Fırtınada bir kandil: Kudüs
“Ancak Allah’ın işaretlediği ve haberini Peygamberimiz’in verdiği şeyleri mukaddes olarak bilir; Allah ile Peygamberi, onlarla nasıl bir bağ kurmamızı, onları imanımıza, fikrimize ve eylemlerimize nasıl dahil etmemiz istenmişse ancak öyle eyleriz.”
Ömer Lekesiz, Fırtınada Bir Kandil: Kudüs kitabına böyle başlıyor ve Kudüs’ün bizim için neden kutsal olduğunu hadislerle, ayetlerle vurguluyor, perçinliyor.
Ömer Hoca, Filistin’de soykırımın son raddede uygulandığı bugünlerde, Siyonizm’in parasını ve gücünü kullanarak soykırıma dair ses çıkarmayı engellediği zamanımızda; Müslüman bir aydın olarak kalemini Kudüs yönüne çevirmiş ve bizlere bu kutlu davayı hatırlatmış, ayrıca soykırım zamanı sessiz kalmayarak kıyamete kadar kesilmeyecek bir amel bırakmıştır. O avazını Kudüs için ortaya sermiş, Filistin’in haklı davasına şahitliğini yazı ile ölümsüz kılmıştır.
Onlarca yıldır İsrail terör devletinin işgal altında tuttuğu Kudüs, Müslümanların imtihanıdır. İmtihanı demek hafif kalacaktır hatta. Kudüs, Müslümanların üzerinden geçemeye çalıştığı sırat köprüsüdür. Orada soykırım uygulanırken elini taşın altına koymayan, zalime bir taş atmayan, üzerine düşeni yapmayan her Müslüman; bu sırat köprüsünden düşmeye mahkumdur. Kudüs, bir Müslümanın cemale kavuşacağı veya helak olacağı en keskin çizgidir.
Niçin böyledir? Ömer Hoca’ya kulak verelim: “Kudüs tıpkı Mekke ve Medine gibi ilahi işaretlerin, vahyin ve vahyi taşıyanların zarfıdır. Mazrufu değerli olanın zarfı da değerlidir ve bu zarf ırkçıların, dinsizlerin, zalimlerin tasallutuna maruz kalıyorsa o mazrufa talip olanların onun zarfına da sahip çıkmaları elzemdir.”
“Vahyin ve vahyi taşıyanların zarfı…” Ne kadar keskin ve can acıtan bir kavram! Çünkü hakikatin kendisi. Müslümanlar hayatını ve ölümünü vahye göre konumlandıran insanlardır. Müslümanlar için tek kutsal çağrı vahiydir, tek bakış açısı vahye göredir, Müslüman her anını vahyin ışığında değerlendirmelidir. Hal böyleyken Kudüs, bizim için vahyin ve vahyi taşıyanların zarfı olduysa, o konumdaysa, bizim Kudüs’e karşı gözlerimizi kapatmamız nasıl mümkün olabilir?
Ömer Lekesiz bize uğruna yaşanılacak tek gerçeği göstermiştir. Lekesiz’in eseri bizim kalbimizin hangi yöne doğru atacağını, zihnimizin hangi alanda işlemesi gerektiğini, çığlığımızı nereye doğru boşaltacağımızı, elimizdeki taşın hedefini, her an ne için mücadele etmemiz gerektiğini gösteren bir rehber kitap niteliğini taşımaktadır. Rehberdir çünkü Kudüs, Müslümanların hayat yolculuğundaki en kritik duraktır. O duraktan ya selamete çıkılacaktır ya da bitimsiz bir karanlığa! Ortası yoktur. Orada araf yoktur.
Çünkü orası bizimdir. Hz. Ömer’in fethetmesiyle Kudüs bir kez İslam beldesi olmuştur. Bir Müslümanın Filistin için “Bizim gündemimiz değil” demesi, onun kalbinin İslam beldelerinde atmadığını, onun kalbinin küfrün sahasında atmak için can attığını göstermektedir!
Kuran’da Kudüs ve çevresine mahsus “bereketli kıldığımız arz” mealinde ilahi ibare bulunmaktadır ve kastedilenin topraktan yetişen güzel nimetler olduğu düşünülmüştür. Bereketli kılınan arz; zalimlerin, Siyonizm’in işgali altındayken; bizler yeni bir bereket daha görmüş olduk. Savaşan, asla yılmayan Filistinli mücahitler bizlere o arzın nasıl da kutsal olduğunu göstermiştir. Şehit olacağını anlayınca secdeye giden Filistinli, sahabenin günümüzdeki örneğini temsil etmiştir. Ve onların bu mücadelesi dünyada farklı şekilde yankılanmış, farklı dinlerden insanlar İslam’ı araştırmaya ve Müslüman olmaya başlamıştır. Bizlerin yaşayarak yapamadığımız güzel örnek olma halini, Filistinliler canlarını vererek başarmıştır.
Ömer Lekesiz daim fırtınaya maruz bırakılan Kudüs’ün dünyaya saçtığı İslam nuruna işaret ederek, eseriyle, biz Müslümanların nabzını kontrol ediyor. Nabzımızdan tekbir sesinin duyulup duyulamayacağı ise alacağımız konuma göre anlaşılacaktır. Allah, Müslümanları muzaffer kılsın.