"Büyük oyunu görelim"
Bazı basmakalıp ifadeler vardır çeşitli sözümona analizlerde sık sık karşılaştığımız. Analistin söyleminde üstü kapalı yer alır okuyucuya dönük o uyarı: “Bu konuyu ele alacağım ama asıl tartışılması gereken, tartıştığım şey başka.” (Biz de öyle yapacağız sanırım!)
Bu’nun yerine şu’nun geçirilmesinde bire birdir bu basmakalıp, klişe, her derde deva, “Deux ex machina” ifadeler doğrusu. “Bu” hakkında yapıldığını zannettiğiniz analiz bir bakmışsınız “şu” hakkında yapılan bir analize dönüşmüştür, aslında ilk başta da öyledir. Niye bu böyledir? Sebep basittir aslında. “Bu” hakkında bize analiz sözü veren analistin “bu”nun gerçekleştiği bölgeye, o bölgenin ya da meselenin tarihine, tarihî arka planına, “bu” ile doğrudan ilişkili aktörlere dair yeterli bilgisi yoktur, ama analistin her nasılsa artık bize konu hakkında “bazı şeyler diyesi” mevcuttur. Aslında analizin “bu” ile bir ilgisi olmaması bir yana, “şu”ya da bir iması yoktur. “Şu”, muhayyel kalır bir yerde. Bu’yu ele almayı vaat eden analistin söyleminde var olur yalnızca. Onun neden bu’yu ele alamadığını açıklar belki de şu’nun o muhayyel/söylemsel varlığı. Çünkü şu bu’dan daha önemli, daha kapsayıcı, daha büyüktür! Analistimiz “bu”da kendini gösteren “şu” daha büyük sorunu ele almaktadır. “Bu” hakkındaki bilgisizliği örten şaldır “şu” diye görülen.
Sözgelimi 6 Ekim’de oyunda oynaşta olanların 7 Ekim 2023’te gerçekleşen El Aksa Tufanı'nın getirileri ve götürüleri ile ilgili bir muhasebeyi 8 ay sonra gerçekleştirdiğini görürüz. Bu muhasebe ilginçtir İsmail Haniyye’nin şehadeti günlerinde dile getirilmiştir. Yeri gelmişken vurgulamalı: İsmail Haniyye’nin oğlu babasının kanının Gazzeli bir çocuğun kanından daha değerli olmadığını da ifade etmişti Bu muhasebede El Aksa Tufanı dolayısıyla karşılaşılan şiddet ve soykırım sonucu yaklaşık 40 bin canın kaybını “değmezdi bu kadar kayba” bakışıyla ele alan açının sekiz ay önce HAMAS’ın açıklama yaparak ifade edilmesine engel olmaya çalıştığı söylemle olan yakın akrabalığı ilgi çekicidir. O zaman El Aksa Tufanı'nın zaten Filistinlileri katleden İsrail’e meşruiyet verdiği iddia edilmişti hatırlanacak olursa. El Aksa Tufanı büyük bir oyundu bu iddiaya bakılırsa. O “büyük oyun”un İran ile İsrail’i denklemin iki ucuna dönüştürme girişimi olduğu da o zaman çokça sözümona analistlerce ifade edilmişti. Bu iddiaya dayalı analizler bu durumu ifşa etmeye yönelmiştiler. Oysa HAMAS, daha o zaman bu operasyon olmasa idi terör devletinin Aksa’ya yönelik büyük bir saldırıyı gerçekleştireceğini söylemişti. Zaten operasyon isminin Aksa olması da bu niyete işaret ediyordu: Aksa’yı koruma tufanı!
Devam edelim. 7 Ekim öncesi ara ara ama sürekli İsrail tedhişiyle yaşanan can kayıplarını göz ardı eden muhasip bakış sekiz yılda gerçekleşen sistematik saldırıların benzerinin sekiz aya sıkıştırılması ve artık İsrail’in daha önceden de var olan “dokunulmazlığı”nın daha da artırılması, onun şiddetine “meşruiyet” kazandırılması, Gazze’nin tamamının kaybedilmesinin kesinleşmesi vb. hususları zikretmenin El Aksa Tufanının kazanımlarını niçin görmemeye sebep teşkil ettiğini belirtemiyor. ABD Temsilciler Meclisi’ndeki son alkış olayında da görüldüğü gibi uluslararası sistem içinde İsrail’in var olan dokunulmazlığının “artırılması” hususundan daha fazla üstü örtük bu “dokunulmazlığın” aşikâr kılındığı bir süreç yaşanıyor. Çoğu kez “Batı’nın ikiyüzlülüğü” olarak kurulan terkibin yanlış olduğuna işaret ediyor süreç. Batı ikiyüzlü değildir! Bunu dünyanın bütün çıplaklığıyla görmesi için El Aksa Tufanı gerekti, intifada “insan hakları, fikir özgürlüğü” vb. deyişlerle dile getirilen o maskeyi düşürdü. Bir anlamda HAMAS Aksa İntifadası aracılığıyla hakikatle aramızdaki perdeyi kaldırdı!
İsrail şiddetine “meşruiyet” kazandırma meselesi ise doğrusu çok komiktir. Komik çünkü bu meşruiyet ancak Walter Benjamin’in ünlü Şiddet Üzerine adlı makalesinde değindiği Niebo olayında olduğu gibi “mitik” bir meşruiyet olabilir. Fayrap’ta o makaleyi ve Niebo olayını İsrail şiddetinin anlamlandırmak için daha detaylıca Apollon Netanyahu da Artemis Hanginiz diye yazdığımız için daha fazla üzerinde durmayacağız ama bize kalırsa her ne olursa olsun böylesi bir şiddetin meşru görülemeyeceği söylenmelidir. Hele bunun Aksa Tufanı sonrası yaşandığını iddia etmek açıkça Siyonist propagandaya boyun eğmektir. “Festival basma” olayıyla Aksa Tufanının amaçlarını özdeşleyen anlayışı da aynı şekilde değerlendirmekte bir beis yoktur: Siyonist propagandanın söyleme “sızma” şekilleri bir anlamda şeytan ayartması ya da hannasın fısıltıları gibidir!
İsrail ile İran’ı Filistin ve Gazze meselesi dolayısıyla uluslararası Ortadoğu denkleminin iki ucu kılma girişimi olarak Aksa Tufanı sunumunu ele almaya geçebiliriz şimdi. Bu “büyük oyun”u elbette görmeli! Ortadoğu’da Filistin meselesi dolayısıyla oyun ne kadar büyük olursa olsun başat aktörlerin sayısının ikiye indirgenebilmesinin düşünülmesindeki aksaklık ve kolaylık bir yana, bu oyunu her düşünmemizde açıklamaya çalışılan fenomenin açıklayıcı sebep kılındığı bir kısır döngüye kendiliğinden sevk ediliriz. Bir nevi petitio principiidir yaşanan. Aksa Tufanının kurduğu bir denklem varsa bu açıktır oysa: İsrail (Batı) ve Dünya!
Öyleyse biz “büyük resme” bakalım. “Göğüs göğüse çarpışma” görmek isteyen muhasebeci yaklaşımların ısrarla Aksa Tufanı'nın Filistin direnişine kazandırdığı hususları bu sebeple görmezden gelmesi affedilemez doğrusu. Aksa Tufanı'nın önemli sonuçlarından biri elbette İsrail toplumu üzerinde belki de şimdiye dek hiç olmadığı kadar ağır bir şok ve travma bırakmasıydı. Demir Kubbe vb. savunma aygıtları sayesinde rahatça yaşayacaklarını zanneden toplumun yaşadığı şok ve travma asla göz ardı edilemez. Neredeyse nihilizme varan ölçülerde yaşanan bu travmayı görmezden gelmek mümkün değildir. Ayrıca önceki aşamaları düşünülürse II. İntifada sonrası Filistin Direnişi’nin Aksa Tufanı'nın bu anlamdaki kazanımlarının fazlalığı da görülebilir. 7 Ekim 2023’e kadar uzun süre abluka altında kalmış bir halkın Aksa Tufanı'yla sergilediği var olma azmini, bu intifadanın ve devamınbdaki olayların önümüze açtığı yeni ve yeni olduğu kadar eski(mez) gerçekliği de o “büyük resme” dahil etmek gerekiyor belki de.