Muhammed İzzet Derveze'nin torunu ile söyleşi


Muhammed İzzet Derveze'nin aynı ismi torunu İzzet Derveze ile Peren Birsaygılı Mut söyleşti.

Muhammed İzzet Derveze Kimdir?

1888 senesinde Filistin’in Nablus şehrinde doğan Muhammed İzzet Derveze, manda ve Siyonizm karşıtı Filistin ulusal hareketinin kurucularındandır. Maddi imkansızlıklar nedeniyle eğitimine devam edemedi ve bir süre Osmanlı Posta İdaresi’nde memur olarak çalıştı. Yazılarını ilk gönderdiği yer, Beyrut’ta çıkan Osmanlı Kardeşliği gazetesiydi. Beyrut’ta çıkan başka bir gazetede daha ve Îsâ el-Îsâ’nın sahibi olduğu “Filistin” ile Necîb Nassâr’ın “el-Kermil” gazetelerinde haftalık makaleleri yayınlandı. 1911 senesinde, doğup büyüdüğü şehir Nablus’taki Arap İlim Cemiyeti’nde üyelik ve sekreterlik görevi üstlendi.  1913 senesinde arkadaşlarıyla birlikte Filistin’deki arazi satışları konusunda halkı bilinçlendirmek için bir grup kurdu.  İngiliz işgalinden kısa süre önce Nablus’ta kurulan Necâh Okulu’nda 5 sene müdürlük yaptı.  Müdürlüğü sırasında, gelecekte sadece Filistin değil Arap tarihi içerisinde çok önemli roller oynayacak birçok öğrenci yetiştirdi. Bunlardan birisi, ileride Ürdün Başbakanı olacak Süleyman el-Nâblusî’ydi. Bir diğeri ise Filistin direnişinin önemli şahsiyetlerinden Ekram Zu‘aytir’di. Büyük Filistinli şair İbrahim Tûkân da öğrencileri arasındaydı. İşgal karşıtı Müslüman-Hristiyan Derneği’nin Nablus’ta yeni kurulan şubesinin genel sekreterliği görevini yürüttü. Kudüs’te kurulan Arap-Filistin Kongresi, Suriye Umumi Kongresi ve yine Arap-Filistin Cemiyeti gibi kurumlarda üyelikleri vardı. Hatta hepsinin kuruluşlarında da bizzat yer aldı. Hacı Emin el Hüseyni tarafından Nablus’taki İslam Vakıfları İdaresi’nin müdürlüğüne getirildi. İslam Vakıfları İdaresi Müdürlüğü, gerek Nablus şehrinin tarihsel konumu ve sahip olduğu zengin İslami doku, gerekse içlerinden geçtikleri tarihsel süreç düşünüldüğünde fevkalade kritik bir görevdi. Ekram Zu‘aytir, Accâc Nuveyhid, Avnî Abdulhâdî,  Subhî el-Hadrâ, Raşîd el-Hâcc İbrahim,  Mu‘în el-Mâdî, Fehmî el-‘Abûşî, Hamdî el-Hüseynî, Selîm Selâme gibi dönemin önde gelen vatanseverleriyle birlikte Bağımsızlık Partisi’nin kurucuları arasındaydı. İlk amaçlarından birisi, Filistin halkı arasında, siyasi bilincin artması için çaba göstermekti. İkincisi, farklı inanç mensupları arasında ulusal birliğin sağlanmasıydı. Üçüncüsü, İngiliz mandasına karşı direnişe odaklanmaktı. Dördüncüsü, Siyonist tehdide karşı 7’den 70’e herkesin uyarılması gerektiğiydi. Beşincisi, onların bu hedeflerine zarar verecek siyasi ya da dini Arap liderlerle mücadele etmekti. Altıncısı da, özellikle Filistin gençliğine yönelik özel çalışmalar yapılmasını ve onların enerjisinin bu mücadele içerisinde en doğru biçimde yer almasını sağlamaktı. 1933’te İngilizler aleyhine Yafa şehrinde düzenlenen gösterilerde başından yaralandı. 1937-1939 yılları arasında Şam’da Filistin direniş hareketinin idarî ve malî sorumlusu olarak çalıştı. Ve bu faaliyetleri yüzünden defalarca idarî takibata uğradı ve tutuklandı. 1940 ve 1945 seneleri arasında Türkiye’de yaşadıktan sonra Suriye’ye döndü, çeşitli Arap ülkelerine seyahat etti ve Filistin direnişinin komuta kademesinde yer almaya devam etti. 1984 senesinde Şam’da vefat etti.

Meşhur tefsiri ve İslami ilimler konusunda yazdığı Kur'an ve Kadın, Kur'an ve Sosyal Güvenlik,  Kur'an'ın Meşrutiyeti ve Hayat İşlerinde Peygamberin Sünneti, Hz Peygamber’in Biyografisi, Hadis Tefsiri, Kur'an-ı Kerim'de Yahudiler, Kuran ve Misyonerler gibi eserlerin yanı sıra Filistin tarihini ve direnişini anlatan Filistin Trajedisi, Çeşitli Yönleriyle Filistin Davası, Siyonist İşgalin Sebebi, Nekbe, Filistin Uğruna, Filistin Cihadı gibi kitap ve tiyatro oyunlarına değin pek çok alanda büyük bir külliyat bıraktı.

Muhammed İzzet Derveze’nin 1940-1945 seneleri arasında, 5 sene Türkiye’de yaşadığını biliyoruz. Bursa’da yaşamış ve bu dönemde sık sık İstanbul’a da seyahat etmişti. Ekram Zu‘aytir ile birlikte İstanbul’da çekilmiş bir fotoğrafları var. Bu günlere dair ne biliyorsunuz acaba?

Dedemin henüz Türkçeye çevrilmemiş anılarında bu konuda bazı detaylar var. Sadece Bursa’da değil, Taksim’de de yaşadı. Ürdün’deki evimde bazı farklı fotoğraflar var. Aynı zamanda abisi Muhammed Ali Derveze de dedemle birlikte uzun süre Türkiye’de bulundu. Dedem önce Irak’a sürgüne gönderilmişti. Daha sonra Türkiye’ye geldi ve evet 5 sene Türkiye’de kaldı. Çok akıcı ve güzel bir Türkçesi vardı zaten.

Bursa’da yaşadığı ev artık özel hastane olmuş.

Öyle mi? Hoş bir detay bu.

Ancak maalesef Muhammed İzzet Derveze’nin Türkiye’de geçirdiği günlere dair fazla bilgimiz yok. Bu döneme dair çok daha fazla çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

Biliyorsun, dedemin Türkiye hakkında yazdığı bir kitap da var. Modern Türkiye’nin Kuruluşu isminde.

Evet tabii, biliyorum.

Dedemin kitaplarının bir kısmı internette var, ücretsiz olarak indirmek mümkün. Toplam 6 ciltten ve 3000 sayfadan oluşan hatıraları bu anlamda çok önemli. Burada Türkiye’de geçirdiği günlere dair anılarını bulmak mümkün.

Bizlerin Muhammed İzzet Derveze üzerine daha fazla konuşması gerekiyor. Aralık ayında Cins dergisine yazdığım bir yazıda İzzet Derveze’yi tarif ederken, Filistin direnişinin 100 yılı ifadesini kullandım.

Bu çok doğru bir ifade…

Çünkü 100 sene yaşadı ve herşeyi gördü. Büyük Filistin İsyanı’nı, Nekbe’yi, 67 ve 73 Arap İsrail Savaşları’nı. Filistin tarihinin en önemli dönemlerine şahitlik etti.

Evet bu nedenle anıları önemli. Anılarının başlangıcında Nablus şehrinin detaylı bir anlatımı var. Bu gerçekten çok kıymetli zira Nablus şehrinin 19. yüzyılın sonundaki resmini öyle güzel çiziyor ki. Sosyolojik bir çalışma. Pazar yerleri, Osmanlı dönemi eserleri, günlük hayat gibi bütün detayları anlatıyor. 200 sayfa boyunca sadece Nablus’u anlatıyor. Yoksul bir aileden geliyor ve bu da Nablus’u bütün yönleriyle tanımasını sağlıyor. 

Nablus, Filistin direnişi açısından çok önemli bir şehir. İbrahim Tukan, Ekram Zu‘aytir gibi pek çok başka önemli simâ Nabluslu. Ve beni çok heyecanlandıran bir konu da. Nablus’taki meşhur Necah Okulu. Nekbe öncesi Filistin direnişinin kalesi. Ve Muhammed İzzet Derveze, pek çok önemli ismin de öğretmenlik yaptığı Necah Okulu’nda 5 sene müdürlük yapıyor.

Evet bu doğru. Dedem Necah Okulu’nda 5 sene müdürlük yapıyor. O dönem burası Filistin’deki en önemli okuldu.

Burada müdürlük yaparken, aynı zamanda ilk tiyatro oyunlarını da kaleme almaya başlıyor değil mi? Sonra öğrenciler bu oyunları sahneliyorlar.

Evet. Bu muazzam bir şey gerçekten. Dedem oradayken aynı zamanda tiyatro oyunları da kaleme alıyor. Ve bu oyunlar okul müsamerelerinde sahneleniyor. Necah Okulu, Filistin direnişi açısından çok kritik bir role sahip, direnişin merkezlerinden birisi. İbrahim Tukan da bu okulun önce öğrenci ve sonra öğretmenlerinden birisiydi. Mahmud Derviş’lerden de önce Filistin’in en büyük şairiydi, biliyorsun. Filistin Ulusal Marşı’nı kaleme almıştı. Bugün Irak Milli Marşı olan Mavtini de onun şiiridir.

Nekbe öncesi öyle muazzam bir dönem var ki Filistin direnişi açısından. Büyük karakterlerle dolu. Ve en önemlilerinden birisi Muhammed İzzet Derveze. Şöyle de önemli bir şey yok mu? Bugün de dillendirilen Siyonist yalanlardan birisi olan “Filistinliler topraklarını sattı” propagandasını çürütmek için Muhammed İzzet Derveze’nin Nekbe öncesi çalışmalarına daha çok bakmamız gerekmez mi?

Evet ilk tiyatro oyunlarından birisi, Filistin toprağını çalmaya çalışan Yahudi tüccarlarla ilgiliydi. Bu dönemde satılan toprak sayısı çok azdır, bunlar da zengin Lübnanlı ailelerdir. Dedemin bu konuda da bir kitabı var. O dönemi bizzat yaşadığı için herşeyi ilk ağızdan anlatıyor.

Muhammed İzzet Derveze’nin kurucusu olduğu Bağımsızlık Partisi’nin de çalışma sahalarından birisi toprak satışı konusunda Filistin halkını bilgilendirmek ve uyarmaktı.

Kesinlikle. Bu konuda yazdığı çok sayıda şey var zaten. Dedemin bazı kitapları diğer evimizde şu anda.

Sizce tarihçiler, Filistinli-Arap ya da dünya tarihçileri, dedeniz hakkında yeterince yazdı mı?

Hayır, yeterli olduğunu düşünmüyorum. Belki şimdi insanlar daha fazla çalışmaya başladı. Ama şu ana kadar yeterince hakkında yazıldığını düşünmüyorum. Çok fazla tarihi kitapta ona atıf var. Hem Filistinliler hem de İsrailliler tarafından yazılan kitaplarda. Avi Shlaim ve Tom Segev gibi İsrailli tarihçiler mesela. Ayrıca Rashid Khalidi ya da Walid Khalidi gibi Filistinli tarihçiler dedemden çok sık bahseder. Özellikle Bağımsızlık Partisi’ndeki çalışmalarından. Bir diğer örnek de Nur Masalha’nın kitapları. Amerikalı yazar Elizabeth Thompson’u duydun mu hiç ?

Evet ismini duydum ama çok fazla tanımıyorum, eserlerini okumadım.

Birkaç sene önce dedem hakkında bir kitap yazdı ve benimle de röportaj yaptı. Kitabının konusu şuydu: Batılılar demokrasiyi Araplardan nasıl çaldı? Dedemin 1920’lerde Suriye’deki ilk anayasa çalışmalarındaki rolünden ve Fransızların daha sonra bu maddeleri nasıl yanlış tercüme ettiğinden bahsetti.

Cevabını çok merak ettiğim bir soru var. Arap milliyetçiliğinin ülkemizde negatif bir anlamı vardır. İngiliz ve Fransızlarla iş birliği içerisinde Osmanlı’ya karşı faaliyet gösterdikleri düşünülür, kanıtlanmış bazı tarihi hadiseler de var. Muhammed İzzet Derveze de, Arap milliyetçisi olarak adlandırılıyor ancak asla İngilizlerle ya da başka bir sömürgeci güçle masaya oturmadı aksine onlara karşı mücadele etti. Bu konu hakkındaki görüşünüzü çok merak ediyorum.

İki tip Arap milliyetçiliği var. Doğrusu dedem ve dedem gibi düşünen bazıları, Osmanlı’nın yıkılışından sonra Türkiye’nin İslam dünyasından uzaklaşarak, daha milliyetçi bir devlet haline geldiğini düşünüyorlardı. Osmanlı’nın son dönemlerinde yükselen Türkçülükten de memnun değillerdi. Şerif Hüseyin’in peşine takılanlar oldu. Ancak dedemin tamamen görüşleri farklıydı. Osmanlı’nın çekilişinden sonra buralarda Fransız ya da İngilizler gibi sömürgeci güçlerin değil bölgesel Arap yönetimlerin etkin olmasını istiyordu. Çünkü sömürgeciliğin ne anlama geldiğini biliyordu. Cezayir’de neler yaşandığını görmüştü mesela. Milliyetçilik tek bir tipte değil. Sadece Arap milliyetçiliği için değil Türk milliyetçiliği ya da diğer milliyetçilikler için de söylenebilir bu.  Dedemin tam anlamıyla sömürgecilik karşıtı olduğunu söyleyebilirim. İngiliz ve Fransız karşıtı olduğu için sürekli sürgünde yaşamak zorunda kaldı. Filistin’de olduğu süre boyunca da uzun seneler hapishanede yattı. Filistin’de İngilizler tarafından, Suriye’de ise Fransızlar tarafından tutuklandı. Bu baskılar nedeniyle 5 sene Türkiye’de sürgünde yaşadı.

Muhammed İzzet Derveze, son senelerini Suriye’de geçirdi. Suriye’de geçirdiği bu senelerde Baas Partisi ile olan ilişkileri nasıldı? Baskı altında mıydı?

Çok büyük bir baskı altında olduğunu söyleyemem. Bütün Suriye baskı altındaydı ancak dedemin özel olarak bir baskıya tabi tutulduğu söylenemez. 1950’lerde Suriye hükümetine karşı görüşler ileri sürdü. O dönemin Suriye Cumhurbaşkanı Şükri el-Kuvvetli, dedemin çok yakın arkadaşıydı. Ona karşı geldi ve sanırım bu yüzden araları bozuldu bir süre. Mısır’la olan ittifakın bozulmasından dolayı. Daha sonra 1963’te Baas Partisi başa geldi. Bu dönemde babam tutuklandı. Ama dedemle çok fazla uğraşmadılar.

Sanırım o yıllarda artık yaşı ilerlediği için. Eğer daha genç olsaydı, onu da tehlikeli bulacak ve rahat bırakmayacaklardı muhtemelen.

Evet kesinlikle katılıyorum.  Neredeyse 80 yaşına gelmişti. Yaşlıydı ve saygı duyulan bir figürdü. Kültür Bakanı mesela onu zaman zaman ziyarete gelirdi. Baas hükümetinin ne negatif ne de pozitif bir tavrı vardı dedeme karşı. Ama dedemin Baas Partisi’nden hoşlanmadığını düşünüyorum. Ancak dedem onlar için artık tehlikeli değildi. 1963 senesinde iktidara geldiklerinde, benim doğduğum sene aynı zamanda, dedem artık emekli olmuş gibiydi. Siyasetler üstüydü. Yaser Arafat, George Habaş ya da Ebu Cihad gibi Filistin’in bütün önemli şahsiyetleri düzenli olarak onu ziyarete gelirdi.

Dedem öldüğünde 21 yaşındaydım ve üniversiteyi yeni bitirmiştim. Üniversiteyi erken bitirdim. İki kuzenim ve kızkardeşim (şair İbrahim Nasrallah’ın eşi) dedemin arşivini toparladık. Hatıraları için biriktirdiği bütün el yazısı belgelerini bir araya getirdik. Küçük küçük kağıtlara da bazı notlar almıştı. Bazıları henüz yayınlanmadı ama yayınlanacak inşallah.

Muhammed İzzet Derveze’nin eserleri kaç dile çevrildi? Özellikle Nekbe üzerine olan kitabının çok daha fazla dile tercüme edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Aslına bakarsan çok fazla dile çevrilmedi.  Kesinlikle aynı fikirdeyiz. Ayrıca 6 ciltlik anılarının çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü hem kendisine hem de Filistin ve Arap dünyasına dair eşsiz anılar içeriyor. Dedemin eserlerinden telif ücreti talep etmediğimizi de belirtmek isterim.

Filistin’i daha iyi anlamak için onun yaşam öyküsünü bilmemiz o kadar önemli ki. 1933 senesinde Yafa’daki büyük manda karşıtı protestolar esnasında başından vuruluyor. Bu hikâyeden kitabımda bahsetmiştim.

Evet doğru. Başından vuruluyor ve arkadaşları tarafından tedavi edildikten sonra İngilizler tarafından yine tutuklanıyor. Bu arada dedemin hayatını anlattığın kitabının Arapçasını okuduğumu biliyorsun. Pek çok detay arasında, sadece tek bir hata var, dedemin Paris Konferansı’na katılanlar arasında olduğunu yazmışsın ancak Avrupa’ya hiç gitmedi, sadece Arap ülkelerine ve Türkiye’ye seyahat etti. Paris Konferansı’na giden heyette yoktu.

Söz veriyorum, kontrol edip bunu düzelteceğim. Avrupa’ya hiç gitmemiş olması dikkat çekici bir detay. Örneğin yakın dostu Hacı Emin el Hüseyni, birkaç kere Avrupa’ya seyahat etmişti.

Evet Hacı Emin el Hüseyni, bazı Avrupa ülkelerine gitti. Almanya’da Hitler’le de görüştü. Bu anılarında yok ancak dedemin bana şunları söylediğini çok iyi hatırlıyorum. Çünkü o dönem Naziler hakkında okumalar yapıyordum ve bu konuyu özellikle ona sormuştum. Dedem, Hacı Emin el Hüseyni’nin kendisine Hitler’i birlikte ziyaret etmeleri teklifinde bulunduğunu anlattı. Ancak dedem ona Hitler’in iyi bir adam olmadığını söylemiş. Ve eklemiş: Hitler Araplar’dan, belki de Yahudilerden bile nefret ettiğinden daha çok nefret ediyor. Hitler’in iyi bir adam olduğunu Hacı Emin el Hüseyni de düşünmüyor zaten. Bu konuşma 1981 ya da 1982 senesinde geçmişti aramızda. Çok yakın da dostum olan Gilbert Achard isminde önemli bir profesör ve yazar var. Onun bu döneme dair yazdığı Araplar ve Soykırım isimli kitabını öneririm.  Hitler’in döneme dair siyasetlerini ele alıyor.

Muhammed İzzet Derveze, Nablus’taki ilk dönemlerinde çok önemli bir görevde daha bulunuyor. Bu da Nablus’taki İslam eserlerini korumak değil mi?

Bu, Evkaf Müdürlüğü olarak adlandırılabilir aslında. Ama buradaki görevi sadece İslam eserlerine yönelik değil. Dedem dürüstlüğüyle tanınan birisi. Özellikle para konusunda gerçekten çok güvenilir bir insandı. Dedemi bu göreve Hacı Emin el Hüseyni getiriyor ve İslam vakıflarına ait yerlerin mali kontrolünü de dedeme bırakıyor.

Harika bir sohbet oldu. Çok teşekkür ederim. Umarım kısa süre içinde tekrarlama fırsatı buluruz. Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı acaba?

Benim için de öyleydi, Peren.  Dedemin gerçekten harika bir insan olduğunu söyleyebilirim. Hayatı boyunca adaletten ayrılmadı. Filistin’i çok sevdi. Ve hayatı boyunca Filistin için uğraştI. Çok fakir bir aileden geliyordu. Tukan’lar ya da el Hüseyni’ler gibi varlıklı bir aileye sahip değildi. Ancak Filistin’in en büyük dava adamlarından birisi oldu. Türkiye’de geçirdiği zamanları sevmişti, Türkiye’den daima güzel bahsederdi. Ayrıca pek çok Türk arkadaşı da vardı ve Türkiye’de bulunduğu senelerde, Arap dünyasının bazı önemli isimleri yanına gelerek dedemi ziyaret etmişlerdi.

 

 

 

 

 

 

Etiketler
Muhammet İzzet Derveze İzzet Derveze Torun Söyleşi Peren Birsaygılı Mut Filistin Direniş Hareketi Savaş Siyonizm