Deprem, göç ve travma: Kısa bir yas günlüğü
Ülkece belli aralıklarla panik atak krizi geçiriyor gibiyiz. 2020 senesinde Coronavirüs salgınıyla başlayan kısıtlamalarla çıkamadığımız evlerimize 6 Şubat 2023 günü on bir ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki gün üst üste gerçekleşen deprem felaketi yüzünden giremiyoruz. Son yıllarda insanları yıpratan, yoran felaketler silsilesi yangınlar, salgın hastalıklar ve son olarak deprem…
Milyonlarca yıldır olduğu gibi, doğa üzerine düşeni yaptı. Bilançonun bu kadar ağır oluşu jeolojik bir vakanın bu denli trajediye dönüşmesi ebetteki insanların ihmalleri ve bilimsellikten uzak olmasının sonucuydu. Doğanın insanı eğitme, ona kinlenme ve intikam alma gibi bir çabası yoktur. O muazzam işleyişinde kendi sistemini tekrar ve tekrar kurar ve var olur. Doğanın işleyişine çomak sokan insan da bunun bedelini her zaman olduğu gibi yine ağır ödedi.
Yok olan aileler, evler ve şehirler… Sağ kalan bizler ne yapacağız? Bu travmayı yaşayan çocuklar, yetişkinler hatta doğmamışları, doğacakları bile etkileyecek bu kapsamlı felaketin sonuçları ne olacak?
Anlatacaklarım, benim durumumdaki insanlar, evini akrabalarını kaybetmiş insanlarda rahatsız duygulara sebep olabilir. Evinizde rahatça otururken keyifli ortamınızda huzurunuz kaçabilir. Bu huzur felaketten çıkmış insanların acısı, bir nişan gibi yüzünden okunuyor. İnsanların sizden ve yaşadıklarınızdan, anlattıklarından, rahatsız olduğunu hissediyorsunuz. Felakete uğramış kişiyle konuşurken insanların ifadeleri ve ses tonu değişiyor. Sorular soruyorlar ve verdiğiniz cevaplar hiç hoşlarına gitmiyor. Yaşadığınız yasın etrafınızda bir çember gibi çevrelediğini ve bu çemberin dışındakilerinin sizi asla anlayamayacağını görüyorsunuz. O an temenni ediyorsunuz, inşallah böyle bir felaketi hiç kimse tecrübe edip yaşamaz. Öleyazmak ve mezardan çıkmak çok sarsıcı ve insanda onarılmaz yaralar açıyor.
İnsan en içten huzuru ve huzursuzluğu yastığı ile paylaşır. O gece yastığa başını koyan insanlar uyanacağı felaketten habersiz gündelik planları, sıkıntıları ve mutluluklarıyla yatağa girdiler.
Bizse o gün tatilden dönmüştük. Valizlerimizi boşalttık. Bilmeden, birlikte son akşam yemeğimizi yedik. Güzel bir tatilin ardından eve dönmenin huzuru ve yorgunluğu ile uykuya yattık. Uyandığımızda sarsıntı yeni başlamıştı, geçmesini bekledik. Geçmediği gibi iyice şiddetlendi. Birbirimize sarılmış beklerken, saniyeler dakikaya, dakikalar saatlere dönüşmeye başladı. Bitecek. Bitecek. Bitecek. Bitmiyor. Yıkılmaya başlıyor. Büyük bir gümbürtüyle çökmeye başlıyor yan bina. Sesler o kadar şiddetli ki tüm mahalle yıkılıyor zannediyoruz. Yaşadığımız dehşetin tarifinin mümkünü yok. Çöküntü seslerini, insanların çığlıkları bastırıyor. Çaresiz yakarmalar o yaşıma dek duyduğum hiçbir sese benzemiyor; filmlerde gördüğümüz gibi değil; anlatılacak gibi değil. Biz evimizde sıramızı bekliyoruz. Tam işte oluyor derken yavaş yavaş durmaya başlıyor.
Sesler kesildi. Ortalıkta çıt çıkmıyor. Camdan bakınca beyazlıktan başka bir şey görmedim. Bir toz bulutunun içindeyim. Yaşadığımız binanın çökmemesi ve başımıza gelenin şokunu yaşıyorum. Yıllarca pencereden baktığımda her zaman orada duran on dört katlı bina yerinde yok. Bu anlardan sonrası hayal gibi. Aşağıya nasıl indik? Gerisi hep karmaşık ve çarpık. Etrafta bağıran, çığlık atan insanlar. Yalın ayak, dehşetle bloğun enkazına koşan insanlar, ne yapacağını bilmeden oradan oraya koşturanlar. Ağlayanlar.
Sonraki bir ay da öyle belli belirsiz. İnsan sağlıklı kalabilmek için yaşadıklarını çarpıtıp gömmeye başlıyor. Olayları ben mi öyle kurguluyorum yoksa gerçekten tam olarak ne yaşadım, bilmiyorum. İçimdeki moloz yığınını nereye koyacağımı bilemeden savrulmaya başladım.
Benim göç hikayem ve yolculuklarım bu noktada başladı. İşi dolasıyla eşim bulunduğumuz şehirde kalmak zorunda. Oğlumun okula devam etmesi gerekiyor. Eşimin ailesinin yanında bir okula yerleştirdik. Beş yaşındaki oğlumla benim bu stresli zor zamanları atlatmak için farklı mekanlara ihtiyacımız vardı. Bu hikayede benim payıma, beş yaşında yaralı bir kuş ve kocaman bir valiz düştü.
Paramparça olduk. Sağ kalmak bizi teselli etmiyordu. Sabır ve şükür tesellileri büyük kayıplarla yas sürecini yaşayan insanlarda işe yaramıyor; buradan haber vermek istiyorum. Önünde kurulan sofradan nefes almaktan utanıyor insan. Zaten kulaklarından o sesler silinmeden nasıl teselli bulabilirsin? Çocukların yüzüne bakarken, benim çocuklarımla yaşıt, çocuklarımın yıllar boyu sitede oynadığı C Blok’ta vefat eden arkadaşları sıraya dizilip geçiyor önümden.
Takdir-i ilahi ve kaderi insan anlamaya çalışıyor. Bocalıyor. Bir an bana düşenin o acıyı hakkıyla yaşamak olduğunu karar verdim. Öyle de yaptım. Gittiğim her yerde içim sökülürcesine ağladım. Ta ki sakinleşene dek. Kayıplarıma üzüldüm. Yıkılacak olan evime. Beraber boyadığımız duvara, her gün anahtarlığımı koyduğum sehpaya bile. Herkesin yası acısı kendi kadardır; hiçbir acı ve kayıp bir diğeri ile kıyaslanamaz. İnsan nasıl biricikse yası acısı da biricik…
Depremden sonra, insanlarda sanrılar meydana geliyor. Her gün ruhumda onlarca artçı deprem oluyor. Sokaklarda yürürken binaların hangi yöne doğru yıkılacağını hesaplıyorum. Her gece rüyamda farklı bir deprem oluyor. Kalbim çarparak uyanıyorum. Ürkek bir hayvan gibi sürekli tedirginim. Manasız bir alınganlık yıldırıyor beni.
Olayın evsizlik ve yurtsuzluk boyutu ise bambaşka. Kaldığın mekanlara ve insanlara dönüşüyorsun. Bu süreçte beş şehir gezdim. Asla bir tatil ve keşif havası değil bu. Uyuduğum yastıklar. Sabunların kokuları, evlerin kokuları üstüme siniyor. Tüm yaşamım bir valizde, savruluyorum. Gittiğim her yerde sonsuz bir sıcaklık ve misafirperverlikle karşılaştım. Evlere şehirlere sığamamamı saygıyla karşılayan, beni şefkatle kucaklayan insanlar oldu; şanslıydım bu açıdan. Enkazdan çıkıp bir başına kalan, çadırlarda yaşayan insanların acısını ve yaşadığı zorlukları tahayyül edemiyorum. Herkes kendi sürecini yaşadı. Evinden, medyadan olayları takip eden insanlar bile payına düşeni aldı.
Alınacak çok ders var. Yerel yönetimlerin, hükümetlerin alacağı tedbirler çok mühim. Doğa kendini gerçekleştirirken insanın, Yaratıcı’nın muazzam sistemine sonsuz saygı ile akıllıca atacağı adımlar bu coğrafyanın kaderini değiştirebilir. Ümit etmek istiyorum.
Yine şehirler kurulacak, evler yapılacak; kimisi dönecek kimisi dönmeyecek iline. Tarihte yerini alan bu büyük felaket nesiller boyu anlatılacak. Unutmamamız gerek. Unutursak ölürüz. Toplu mezarlarda gömülmemek için unutmamalıyız.