Dil ve işgal
“Çocuklarınızı misyoner okullarına göndermeyin. Hıristiyan kurumlarıyla ekonomik ilişkilere girmeyin. Onların sağlık hizmetlerinden ve size sundukları diğer kolaylıklardan uzak durun!”
Yukarıdaki ifadeler modern İbranicenin doğuşundaki tek kritik isim olan Eliezer Ben-Yehuda’nın, Yahudilere verdiği tavsiyelerden bazılarını oluşturuyor. Tam da İsrail’in Filistin’de soykırım uyguladığı bugünlerde boykot için çabaladığımız zamanlarda böylesi tavsiyeleri okumak doğrusu sarsıcı. Ben-Yehuda da Yahudilerin iyiliği için esasında boykotu öneriyor.
Dil ve İşgal, Taha Kılınç’ın son kitabı. Tüm Müslümanların okuması ve gerekli ibreti alması için fevkalade mühim bir eser. Bugünkü İsrail’in oluşmasında tek bir adamın ne kadar önemli ve etkili rol oynadığının delili.
Ben-Yehuda doğduğunda Yahudiler bulundukları ülkelerin dilini konuşuyordu. Henüz bir ülkeleri yoktu ve dolayısıyla ortak dilleri de yoktu. İbranice sadece kutsal kitaplarının ve kutsal metinlerinin diliydi. Halkın İbranice konuşması yanlış ve günah olarak karşılanıyordu. Çünkü gündelik dil fuzuli cümlelerin, yalanın, her türlü günahın da konuşulabildiği bir dildi ve İbranice o kadar kutsal bir dildi ki gündelik hayata onu katmak kutsallığa ihanetti. Ben-Yehuda bir gün tesadüf eseri olarak İbranice romanlara ve kutsal kitap haricinde başka kitaplara ulaştığında nutku tutulacak, etkilenecek ve bir daha geri dönüşü olmayacak bir yola girecekti. O kadar büyülenecekti ki hayatının tek amacı İbraniceyi Yahudilerin ortak ve ana dili kılmak olacaktı.
Bu fikrini dile getirdiğinde kendisine destekçi bulamayacaktı. Üstüne üstlük azarlanacaktı. Bu fikrin kendisi bile İbraniceye saygısızlıktı. Ben-Yehuda ise vazgeçmeyecekti. Çünkü o siyonizmin başarıya ulaşması için Yahudilerin kendi dillerinin ortak dil olması gerektiği konusunda sarsılmaz bir inanca bağlıydı. Thedor Herzl dahi bu fikri küçümseyecek, “deli saçması” olarak niteleyecekti.
Tüberküloz hastalığı ile didişmesine, eşini genç yaşta bu hastalıktan kaybetmesine rağmen hiçbir şey onu amacından ve çalışmalarından geri durduramayacaktı. Neticede de Ben-Yehuda amacına ulaşacak, Yahudileri İbranice konusunda ortak paydada buluşturacak, arkasında 17 ciltlik dev bir İbranice sözlük bırakacaktı. O amacına öylesine tutkundu ki oğlu İbranice’nin ana dili olduğu ilk Yahudi olacaktı. Eşine başka dil konuşmasını yasaklayacak, kendi de İbranice için kelimeler türetecekti.
Ben-Yehuda ölüme dahi çalışma masasında yakalanacaktı. O sözlüğünü meydana getirirken 40 binden fazla kitabı ve el yazması kaynağı ayrıntılı bir biçimde tarayacak, 20 binden fazla kelimeyi kategorize edecek ve söz konusu kelimelerin kullanımıyla alakalı yaptığı alıntı ve atıf sayısı 500 bini bulacaktı.
Taha Kılınç’ın eseri bize sadece bir dilbilimcinin hayatını ve başarısını anlatmıyor. Eser bize İbranice’nin modern hayatta sahneye çıkmasının, Filistin topraklarının Siyonistler tarafından işgale ve soykırıma uğramasındaki hayati önemini gösteriyor. Yahudilerin ortak bir iletişim diline sahip olmasının soykırıma nasıl zemin hazırladığını, işgali nasıl hızlandırdığını ve Siyonizm davasının Yahudilerce nasıl daha da çok benimsendiğini delillendiriyor.
Daha da önemlisi bizlerin çalışmamız için nasıl bir düşünceye sahip olacağımızın altını çiziyor. Şartlar kötü veya elverişsiz olabilir, kurduğumuz hayal imkânsız gibi görünebilir, gerekli ortama sahip olmayabiliriz fakat yılmadan mücadele ettiğimizde mücadelemizin eninde sonunda meyvesini vereceğini görüyoruz. Nitekim İslam tarihinde de örnekleri çoktur. İmam Gazali örneklerden sadece birisidir. Müslümanların bugün içine düştüğü umutsuzluktan ve tembellikten çıkmasının ne kadar elzem olduğunu da bu eser bize tekrar acı bir şekilde hatırlatıyor.
Son sözü Taha Kılınç’ın eserinin son cümlesine bırakalım. Ki başlı başına yeterli olacaktır:
“Vazifenize odaklanın. Tarih, hakkınızı asla yemeyecektir.”