbette hayır. En azından benim gözümde aklanmadı. İsmine rastladığım hemen her programa-benim ismim programa dahil olsa bile- kuşkuyla bakmam bundan. Üstelik “benim gözüm” dediğim sırf bana ait bir göz değil, bir metafor doğrusu. Bundan otuz beş yıl önce karşılaştığım kişinin kastettiğini kastediyorum belki: Diğer herkes olayı yorumlar, kendi görüşünü ortaya koyardı; ardından Amerikan hastanesinde göz ameliyatı geçirdiğini bildiğimiz o kişi de olayın “Amerikan gözüyle” yorumunu yapardı bize.

Diğer birçok FETÖ ile iş tutan, onun stratejilerinin yaygınlaşmasına bilmem bile isteye bilmem bilmeden istemeden aracı olan kişi gibi Ali Ural da. Ama tabii ki diğer Ali’lerden, sözgelimi Ali Ünal’dan, Ali Bulaç’tan da farklı. En azından onlar kadar eline yüzüne diline bulaşmış değil; sözgelimi Ali Ünal’ı FETÖ’nün ona bulaşmasından değil de doğrudan FETÖ’cü bir unsur olmasından dolayı yargılamalı. “İslamcı zihinler hasta!” diyerek İttihad-ı İslam’ı eleştiren Ali Bulaç’ın asıl ününü ve entelektüel sermayesini piyasada “İslamcı aydın” sayılarak kazandığını, ama İttihad-ı İslam ve ümmet tasavvurunu savunmanın da İslamcı olmanın rüknü olduğunu eklemek gerekli. Ve belki bundan: Ne İslamcı ne de aydın! Elbette bir iki kuşak üzerinde düşünceleri ve görüşleriyle etkili olmuş, yönlendirmiş, katkı sağlamış o kuşaklara. Ama o kuşaklara sağladığı katkı demek ki ona herhangi bir içgörü kazandırmamış.

Ama ben bu yazının konusu seçtiğim Ali’ye döneyim diğerlerini boş verip. Şu sıralar denk geldiğim birçok programda, dergide, jüride Ali Ural ismine rastlamam acep niye? Bu benim algıda seçiciliğim mi ya da mahut ismin taşıdığı aklanma istemi ve arzusunu böylelikle gerçekleştirmeye çalışan yüzsüzlüğü mü yoksa o etkinlikleri düzenleyenlerin tabi olduğu, onlar üstünde etkin dispozitif sebebiyle mi? (Bu dispozitifi, düzeneği konuşacağız elbette ama dispozitifin nasıl oluştuğunu, neleri baz alıp neleri tesis ettiğini, bir anlamda neler içerip nasıl işlediğini, bu işleme şeklinin kuşattıklarını bütünüyle bu yazıda kaleme almamız mümkün değil.) Tamam bir ara TYB’nin İstanbul Şube Başkanlığı’nı yaptığı için TYB programlarında sıklıkla ismine rastlamamız makul; peki ama sözgelimi hemen hepsi “üç bin” (dikkat ettiyseniz yazıyla üç bin) TL’lik “büyük ödüllü” Deprem Öyküleri Yarışması jürisinde ya da şiirle ilgili diğer birçok etkinlikte niçin yer alıyor? Benim ya da sizin düşündüğünüzü düşünemiyor mu? (Hem üstelik henüz üstünden bir yıl bile geçmeyen ve acısı bu açıdan son derece taze addetmemiz gereken Büyük Deprem dolayısıyla bir öykü yarışmasını bir üniversite niye düzenler ki?)

Nedir benim düşündüğüm? Ali Ural önüne gelen etkinliğe katılıyor çünkü ancak böyle aklanacağını, geçmişi unutturacağını, şu haliyle benimseneceğini düşünüyor. Fakat, ironi bu ya, ne kadar çok etkinliğe katılırsa geçmişi o kadar gündeme geliyor, o kadar dikkat çekiyor, aleyhinde konuşanları kışkırtıyor. Aleyhine konuşulanları bilmiyor değildir herhalde değil mi? Bilmiyorsa bilenden öğrensin!

Ya da bütün bu ihtimallerin öncesinde daha korkunç bir ihtimal var: Vakti zamanında FETÖ ile iş tutmanın herhangi bir kabahat içermediğini düşünüyor olabilir mezkûr zat. Onca programda görünmesini açıklar mı peki bu görüş? Yani kabahat içermediğini düşündüğü dönemleri de aynı yoğunlukla yaşadı mı? Aynı hızla bu programları icra etmiş mi? Araştırmaya değmez tabii ki! Geçmişe dair ortada kamuya açık herhangi bir özeleştiri de olmadığına göre bizim için önemli olan şu anki durum. Eğer geçmişte yaptıkları herhangi bir kabahat içermiyorsa “Beni boşuna suçluyorsunuz,” denmesi beklenir, böyle bir söz de sarf edilmediğine göre birçok programda birden görülmenin, birçok programa birden çağrılmanın başka sebeplerini soruşturmak gerekir. O sebepler ise bahsettiğimiz dispozitiften kaynaklanır. Sözünü ettiğimiz dispozitifin sağ ya da sol, Ali Ural ya da bir başkasına dair ayrımlara gitmeksizin işleme şekli var. En çok bu düzeneğin var olma ve işleme şekli eleştirilere konu edilmeli. Bunu söylemek gerekir öncelikle. O dispozitif, o düzenek nedir, ne içerir? Şu anki Ali Ural’ı üreten düzenek, Ali Ural olmasa da olacak olan düzenektir. Küfredeni yücelten bir düzenektir bu. Yüzsüzlük edeni, kınayanı baştacı edersiniz bu düzeneğe uygun olarak. (İlber Ortaylı örneği geliyor aklıma. Aşağılayıcı, küçümseyici tavrıyla Ortaylı bu düzeneğin nasıl işlediğini gösterme bakımından birebir. Bir konuda çok bilgili olmanıza karşın, hemen her konu da bilgili olur ya da bilgili imiş gibi yapabilirsiniz. Filistinlilerin dedelerinin toprak sattığına dair yalan yanlış söylentiyi de böylelikle size tanınan bu itibarla rahat rahat ileri sürersiniz. Demem o ki bir iyi şey yapmak size 10 kötü şey yapma hakkı kazandırır bu düzenek sayesinde.)

Ali Ural ya da bir başkası… Ortada eleştirilmesi gerekli o dispozitif, o düzenek durdukça (ben buna “zamirlerin iktidarı” diyorum) sürekli böyle kişilerle uğraşacağız. Kısa vadede ne siyasette ne kültürde ne de sanat ve edebiyat ortamlarında bu düzeneğin ortadan kalkması beklenmiyor. Belki de bu yüzden ben ve benim gözümü taşıyanlar kahırlandıklarıyla kalıyorlar vesselam.

Etiketler
FETÖ Dispozitif Ali Ural Gündem Politika Edebiyat Eleştiri Murat Güzel