Deprem sözlüğü
AFAD: 11 ilin hepsinde aynı anda meydana gelen felakete, her bir çalışanının, gönüllüsünün on bir parçaya bölünmek isteyerek çalıştığı, uykusuz, susuz, aç ve yorgun geçen günlerini ülkesine adayan insan topluluğu. Bir kısım güruhun “yetişemediler, koordinasyon sağlayamadılar, beceremediler” diye yargıladığı, fakat on binlerce çalışanı/gönüllüsüyle sahada gidebildiği her enkaza, duydukları her insan sesine canlarını hiçe sayarak ulaşmaya çalışan insanlar topluluğu. Afetin 11 ili etkilediği bu büyük yıkımda AFAD’ın ulaşamadığı, ulaşsa da yeterli olamadığı yerler oldu. Gönüllüler yer yer istenilen verimi yakalayamadı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Adıyaman şehrinden helallik istedi.
KIZILAY: Savaşlarda, afetlerde ve yaşadığımız her türlü felaketlerde aklımıza ilk gelen kurum. Kızılay çadırı demek, sıcak bir yuva demek. Kimi sahada yetersiz dedi, kimi hani nerede Kızılay çadırı dedi, bazıları bu çadırlar eski dedi… Kızılay o sırada milyonlarca insana yemek dağıtıyordu, çadırlar kuruluyordu. Bir süre sonra gündeme “Kızılay çadırları satıyor!” şeklinde gelen kurumun başkanının istifası sürpriz olmaz.
OĞUZHAN UĞUR: YouTuber olmanın kanaat önderi olmakla eş değer tutulduğu bir dönemin başlangıcı ve sonunun temsili. İlk kez afet bölgesinde olmadan, masa başında ve geniş bir ofisten arama kurtarma çalışması yapıldığına şahit olundu. Kimisi kahraman olarak ilan etti, bazıları seküler gençleri daha başka kim bir araya getirebilirdi dedi, bazıları için yalan haber yayıcı, bozguncu ve provokatör olarak nitelendirdi. Takipçi sayıları arttı mı, azaldı mı tartışmaları bir tarafa influencerların bir nevi günah çıkarmak için kapalı odalarda tabi oldukları kişi.
AHBAP: Kalabalık görünümlü tenhalığın hüküm sürdüğü, kimilerinin devletten daha etkili olduğunu düşündüğü, devlete alternatif gördüğü yardım kuruluşu. Şeffaf olmadığını iddia edenlerin sayısı da az değil. Kurulduğundan itibaren özellikle seküler gençler ve sanatçılar tarafından desteklenen, sahip çıkılan ve devletin kurumlarına güvenmeyenlerin paralarını gönderdiği yardım kuruluşu. Hem yardım etmenin hem de devletin kurumlarına olan güvensizliğin ortaya döküldüğü bir yardım kuruluşu.
HALUK LEVENT: Gönüllerin sevgilisi olarak kabul edenler azımsanmayacak derecede. Fakat hakkında dolandırıcılık suçlamaları da var. Depremden itibaren sahada çalışıyor. Sahada Ahbap gönüllülerinin çok olmadığı da söyleniyor. O sürekli tweet atarak yardımlarla ilgili ve kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermeye de zaman bulabiliyor. Şeffaf olmamakla suçlanıyor fakat o kendisine çok güveniyor, her şeyin faturasını tek kuruşuna kadar beyan edeceğini söylüyor.
ASILSIZ İHBAR: Gerçek ihbarlara ulaşmanın önünü tıkayan, depremle dehşete düşen insanları daha beter kaosa sürükleyen ihbarlar. Baraj Patladı, Bir Cenazenin Kolunu keserek altını alan Afganlı, daha birçok asılsız ihbarlarla da boğuşan insanlar. Göçük altında kalan ahlak sorunuyla da mücadele edilmesi gerektiğine şahit olduğumuz zor zamanlar.
DEPREM MUHABİRİ: Savaş muhabirliğine eş denecek zorlukla gerçekleştirilen bir görev. Hatta birçok muhabir, savaş bölgelerinde bile böylesine vahim bir tabloyla karşılaşmadıklarını ifade ettiler. Kimi heyecanına, duygularına yenik düşerek çöken ruh halini ekranlara yansıttı. Bazıları elindeki mikrofonu göçüğe uzatarak “orada kimse var mı” deme gafletinde bulundu, bazıları da ses telleri tükenene kadar haber yayını yapmaya devam etti.
MÜTEAHHİT: Depremin öldürmediğini, binanın öldürdüğünü çoğunun unuttuğu meslek. İşini layıkıyla yapanların binaları dimdik ayaktayken, küle dönmüş binalarda insanlara mezar satanlar katil olarak addediliyor toplum tarafından. Ülkede onlara duyulan güvenin günden güne azaldığına şahit oluyoruz. Betondan, demirden çalan müteahhitlerin yargı önüne çıkarılmasını bekleyen milyonlar…
YARDIM TIRLARI: Türkiye’nin her şehrinden hareket eden, yolları uçtan uca beyaz bir kurdele gibi kaplayan beyaz melekler…
STK’LAR: Her görüşten insanın oluşturduğu sivil toplum kuruluşları. Kimileri sessiz sedasız işlerini yaptı sadece. Yaralara merhem olmaya çalıştılar, ilk günden beri koşturdular, çorba dağıtanı, çadır kuranı hepsi bir işin ucundan tuttu… Bazıları yaptığından çok sesi duyuldu. Bazılarının ismini bile ilk kez depremde duyduk.
MADENCİLER: Bizim için kendi canımız yok, Türkiye’nin canını kurtarmak için varız diyen kahramanlar. Girilemeyecek yerlere giren, enkazın ölümcül çukurlarına gözlerini kırpmadan inebilen kahramanlar. Çok can kurtardılar.
MUCİZE: Üç kişinin aynı anda besleyemediği bir bebeğin on gün göçük altında güzellik uykusuna yatmışçasına sağ çıkabilmesi. Bazı şeylerin tıbben açıklanamaması.
GSM OPERATÖRLERİ: Sınıfta kaldılar; deprem bölgesinde günlerce telefonlar çekmedi, iletişim ciddi anlamda sekteye uğradı.
RASATHANELER: Saniyede bir deprem olduğunu haber verdiler…
YÜZYILIN FELAKETİ: Bize göre başımıza şimdiye kadar gelmiş en büyük felaket. Yıllar boyu hafızalardan silinemeyecek kadar kuvvetli ve yaralayıcıydı.