yani yazık tabii kendine dua etmesi insanın kendi için[4]
bu dünyada ben sadece otobüse binerken akbil basmayı öğrendim[5]
hiçbir yere gitmeyen bir rezil olarak
kim sürdürmüyor ki kendini[6]
bir insan sâniyen neden doğar ki
ve elbette nuH’u es geçip
oku ki özne olasın, evlenesin, ölesin[7]
Ne yaptın?
-Boyunbağımı biraz gevşettim, rahatsız etmeyecek kadar tanrımı[8]
Sıradanlığın övgüsü diyemeyiz sanırım buna. Övgü yok çünkü. Sıradanlık şuuru var ama bunun vardığı ahlaki bir nokta yok; bir yargılama yok, itiraz yok, muhalefet yok. Özetle, kişiyi kapsayan ve hayatı kat edebilen kültürel ruh mevcut değil. Çünkü insanın vicdani yönünü tesis eden inanç ve bağlılık yok. Din ve politika 2000’lerin sekülarist şiirinden kovulmuş gibi. Seküler din, sol politika dahil.
Bu nedenle ben bu şiire Yeni Biçimci Şiir demiştim. Biçimciliğin özü kültürün inkarıdır. Sanat eserleri külliyatı anlamında kültürden söz etmiyorum; insanın spontan ya da yaratıcı tarafından kaynaklanan ve neticede onun üstünde bir güç elde eden tüm nesnelleşmiş yapı, ürün ve ilişkilerden söz ediyorum. Kültür hem tüm insani iletişimi kapsayan evrendir hem de insandan insana iletilen anlamı deşifre etmemizi sağlayan temel kodlardır, ki daima etik bir yanları vardır bu kodların. Daha basit ifadelerle söylemek gerekirse, insan sözü olarak şiir yön tayinidir, okuyucuyu bir yerden başka bir yere yönelmeye davet ve teşvik eder. Bunu sekülarist şiirde sözün içeriği anlamında göremiyoruz.
Söz olarak şiirin kendisi bir şey söylemeyecekse, 2000 sonrasının sekülarist şairi toplamda bize ne söyler?
Yerçekimine bayılıyorum şahsen ben[9]
Müşahhas olma arzusu olarak yorumlanabilir, ki aynı şiirde “müşahhas” kelimesi has kelime olarak şiiri “yerçekimi”yle birlikte kat ediyor. Sekülarizmin yere ilişkin olma, büyüyü bozma, nesnelleşme olduğunu biliyoruz. Bu şuur seviyesinde olmasa da Orhan Veli’de de vardı aynı müşahhaslaşma, şahsileşme tavrı.
2000 sonrasının sekülarist şiirinde tutulacak bir ipucu yakalayabildik mi bu tespitlerden sonra? Acaba günümüzün şiirsel sekülerliğinin dürtüsel yanı ağır basmakla birlikte kişinin müşahhaslığına, nesnelliğine dair şuur elde etmesi diyebilir miyiz? Ahmet Güntan’ın kendi gibi Gezi olaylarına katılanlar adına söylediği bir şey geliyor aklıma: “Artık varız,” demişti Güntan. Var, dokunulabilir, yerçekimine konu bir yarı nesne yarı irade olarak insan…
Biraz süslersek böyle, yeni sekülarist şiirin çizdiği hat. Turgut Uyar’dan çok Orhan Veli’ye, Sezai Karakoç’tan ziyade Cemal Süreya’ya gitmelerinin nedeni bu. Uyar varlığını duymakla yetinmezdi, dünya hatta dünyalar tasarlamakla daha çok meşguldü. Karakoç da bir tür manevi yolculuğa çağırıyordu okuyucuyu. 2000 sonrasının sekülarist şiiri, aynı zamanda küçük burjuvaların şiiri olduğu için, ne okuyucuyu bir maceraya davet eder ne de ona bir dünya tasarlar. Bu şiir bizden temelde her şeyin olduğu gibi olmasından haz duymamızı istiyor.
ıkınmayı öğreticem sana uygun davranmayı kabullenmeyi[10]
NOTLAR
[1] Ünal, 2013, s. 21.
[2] Çaçan, 2013, s. 58.
[3] Özgür, 2013, s. 16.
[4] Özgür, 2015, s. 41.
[5]Özdal, 2011, s. 17.
[6] Çaçan, 2013, s. 47.
[7] Duman, 2010, s. 11.
[8] Erte, 2010, s. 11.
[9] Öztek, 2008, s. 12.
[10] Buskas, 2010, s. 11.
KAYNAKLAR
Buskas, F. (2010). Çöt mendime görsektimi vuru?. Norgunk.
Çaçan, B. (2013). Güzelliğimden ölüyorum. Dedalus.
Duman, C. (2010). Ya da pişman değilim. Yeniyazı.
Erte, M. (2010). Alçalma. Yapı Kredi.
Özdal, D. (2011). Mehmet molla. 160. Kilometre.
Özgür, B. (2013). Yalaka. 160. Kilometre.
Özgür, B. (2015). Blitzkrieg. 160. Kilometre.
Öztek, M. (2008). Ben Google değilim. Pan.
Ünal, H. (2013). Şimdi aşk edebiyen değişir. Pan.