İnsan nasıl insan oldu?
Asırlardan beri tüm insanların zihnini kaplayan en temel sorulardan birisi “Ben nasıl var oldum?” sorusudur. Üstelik bu soruyu sormak için kişinin belli bir mertebeye gelmiş olması veya da ilimle meşgul olması gerekmez. Avam olsun, filozof olsun, bilgin olsun, hangi dinden veya ırktan olursa olsun herkes başlangıcını merak eder. Çünkü kendisini içinde bulduğu hayat ona belli sorumluluklar yüklemektedir ve bu hayatın devamının olup olmadığıyla aslında doğrudan ilgilidir bu soru. Bir şeyin sonundan emin olmak, başlangıcından emin olmaktan geçer zira.
“Ben nasıl var oldum?” sorusu beraberinde “Ben kimim?” sorusunu getirir. Daha sonra evrenin, kâinatın nasıl var olduğu düşünülür. Nihayetinde asıl amaç meydana çıkar: “Benim amacım ne?” Din, insana bir amaç yükler. Daha doğrusu insana sadece din gerçek bir amaç yükler. İnsan dini düşüncenin sahasına girdiği andan itibaren tek düşünebilme yetisine sahip bir canlı olarak her şeyin manasını idrak etmeye başlar ve amaç yerini hikmete bırakır. Hikmet olmadığında ortaya konulabilecek gerekçeler veya amaçlar insanı tatmin etmeye yetmeyecek ve çok kolay inkâr edilebilecek mahiyette olacaklardır.
İslam filozofları, kelamcılar, mutasavvıflar insanın ve kâinatın başlangıcına dair çeşitli yorumlar getirmişlerdir. Özelde farklılıklar taşısa da beslendikleri ve konumlandıkları yuva aynıdır. Bu, Hz. Mevlana’nın pergel metaforunu anlatır. Hz. Mevlana pergelin bir ayağı gibi kendisinin de bir ayağının sabit olduğunu, diğer ayağıyla çeşitli alanlarda dolaştığını söyler. Sabit olan ayak, istikamettir. İstikamet de Allah ve Resul’ünün buyruklarının dışına çıkmamaktır. Alimler de getirdikleri yorumları Kuran ve Sünnet kaynaklı bir temellendirme üzerine inşa ederler.
İmam Gazali, İnsan Nasıl İnsan Oldu? başlıklı eserinde insanın var oluşunu, aşamalarını Kuran ve Sünnet kaynaklı bir şekilde açıklıyor. Öyle ki 7 soruyla bölümlere ayırdığı eserinde, soruların ilkini bir ayet oluştururken üç tanesini hadis oluşturuyor. Gazzali kitabında şu 7 soruya yanıt veriyor:
- Hicr suresi 29. ayetin manası nedir?
- İnsana ruhun veriliş biçimini ifade eden nefh (ruh üfürme) nedir?
- Ruh nedir?
- Daha özel anlamda ruhun hakikati nedir?
- Allah Resûlünün (sav) “Allah Adem’i, Rahman’ın sureti üzere yarattı” hadisinin manası nedir?
- Allah Resûlünün (sav) “Kim kendini bilirse, Rabbini bilir” hadisinin manası nedir?
- Allah Resûlünün (sav) “Allah ruhları bedenlerden iki bin sene önce yarattı” hadisi ile “Ben yaratılış bakımından peygamberlerin ilki, gönderiliş bakımından sonuncusuyum. Adem henüz su ile çamur arasındayken ben peygamberdim” hadisinin manası nedir?
Gazzali ruhun ve bedenin mahiyetini ve ikisi arasındaki ilişkiyi hem ayetlerle, hadislerle anlatıyor hem de söylediklerini belli mantık çerçevesinde örneklendirerek anlaşılırlığı daha da kolay bir hale getiriyor. Ruhun soyutluluğu meselesini izah ederken o güne kadar iddia edilmiş aksi görüşleri dile getirerek cevaplandırıyor ve böylece kendi düşüncesini ispatlamış oluyor.
Beden bir bakıma insanın nefsini temsil etmektedir. Nefis, kendisini daha çok beden üzeriden gösterir. Üstelik beden, maddi olanın da temsilidir. Böylece dünyeviliğin de remzi olmuş olur. Modern insan ve modern düşünce dünyası ruhu bir kenara atmış, yok saymış, unutmuş ve insanı bedeninden müteşekkil saymıştır. Hal böyle olunca da insan daimi bir eksikliğin içinde bulmuştur kendisini. Sadece nefsine çalışan, nefsi isteklerinin peşinde koşan, nefsinin ihtiyaçları doğrultusunda hareket eden bir insanın huzuru yakalaması mümkün değildir. Huzur, hazır bulunmakla elde edilir. Kişi, Allah’ın huzurunda hazır bulunmakla mükelleftir. Ruhu yok sayan bir insan Allah’ın huzurundan uzak düşmüştür. Gazzali’nin hacim olarak küçük fakat muhteva olarak zengin olan bu eseri, ruhun insandaki yerini ispat ettiği ve açıkladığı için ayrı bir önem taşımaktadır. Modern insan içine düştüğü açmazlardan ancak ruhuyla bedeninin ilişkisini bir ölçü içinde kurarak çıkabilecektir. İnsan Nasıl İnsan Oldu eserini okumak ise bu konuda atılabilecek en güzel adımlardan birisi olacaktır.