Dile gel ey Gazze!


Dile gel ey Gazze…

Dile gel de Tavanları çökmüş ve duvarları üzerine yıkılmış bir beldeye uğrayıp da; Allah böyle ölü bir haldeyken burada hayatı nasıl canlandıracak? (Bakara, 259) diye soranlara, becerikli eller tarafından şimdiye kadar sayısız kere nasıl tekrar inşa edildiğini anlat. Yıkılan evlerini hiç zaman kaybetmeden yeniden yapmaya başlayan adamların hikâyesini anlat. Ellerinde bastonları, kapılarının önünde dimdik ayakta durmaya devam eden yaşlı teyzeleri ve amcaları göster onlara. Toprağa birşeyler eken, pencelerine yeni perdeler diken kadınları söyle.

Her şey nasıl eski haline dönecek? diye soranlara, Cezayir’in yakılan, yıkılan şehirlerini, meydanlarına kurulan idam sehpalarını anlat. Kurşuna dizilen direnişçilerin kalbinden, dilinden yükselen son duaları fısılda kulaklarına, uykularından uyandırılan çocukların yarım kalmış rüyalarından bahset. Emir Abdülkadir’i anlat sonra onlara. Bir de Cezayir’in ilk kadın direnişçisi Fatma Nur Sümer’i anlat. De ki; erkek kılığında baskınlara katılan yirmili yaşlardaki bu müslüman kadın, bir keresinde onlarca Fransız askerini tek başına haklamış. İslamabad’ın çöken köprülerini, köprü civarındaki metruk evlerin içine sığınmaya çalışan ihtilalci gençlerin peşinde kansız kalmış birer köpekbalığı gibi gezinen İngiliz askerlerinianlat. Trablusgarp’ın üzerinde dolaşan ölüm bulutlarını işaret et parmağınla. Acımasız çizmelerin ezdiği o canım topraklarda hürriyetsiz geçen günlerin sızısını duyur onlara. Ömer Muhtar’dan bahset sonra.

Bosna’ya götür, Başçarşı’yı gezdir. Meydanın hemen arka sokağında bulunan Moriçe Hanı’nda bir çay ısmarla onlara. Aliya’yı ve Genç Müslümanlar Teşkilatı’nın hararetli konuşmalarını dinlet. Cemaatsiz kalan camileri, insansız kalan mahalleleri anlat. Bir tespihin taneleri gibi etrafa saçılmış mezartaşlarını ziyaret edin. Mısır’a götür, Suriye’ye götür. Doğuda, içlerinde hayatın söndürüldüğü, alevler arasında kalmış ne kadar ev varsa bakın birlikte. Yakılmış kitap sayfaları arasında gezinin, cevapsız kalan ya da bir türlü sahibine ulaşmayan mektupların izini sürün. Srebrenitsa’ya, Hocalı’ya, Deir Yasin’e, Kefer Kasım’a, Hama’ya, Sabra ve Şatilla’ya götür onları... Şehid İzzeddin el-Kassam’ın karşısına çıkar. Şehit Kassam ve mücahitlerinin sabaha kadar nasıl büyük bir haysiyetle direnerek şehit olduğunu görsünler. Bunu hepsi görmeli. Hayfalı yoksul genç Nuh İbrahim’in, İngiliz ve Siyonist işgalcileri öfkeden deliye döndüren şiirlerini okut. Musa Kazım el Hüseyni’yi göster sonra onlara. 80 yaşındaki bu adamın işgalciler karşısındaki duruşuna baksınlar. Kudüs Hastanesi’nde gidin, İbrahim Tukan’ın hasta yatağında bile hâlâ nasıl büyük bir gayretle, günde 13-14 saat çalışmaya devam ettiğini izlesinler.

Ve sonra Allah’ın şimdiye kadar nice ölü şehri, nice yıkılmış-yakılmış beldeyi, nasıl da tekrar hayata döndürdüğünden bahset onlara. Yıkılan bütün minarelerden bugün 5 vakit ezan okunmaya devam ettiğini, camilerin yine dolmaya başladığını söyle. Geride bıraktığı tarihin yükünü omuzlanmış yorgun bir ihtiyara benzettikleri şehirlerin aslında ne kadar genç olduğunu, nasıl da tekrar tekrar küllerinden doğduğunu görsünler. Bir zamanlar sokaklarda kurulan idam sehpalarının yerinde yeller estiğini, çöken köprülerin onarıldığını, viran edilmiş şehirlerin dağlarında taze bahar çiçeklerinin açtığını, meydanlarında kalabalıktan neredeyse adım atacak yer kalmadığını, sokaklarında gezinen gençleri, kapı önlerinde komşularıyla birlikte çayını içip, sohbet eden kadınları müjdele.

Dile gel ey Gazze…

Dile gel ve onlara güzeller güzeli Gazze’nin de kısa süre içerisinde yeniden inşa edileceğini söyle. Bütün o viran edilmiş beldeler gibi ayağa kalkacağını, bir babanın küçük kızını omuzlarına alarak, ıslık çalarak etrafta dolaşacağını, bir annenin oğlunu korkusuzca fırına ekmek almaya göndereceğini, öğrencilerin ders zilinin çalmasıyla neşeyle evlerine dağılacaklarını, sonra oğlanların mahalle arasında maça tutuşacağını hatta birinin belki küsüp, topunu da alarak oyunu terk edeceğini, kızların bebeklerine kumaştan elbiseler dikeceklerini anlat… Yine bayramlar olacağından söyle, günler öncesinden hazırlanmaya başlayacak tepsi tepsi o harika Filistin tatlılarını, herkesin yine en güzel giysilerini giyeceğini, küçüklerin şeker toplamak için evlerin kapılarını çalacağını, komşuların ve akrabaların mutluluk içerisinde birbirlerine yapacakları ziyaretleri anlat.

Gidenlerin yerine yenilerinin geldiğini, yani her gün yeni savaşçıların, yeni şairlerin ve yazarların doğduğunu anlat onlara. Ve hepimizin, bu büyük haysiyet kavgasının muhakkak zaferle son bulacağından dilimizdeki Besmele kadar emin olduğumuzu, o gün gelene kadar da yıkılan her ne varsa çok daha güzellerine inşa edecek kadar güçlü bir inatla ayakta duracağımızı haykır yüzlerine. Dile gel ey Gazze. Dile gel de, Müslümanların soylu inadını anlat onlara.

 

Etiketler
Peren Birsaygılı Mut Filistin İsrail Gazze Siyonizm Dile Gel Ey Gazze