George Elliot’tan Yosef Agnon’a Türkiye raflarındaki Siyonist edebiyat


Teodor Herzl, siyasetçi olmadan önce bir yazardı. 1897’de Viyana’da Die Welt isminde Siyonist bir gazete kurmuş, aynı sene İsviçre’de 1.Siyonist Kongre’yi toplayarak, başkan seçilmişti seçilmesine ancak siyasi alandaki bütün bu faaliyetlerinden önce tiyatro oyunları ve hatta Altneuland isimli meşhur bir roman yazmıştı. Altneuland, Eski-Yeni Ülke anlamına geliyordu ve kitabın iki Avusturyalı Yahudi kahramanı Friedrich Loewenberg ve arkadaşı David Littwak'ın üzerinden hayali bir Yahudi devletinin kuruluşunu ve gelişmesini anlatıyordu.

Siyasi Siyonizm’den çok daha erken tarihlerde görülmeye başlayan edebi Siyonizm’in tek temsilcisi Teodor Herzl değildi elbette. İngiliz yazar George Eliot'un meşhur romanı Daniel Deronda’daki  Mordecai karakteri açıkca, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması gerektiği çağrısını yaptığında, tarihler 1876 yılını gösteriyordu. Yani 1. Siyonist Kongre’nin toplanmasına 20 seneden fazla vardı ve Mordecai karakteri şöyle söylüyordu; "İsrail kazandığında dünya da kazanacaktır. Doğu'nun ön saflarında, her büyük milletin kültürünü, sempatisini bağrında taşıyacak bir toplum olacaktır. Güçlü bir toplum olacaktır."

George Eliot’un bu romanı, Yahudilerin kendilerine bir yurt edinmesi gerektiğini açıkca söylemesi bakımdan bir ilkti. Ancak İngiltere’de ortaya çıkan edebi Siyonizm’in kökenleri biraz daha eskiye dayanıyordu. Romancı Maria Edgeworth, 1817’de yayınlanan Harrington isimli romanında gidecek yeri olmayan mazlum bir Yahudi resmi çizerken, Walter Scott'un 1819 senesinde yazdığı Ivenhoe romanı da, Edgeworth’u destekliyordu. Gidecek yeri olmayan mazlum Yahudiler… Avrupa’da yükselen Yahudi karşıtlığına itiraz olarak yazılmış gibi duran bu romanların satırları arasındaki gizli mesaj buydu aslında. George Eliot’un farkı, kahramanının çok daha açıksözlü oluşuydu.

Ve zamanla İbranice’nin din dilinden milli bir dile dönüşmesiyle ve İsrail’in kurulmasıylabirlikte, Siyonizm fikrini desteklemek için kaleme alınan edebî eserlerin kahramanları da, dini birer kahramanından olmaktan çıkıp siyasi kahramanlara dönüşmeye başlayacaktı.  

İsrail dışındaki Siyonizm destekçisi yazarlar ise, genellikle yaşadıkları ülkenin diliyle yazıyorlar ve özellikle Batı’nın etkin kişiliklerini etkilemeye çalışıyorlardı.  Göz boyamaya çalışan, süslü bir takım kelimeler yığınından oluşan bu eserlerin tamamının ortak özelliği, Arap halkını aşağılık bir şekilde tasvir etmeleriydi.

Macar Yahudisi Arthur Koestler’in Gece Hırsızları isimli romanı, Filistin’in bir köyündeki Arap nüfusunun tamamını okuma yazmayı ya da yemek yemeyi dahi bilmeyen vahşiler olarak tanımlarken, Amerikalı yazar Robert Nathan, Rüzgardaki Kız romanında bütün Filistinlileri korkak olarak tarif ediyordu.

Bir diğer Amerikalı yazar Leon Uris ise Filistinlilerin anlayacağı tek şeyin kötek olduğunu yazıyordu. 1958 senesinde İngilizce olarak yayınlanan meşhur romanı Exodus, yayınlanır yayınlanmaz hemen İbranice’ye tercüme edilmiş ve İsrail’de büyük bir satış rakamına ulaşmıştı. Siyonizm’in hikayesini ve İsrail’in kuruluşunu en iyi anlatan melodramlardan birisi olarak batıda edindiği popülerlik de yabana atılır gibi değildi.

Siyonist edebiyatının bu yükselişi, bu edebiyatının en önemli temsilcilerinden Siyonist yazar Samuel Yosef Agnon’un 1966 senesinde Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmasıyla zirveye çıkacaktı. Oysa 18 sene önce tarihin gördüğü en büyük trajedilerden birisi yaşanmış, yaşanan Nekbe ile onbinlerce Filistinli bir gecede herşeyi kaybetmiş, binlercesi de Siyonist çetelerin alçakça katliamları sonucu hayatını kaybetmişti. Filistin’de yaşanan trajediyi tamamen görmezden gelen Nobel edebiyat komitesinin ödüle layık gördüğü Samuel Yosef Agnon, böylesi bir ödül için gereken! edebi kaliteden çok yoksundu elbette. Eserlerinde sürekli Doğu Avrupa'dan Filistin’e olan Yahudi göçünden bahseder ve İsrail’in genişlemesi için yeni topraklar ilhakının gerekliliğini anlatıyordu. Ve ünlü romanı Denizlerin Kalbinde’de, İsrail’in kuzey sınırlarını Lübnan'ın Tire ve Sayda şehirlerini de içine alacak şekilde uzatıyordu.

Bu yazıda sadece birkaç örnek verdim. İsmini zikrettiğim kitapların tamamı Türkçeye tercüme edildi, büyük kitapevlerinin raflarını süsledi ve bolca da okundu. Mazlum Yahudi ve Yahudilerin yurt edinme meselesi, Türk okurlarının damarlarına zerk edildi. Boykotun sadece market ürünlerine yapılmaması gerekiyor o nedenle. Asıl batıdan dilimize çevrilmiş yabancı edebiyatta büyük bir silkelenmeye ve temizliğe ihtiyaç var. En büyük iş de Türk yazarlara düşüyor hiç şüphesiz. Tabi Oblomov gibi sabah kalkıp, yatağımızda doğrulduktan sonra, “Ne olacak bu Filistin’in hali, bu çocukların hali”, diye ağlamayı ve sosyal medyada oturduğumuzyerden birkaç çocuk bedeni paylaşıp, yorulup geri yatmayı bırakmamız gerekiyor önce.

Etiketler
George Elliot Yosef Agnon Siyonizm Edebiyat İsrail Filistin Gazze Eleştiri Peren Birsaygılı Mut