Ateş çemberinde bir müftü: Hacı Emin El Hüseyni'nin Hatıratı
Kudüs Baş müftüsü Hacı Emin el Hüseyni, Filistin çalışan herkesin karşısına çıkan ilk isimlerden birisidir. Abisi Kâmil el-Hüseyni’nin 39 yaşında aniden vefat etmesi üzerine onun yerine geçerek, henüz çok genç yaşta Kudüs Baş müftülüğü gibi bir önemli görev üstlenen Hacı Emin el Hüseyni’nin mücadelesine şahitlik etmeden Filistin’i anlamak mümkün değil çünkü. Eğer onu tanımıyorsanız, Filistin’e dair yazdığınız ya da söylediğiniz her şey eksik kalacaktır muhakkak. Zira o, Kudüs müftülüğünden, Filistin milli hareketinin kuruculuğuna, Filistin Yüksek Arap Konseyi ve Yüksek İslam Konseyi başkanlığına değin Filistin tarihinin bütün kritik dönemlerinde en ön saftadır daima. Sayısız acıya ev sahipliği yapmış Filistin topraklarında yaşanan kahramanlıklara, mağlubiyetlere, hayal kırıklıklarına ve hüzünlere dair hikayelerle doludur hayatı. Bedeli her ne kadar ağır olursa olsun inançlarından vazgeçmemenin, ölüm pahasına haysiyetini savunmanın asaletini gösterir bizlere. Üstelik sarsıcı bir sadelik içerisinde.
Kudüs’ün en köklü ailelerinden el Hüseyni’lerin oğlu olan Hacı Emin el Hüseyni, dönemin birçok âlimi gibi Ezher’de eğitim gördükten sonra 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu’nda görev alır. Yıkılmakta olan bir imparatorluğu ayakta tutmak, İslam alemini tekrar eski gücüne kavuşturmak için havadaki bir toz zerresi kadar bile menfaat beklemeden canları pahasına mücadele eden, eli silah tutan, eli kalem tutan her kim varsa dostudur Hacı Emin el Hüseyni’nin. Namık Kemal’in “Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet” haykırışı, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın zayıf bir kandilin ışığında sabahlara değin süren yazı çalışmaları, Cemaleddin Afgani’nin, Muhammed Abduh’un, Reşid Rıza’nın o sınırları aşan heyecanı, Şeyhülislam Musa Kazım’ın o İslam kardeşliği çağrısı… Tüm umutların tükendiği anlarda dahi bir çıkış yolu arayan, yenilirken dahi baş eğmeyen, pes etmeyen, yorulmayan ve uslanmayan soylu bir ruh ikliminin tam orta yerinde yetişir. Çanakkale’de ve Kut-ül Amare’de kazanılan büyük zaferlere ve Fahreddin Paşa kumandasındaki eşsiz Medine Müdafaası’na şahitlik eder. Hacı Emin el Hüseyni’nin, içinden çıkılması en güç anlarda bile son nefesine kadar yorulmaksızın halkının kurtuluşu için çözüm yolları aramasının temellerinde bu vardır. O sadece Kudüs’ün değil Mekke’nin, Medine’nin, İstanbul’un, Kahire’nin ve Şam’ın da evladıdır.
Osmanlı’nın büyük kayıplar vererek bölgeden çekilmesinin ardından bölgeyi işgal eden İngilizler ve Siyonist çeteler karşılarında en büyük düşman olarak Hacı Emin el Hüseyni’yi bulurlar o nedenle. 1920 senesinde yani Kudüs Müftülüğü görevine gelişinden 1 sene önce Filistin tarihinin İngilizlere karşı ilk örgütlü isyanı olan Nebi Musa İsyanı’nı esnasında yaptığı konuşma ile Filistin halkını topyekûn direnişe çağırır. Vladimir Jabotinsky’e bağlı Yahudi Savunma Alayları isimli bir grup, konuşması esnasında halkın üzerine saldırır. 5 Filistinli günlerce devam eden bu çatışmalar esnasında şehit edilir. Ve Filistin davasının, sömürgeciliğe ve siyonizme karşı tarihi böylece başlamış olur.
1922 senesinde kurulan Yüksek İslam Konseyi’nin başkanlığına seçilen Hacı Emin el-Hüseyni’nin buradaki en büyük mücadelesi ise Müslümanlara ait vakıf arazilerinin ve Filistin topraklarının işgalcilerin eline geçmesine engel olmaktır. Zira İngilizler Osmanlı’nın Filistin’de uyguladığı toprak kanununun 103. maddesinde değişiklik yaparak, Yahudilerin toprak alımını kolaylaştırmaya çalışırlar. Ancak Hacı Emin el Hüseyni’nin liderliğindeki yüzlerce Filistinli âlim ve şeyh köyleri dolaşarak, toprak konusunda halkı bilgilendirici konuşmalar yaparlar, hatta gittikleri kimi yerlerde, yaşananlara son anda müdahil olarak halkın kandırılmasını önlerler.
Bu arada İngiliz Yüksek Komiseri John Chancellor, kafayı tam anlamıyla Hacı Emin el Hüseyni’ye takmıştır. 1929 senesinde, Mescid-i Aksa’nın batı yüzünde yer alan Burak Duvarı’nı, ki el Hüseyni ailesinin evi de buraya çok yakındır, satın almak için adeta açık çek teklif eder. Eğer Burak Duvarı’nın mülkiyetini kendilerine satarlarsa, burada hem Müslümanlar hem de Yahudiler için bir ibadet alanı oluşturacaklarını ve böylece orta yolu bulacaklarını söyler. Ancak Hacı Emin el Hüseyni, bu teklifi hiç düşünmeden reddeder. Ve kurdukları Burak Duvarı Savunma Komitesi ile burayı savunmaya devam ederler.
Siyonist çetelerin, İngilizlerin gözetimi ve desteğe altında taşkınlarına devam ettikleri ve yerleşim alanlarını çoğalttıkları esnada, elindeki bütün imkanlara bu işgale karşı koyar Hacı Emin el Hüseyni.
Filistin ulusal hareketi için çok önemli bir yıl olan 1933 senesinin ilk aylarında, manda hükümeti ve Siyonist çetelere karşı yeni bir mücadele programı kabul ederler. Kısa süre sonra 26 Mart’ta da farklı şehirlerden ve köylerden gelen gençlerin katılımıyla büyük bir Gençlik Konferansı düzenlerler.
Başkanlığını Hacı Emin el Hüseyni’nin yaptığı Filistin Yüksek Arap Konseyi’nin genel grev çağrısının ardından Kudüs, Yafa, Nablus gibi şehirlerde Filistin tarihinin en yüksek katılımıyla peş peşe gösteriler düzenlenir. Kudüs Belediye Başkanı Musa Kazım el Hüseyni’nin İngilizler tarafından yerlerde sürüklenerek şehit edildiği bu gösterilerde, yüzlerce Filistinli de acımasızca katledilir. 1936-1939 Büyük Filistin İsyanı’na giden süreçteki en önemli durak olan bu gösteriler, Hacı Emin el Hüseyni’nin de liderliğinde yeni bir mücadelenin de başlangıcıdır aslında.
Filistin Yüksek Arap Konseyi, 25 Nisan 1936 günü genel grev ilan ettiği andan itibaren önce kritik bir öneme sahip Hayfa ve Yafa limanlarındaki işçiler iş bırakır, ardından da bu direniş bütün Filistin’e yayılır. Grev sadece iş bırakma ya da yüksek vergilerle sınırlı değildir. Filistin topraklarına giren tüm yabancı mallarına da boykot çağrısı yapılmıştır ve bu Filistin tarihinde ilk kez görülen bir şeydir. Ayrıca Şam, Kahire, Beyrut gibi diğer büyük Arap şehirlerinde de Filistin halkıyla dayanışma kampanyaları düzenlenir.
1948 senesinde İsrail devletinin kurulmasına kadar geçen süreçte Filistin halkının büyük direnişi ile karşılaşan Siyonist çeteler, tarihte eşi zor görülür vahşette katliamlara imza atarlar. İngilizler, kimi zaman pazar yerlerinde, kimi zaman camilerde, kimi zaman ise köy baskınlarıyla gerçekleşen bu katliamlar esnasında, tarafsız oldukları algısını uyandırmaya çalışsalar da daima Siyonist çetelerden yana olurlar. Hacı Emin el Hüseyni ve Filistin ulusal hareketinin pek çok önemli ismi, tutuklanır ya da sürgüne gönderilir. Kimi ise son anda kaçmayı başarır ve Şam, Beyrut ya da Kahire gibi çevre başkentlerden Filistin mücadelesine liderlik etmeye devam eder.
Hacı Emin el Hüseyni’nin Hatıraları’nın, Dr.Ömer Tellioğlu’nun Arapçadan tercümesiyle Ketebe Yayınları tarafından Türkçemize kazandırılması çok büyük bir önem arz ediyor o nedenle. Hatıralar üç bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, Hacı Emin el Hüseyni’nin 1937 yılında Kudüs'ten ayrılmasından 2. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar yürüttüğü mücadelesini, Almanya’nın müttefiklerin eline geçmesi ile buradan ayrılmasını ve Fransızlar tarafından yakalanarak Paris'te tutuklanmasına kadar olan dönemi içeriyor. İkinci bölüm, 1946 yılında Kahire'ye gitmek üzere Paris'teki hapishaneden kaçarak tekrar o çok sevdiği ve özlediği Arap coğrafyasına dönüşünü ve Filistin davası etrafında cereyan eden olayları kapsıyor. Üçüncü bölümde ise Hacı Emin el Hüseyni’nin Mısır'a dönüşünden Nekbe'ye yani 1948 senesine kadar Filistin halkının cihadı ve direnişini anlatılıyor. 10 Mayıs 1948 tarihinde Safed şehrinin düşmanın eline geçmesi ile hatıralar son buluyor.
Hatıralarda altı çizilmesi gereken pek çok satır var elbette ancak büyük bir direniş lideri olan Hacı Emin el Hüseyni’nin içinde bulunduğu ruh halini anlamak için şu ifadeler çok önemli. Filistin'i terk etmek zorunda kaldığında şu satırı kaleme alıyor Hacı Emin el Hüseyni; Filistin’den hicret etmek benim planladığım bir şey değildi. Beytülmakdis’i, Filistin topraklarını terk etmeyi hiçbir zaman hatırımdan geçirmedim. Bütün Arap toprakları benim için vatan olmasına rağmen, düşmana karşı içerden mücadeleyi sürdürmemin daha önemli olduğu inancındaydım. Daha da önemlisi bir mücahit için vatanını, mücadele alanını terk etmek caiz değildi. Böyle bir şeyi ancak mecburiyet karşısında ve bu uğurda, bu dava için daha etkili faaliyetlerde bulunabilmek için yapılabilirdi.
Halkı için hem siyasi hem askeri hem de kültürel sahada mücadele vermiş bir liderin hatıralarından çıkarılacak çok büyük dersler var hiç şüphesiz. Özellikle Filistin çalışanlar için başucu kitabı olacağı hiç şüphesiz. Filistin, büyük hikayelerle dolu. Büyük kavga ve dostluk hikayeleri. Kendine insanım diyen herkesin ortak hikayesi bunlar. Sadece elindeki taşı işgalcilere fırlatan o cesur çocukların, beyaz yazmasıyla güçlükle ayakta durmaya çalışan, elleri öpülesi yaşlı teyzelerin, yıkılan evlerini onarmaya çalışan babaların, evlatlarını kendi elleri ile toprağa veren annelerin değil…Kalbi insan haysiyeti, özgürlük ve adalet için çarpan herkesin hikayesi hepsi de. Unutulmasını önlemek için nesilden nesile aktarmamız gerekiyor.
Böylesine önemli bir eseri dilimize kazandırdıkları için Dr. Ömer Tellioğlu’na ve Ketebe Yayınları çalışanlarına çok teşekkür ederim o nedenle. Unutturmamak için hep birlikte mücadele etmekten başka çaremiz var mı? Hacı Emin el Hüseyni, Filistin halkının acılarının başlangıç noktasından sesleniyordu bizlere. Vefatından onlarca sene sonra bile okunmaya devam etsin diye kaleme almıştı halkının yaşadıkları. Bugün hala süregelen o büyük acılara şahitlik eden bizlere ise okumak düşer elbette.