Kök ve kopuş: Samurayın kızı


Marshall McLuhan 1962 yılında “Dünya evrensel bir köydür” demişti. Teknolojinin geliştikçe evrensel bir yaşam ve düşünce tarzı dayatacağını, insanların dayatmaya rıza göstereceğini ve tüm dünyanın global bir köy olacağını yazmıştı. Nitekim dediği gibi oldu, kehanet gerçekleşti. Hangi coğrafya olursa olsun insanların çoğunun yaşantısı, yaşamdan beklentileri, zihin dünyaları aynı doğrultuda işlemeye başladı. Bugün kıyafetine bakarak bir insanın hangi ırka mensup olduğunu anlamamız mümkün değildir. Elbette topyekûn insanlığın böyle olduğunu iddia edemeyiz fakat zamanla böyle olacağını iddia edebiliriz.

İşte Etsu Inagaki Sugimoto’nun Samurayın Kızı romanı da tam da bu dönüşümü anlatmakta. Etsu roman boyunca kendi yaşamını anlatırken aslında Japonya’nın tarihini, geleneklerini, geleneklerin bugüne nasıl savrulduğunu, geçirilen dönüşümü okura tek tek sunmakta.

Etsu’nun çocukluğunda Japonya henüz modern hayatla tanışmamıştır. Batılı olmak, insanların rahatsız olduğu ve asla istemediği bir yaşam biçimidir. Hayat, Japon geleneklerine sadık bir şekilde idame ettirilmektedir.

Örneğin Budizm inancından dolayı Japonlar yüzlerce yıl et yememiştir. Etsu bir gün eve girdiğinde evde bir endişe sezer. Birinin öldüğünü zanneder. Endişenin nedeni ise başkadır: Babaları ev sakinlerinin et yemelerini emretmiştir. Çünkü “Batılı barbarların yolundan giden hekim” et yedikleri takdirde babanın zayıf vücuduna güç geleceğini ve et yiyen çocuklarının Batı denizi insanları gibi sağlam ve zeki kimseler yapacağını söylemiştir.

Büyükanne için Batılı demek barbar demektir. Batılıların hayatında yer alan herhangi bir unsurun hayatlarına dahil olması, kendi köklerine ihanettir. Bir doktorun et yeme konusunda söyleyeceklerinin önemi yoktur, daha sağlıklı olmak bir düstur değildir, büyükanne için asırlardır atalarının tuttuğu yol zaten sağlıklı olandır. Ayrıca inançlarına da ters düşen bir eyleme imza atmaları demektir. Japon inancı ve göreneği, et yemeleri durumunda yerini Barbar Batılı yaşam tarzına bırakmış olacaktır. O nedenle Batılıların et yediğinde nasıl fayda gördükleri, nasıl insanlar oldukları büyükannenin umurunda değildir.

Nitekim büyükanne yemeğe katılmaz. Etsu nedenini sorduğunda şöyle bir yanıt alır: “Bir Batılı kadar güçlü yahut zeki olmamayı tercih ederim. Atalarımızın yolundan gitmek bana daha yakışır.”

Et yemenin veya yememenin doğru olup olmaması burada önemli değildir. Önemli olan modern dünyaya sunulmuş Batı imajının kabul görmüş olması, geleneksel zamanlarda çok net ve keskin olan savunma mekanizmasının kaybolmuş olduğunun hatırlatılmasıdır. Batılı insanın üst insan olduğu, medeni olanın ancak Batılıların yaptığı olacağı düşüncesi son yüzyılın zehri olmuş, maalesef başarılı da olmuştur.

Etsu’nun hayatında bir hayata sığabilecek her durum mevcuttur. Doğum, ölüm, düğün, eğitim, örf, gelenekler ve daha nicesi. Roman boyunca her durumun Japon geleneğindeki yansımasıyla daha sonra Amerika’ya taşındığında değişen yansımasını görür, böylece gelenekten moderne geçişte bir insanın ve toplumun köklerinden kopması sonucu nasıl savrulduğunu, kendisi olmayı nasıl kaybettiğini derinden idrak ederiz.

Örneğin Etsu babası öldüğünde yas tutmaz. Çünkü ilk kırk dokuz gün babasının ruhu etrafta dolaşacaktır. Evde sürekli yanan mumlar ve mabedin tütsü dumanları, babasının yakınında olduğunu ona hissettirmektedir. Dolayısıyla o kırk dokuz günlük süreçte anne ve aile üyeleri işleri halletmekle, borçları ödemekle, ailevi meseleleri halletmekle meşgul olmuşlardır. Böylece yedi hafta sonunda ruh zincirlerinden kurtulacak ve sonsuz istirahat diyarına olan yolculuğuna huzurla çıkabilecektir.

Romanın sonlarında Etsu’nun ağzından “Japonya’da herkesin son yolculuğuna hazır oluşu Amerika’da evde bavul bulundurulması kadar doğal ve olağan” cümlesini okuruz. Bu da ölümün doğallığının, ölüme hazırlanmanın modern dünyada, modern dünyayı temsil eden köksüz Amerika’da doğal olmadığının ipucudur.

Etsu’nun kaderi, hâlâ bir kökü olmasını umursayanların yakın bulacağı bir kader. Form değiştirmiş şekilde farklı coğrafyalardan insanların maruz kaldığı sabit görüntü. Mevzu geleneklerin farklılığı değil çünkü. Mevzu geleneklerin rafa kaldırılıp, unutulup; modern hayatta sıradan ve aynı olmak. Kökten kopuş, insanın kendisi olma umudundan kopuş olsa da.

Etiketler
Etsu Inagaki Sugimoto Samurayın Kızı Ketebe Yayınları Yasin Taçar Değerlendirme