Gazze: Her mümkün modernliğin sonu


Adorno bugün yaşasa, “Gazze’den sonra şiir yazmak barbarlıktır,” der miydi sanıyorsunuz? Ölmüş birinin bugün ne yapıp ne yapmayacağını söyleyemeyiz tabii; ama Levinas’ın Sabra ve Şatilla katliamları karşısında nasıl da kulağının üstüne yattığını bilenler için, bu tür farzımuhaller boşuna değildir. Adorno ne yapardı bilemeyiz; ama entelektüelin tarafsız ve evrensel olduğuna dair anlatının, ki geçmişte birçok defa çatırdamıştı, bugün tamamen çöktüğünü, İsrail tarafından on binlerce ton bomba ile yerle bir edilen Gazze’nin yıkıntları altında yitip gittiğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Politikacılar kadar entelektüeller de İsrail bombardımanında yok oldu.

“Yahudi bilincini, vahşet çağları yüzünden hep teyakkuz halinde bulunan, zaman zaman insanın içindeki insanın ne olduğuna özel bir ilgi gösteren bir dikkatlilik hali olarak düşünüyorum.”[*]

Levinas bu zırvaları söylerken o kadar inançlı görünüyor ki. Sorumluluktan ve masumiyetin ancak sorumlulukla mümkün olduğundan söz ederken kendisinden hiç şüphesi yok. Levinas’ın gözünde Holokost ve onu önceleyen 2000 yıllık zulüm, Yahudi’yi insan soyunun olabileceği en saf haline ulaştırmıştı.

Şimdi bize barbarlık gibi gelen bu sözleri ederken Levinas, sözüne sonuna kadar inanıyordu. İsim vermeyeceğim, değmez çünkü, beş para etmez hiçbiri; ama bugün İsrail lobisinden, Amerikan fonlarından, PEN yazarlar derneğinden, İsrailli arkadaşlarından çekindiği için susan ve susarak milyonlarca Filistinlinin acısını geçiştirebileceğini ve adil, masum, tarafsız, evrenselci entelektüel kişiliğini koruyabileceğini zanneden Türkçe yazan yabancılaşmış entelektüel esirlerin sessizliklerine sonuna kadar inandıkları gibi. Günün sonunda İsrail, Hamas’ı alt edecek veya edemeyecek; ABD öncülüğünde “uluslararası toplum” meseleye kavramsal ve fizikî bir sınır çizgisi çekecek ve normal mesaisi Kur’an kurslarında çocuk tacizini, kendi mahallelerinden siyasi tutukluları ve şu veya bu bürokratın dangalakça işlerini bağırmak olan mezkur tip söyleyecek söz bulacak.

Ne diyebilir ki? Çuvaldızı başkasına, iğneyi kendine batır demiş atalar. Biz ne diyebiliriz? İşime geldiği için sustuğum bir konu olmadı kendimi bildim bileli. Doğru bildiğimi hep söyledim. Yani aslında o, mahut evrenselci, hümanist, modern, demokratik ve özerk fikir beyan eden ve özgür iradesiyle hareket eden entelektüel benim. Benim gibi Müslümanlar. Batı’nın Türkiye’deki kültür ajanı durumundaki şahısların, kuruluşların binlerce katı sayıda insanız ve konu Doğu veya Batı, İslam veya sekülarizm, gelenek veya modernlik çerçevesinde ele alınsın sorumlulukla konuşmaya alışığız. 16. yüzyıldan beri hümanizm, hoşgörü, demokrasi, özgür irade vb. umdelerin inşasında rolü bulunan her filozofun gurur duyacağı insanlarız. Hem Müslüman hem modern olarak yetiştirildik. Duyarlı olmadığımız bir insan grubu yok dünyada. Ama bunun hiçbir önemi yok artık. Ne söyleyebiliriz?

Burada hâlâ aynı duruşu sergiliyorum. Hayatım bunun üzerine kurulu. Özür dileyerek söylüyorum, ben entelektüelim. Fenomenler dünyasında hiçbir dayanağı olmayan, siyasi rolü sıfırlanmış, ahlaki kolu avaraya alınmış entelektüel rolünün içinden bağlantı kurmaya çalışıyorum sizinle. Çünkü sizler de aldığınız eğitim, edindiğiniz görgü ve modernlik makinesinde yeniden biçimlendirilmiş inançlarınızla bu bağlantının diğer ucunu oluşturuyorsunuz. Ve ikimiz de aynı şeyi merak ediyoruz. Gazze’de yaşanan durum nasıl mümkün olabilir?

Mümkün değil kelime artık. Oldu. Bugünün kelimesi bu. Gördük. Yaşıyoruz bunu. Zulmün tanığıyız. Levinas ve sorumluluk bilinci sayesinde masumiyetin zirvesini işgal eden Yahudileri ise yok artık. Hiç var olduysalar bile. Adorno’nun yanlış anlaşılan vecizesinin aksine Gazze’den sonra şiirler yazılacak ve aslında medeniyeti temsil edecek bu şiirler, barbarlığı değil. Orada biliyorsunuz aslında Adorno, kültürcüleri eleştiriyordu, Auschwitz’ten sonra şiir yazanları değil. Blaise Cendrars yazmıştı o şiiri. Adorno o şiirin barbarca olduğunu söylüyordu; çünkü onun gözünde kültür ve medeniyet çökmüştü. Bir nevi baştan başlamaya mecburdu şair. Barbarlıktan.

Ben öyle düşünmüyorum. Adorno her ne kadar kültürü, bence Almanlığı, yerden yere vursa da; kendisi hem o kültürün ürünü ve ajanı hem de onu yeniden üreten kişilerden biriydi. Tıpkı Chomsky’nin Amerikan sistemini ister istemez yeniden üretmesi gibi. Gazze’nin, şairin, artık avara kasnak gibi boş dönen entelektüelin böyle bir bağı yok modernlikle. Mısırlı komedyen Bassem Youssef orada durabilir. Filistin otoritesinin İngiltere temsilcisi Husom Zomlot orada durabilir. Özellikle Anglo-Sakson dünyanın muhalifleri o pozisyonu koruyabilirler. Ilan Pappé, Norman Finkelstein gibi kararlı anti-siyonist Yahudiler orada durabilir. Ama ne fark eder? Liberal söylem temellerine kadar çökmüş durumdayken gösterilebilecek herhangi bir tepkinin, yapılacak gösterilerin, ileri sürülebilecek davaların bir anlamı olamaz. Baybay modernlik. Baybay hümanizm. Baybay özgürlük, insan hakları, demokrasi.

Olaylar insan yaşamı söz konusu olduğu sürece devam eder. Ama tarih her defasında devam etmez. Tarih çünkü bir fikirler ağıdır. Nasıl insan yaşamı salt biyolojik bir var oluş değil acı ve zevkle, iyi ve kötüyle anlam buluyorsa; hissettiğimiz oranda yaşadığımızı biliyorsak, tarih de olaylar dizisi değil, insan soyunun olaylar karşısında aldığı kurumlaşmış tavırlar demektir.

Modern tarih 7 Ekimde bitti bana göre. Modernlik çünkü bu ânda olmak olduğu kadar aynı ânda olmak anlamına da gelir. Artık dünya üstündekiler aynı ânı yaşayamayacak. Ulus-devletler mevcut hale kendi çıkarlarına (o çıkarların ulus-devletin kapsadığı halk çoğunluğunun çıkarları olması gerekmez) göre bir siyasi, hukuki, mali-ticari ve askerî reaksiyon gösteriyorlar. ABD hiç istemediği halde İsrail’in ahlak dışı, orantısız, hem dinî hem seküler açıdan temelsiz, nihai hedefine (Gazze nüfusunun tamamen pasifize edilmesi) ulaşma ihtimali bulunmayan savaşına destek oluyor. Aksi halde kendi siyasi sistemini ayakta tutamaz ve Doğu Akdeniz’de kontrolü Rusya vb. güçlerle (mesela Türkiye) paylaşmak zorunda kalabilir. ABD’nin gönülsüz kuzenleri, Kanada ve İngiltere hakeza. Bunun söz konusu öncü liberal savaşçı zengin Anglo-Sakson devletleri açısından tarihî ve ahlaki bir yeniden üretme imkanı bırakmayacağı ortada. Irak ve Afganistan’da başlayan sinir uyuşması Amerikan söyleminin İsrail’in Gazze’ye yönelik sınırsız saldırıları karşısında tamamen felç olması ile nihayetine erdi. Baba-oğul Bush’lar, Müslümanları komünistlerin yerine Amerika’nın düşmanı ilan ederken ABD’yi kazanamayacağı bir savaşa da sokmuş oldular. Sömürgecilik yeteneğin de yok; aksine tarihin şansıyla özgürlüğünü kazanmış bir İngiliz (eski Fransız, biraz İspanyol, eser miktarda Hollanda) sömürgesisin, 2 milyar insan ve 50 devletten oluşan bir yapıyı, İslam’ı nasıl önüne katıp güdebileceğini düşünebilirsin?

Tarih, disiplin ve söylem olarak hakim tarafın güdümündedir. Gazze’den sonra hakim taraf olmayacak. Controlling the narrative diyor Amerikalılar. Gazze konusunda tüm medyalarını, meclislerini, okullarını, tüm devlet memurlarını, güvenlik güçlerini, istihbarat ajanslarını devreye soktukları halde sözü kontrol altında tutmayı başaramadılar. Balonlar bir bir patladı, kartonlar yırtıldı, kostümler söküldü; müsamere sona erdi.

Tarihin sonu konusunda Francis Fukuyama haklıydı. Ama tersinden. Bir liberal Batı anlatısı olarak tarih tamamen durmuş durumda. Bir tek kelime dahi eklenemez. O tarihin ruhu diyebileceğimiz hümanizm, insan hakları, hoşgörü, özgürlük, demokrasi vb. “evrensel Batılı değerler” ise sokak eylemcilerinin hakaret ettiği Amerikan ve İsrail bayraklarından daha fazla bir anlam ifade etmiyor.

Anlamını henüz bilmiyoruz. Üzerine kurulan söylemlerin her biri yetersiz. Ama Filistin, kırmızı siyah beyaz yeşil, kufiye, Gazze, Hamas, Ebu Ubeyde, Kassam gibi ifadelerin ima ettiği bir şey olduğunu; tarihin ve insan ahlakının bundan sonra bu ima edilen şeyle devam edeceğini biliyoruz. Barbarlık yani kültür karşıtı, medeniyet öncesi bir şey kesinlikle değil bu. Hafıza kaybının geri alınması, kadim olanın etrafını saran yalan bulutundan sıyrılıp güneş gibi açığa çıkması ve kendisi gibi her şeyi açığa çıkarması…

Şerefle yaşayan izzetle ölen 2 milyon insanın karşısında duruyoruz. Hiçbir politik değerlendirmenin anlamı yok. Her birimiz bir parçası olsak ve hayatımız sandığımız çıkarlarımız onun üzerine kurulu bile olsa ulus-devlet palavraları boşuna. Tarihin tekerini döndürmeye yetmeyecek ulusçu söylem.

Hiçbir entelektüel poz, ifade, söz bir anlam ifade edemez. Tanık olmanın, taraf olmanın, gerçeği ikrar etmenin bile anlamı yok. En alt seviyede insan olabilmek dışında bize bir şey vermez. Sorumluluk ve masumiyet mi diyordu Levinas. Şu ânda Gazze dışındaki bizler bu değerlere dokunamayız bile.

Görüyoruz ama. Anlıyoruz. Allah bize duyu ve aklı bunun için verdi. Bence şu ânda duyu ve muhakemenin daha üstünde bir yerde, yok evrensel değerlermiş, yok insanlıkmış, yok uluslararası toplummuş, kesinlikle öyle bir yerde değiliz. Bir tür akıllı ama henüz şekillenmemiş varlıklar olarak olup bitene şahitlik ediyoruz o kadar. Var olmamız, tarih inşa edebilmemiz, bir topluluk olabilmemiz bundan sonra geliştireceğimiz düşüncelere ve atacağımız adımlara bağlı.

Bugün bizler gerçek bile değiliz. Sadece Gazze ve Gazzeliler var. Bir tek o ve onlar gerçek.

 

[*] Emanuel Levinas ile söyleşi: Etik ve siyaset (C. Haşimi ve Ö. Gözel, Çev.). Tezkire, 38-39, 149.

Etiketler
Gazze Kassam Ebu Ubeyde soykırım İsrail katliam 7 Ekim 2023 Hamas entelektüel modernlik tarihin sonu