Pis satır
Odanın ortası, lambanın altı, yer sofrasında iftardayız. Çorbalar bitti, yemekleri getirdim. Birden bir cızırtı. Lamba önce göz kırptı, sonra söndü. Poff. Anahtarı bir iki kapatıp açtım. Yanmadı. Ampul döküldü herhalde deyip mum getirdim iki tane. İftara mum ışığında romantik romantik devam ettik.
Namaz, çay faslından sonra dışarı çıktık arkadaşla. Altmış mumluk bir ampulle döndüm eve. Değiştirdim ampulü. Ampule arkamı dönüp anahtara bastım. Her ampul değişiminde böyle yaparım, patlar matlarsa diye. Yanmadı. Bir iki kez açıp kapatıp denedim, yine yanmadı. Kablolar yandı galiba.
Nereden kalmışsa pazarcıların seyyar kablolarından vardı evde. Seyyarın duyunu odanın duyuna doladım, astım seyyarı. Taktım fişi, aydınlandı oda.
Ramazan bitti, bayram geçti, babam tamire girişti. Önce buattan duya kablo götürmeye çalıştı. Buat tarafından yeni kabloyu eski kabloya bağlayıp duy tarafından çekmeye çalıştı, yanan yerden kopup geldi eski kablo. Duy tarafından yeni kabloyu buata sürmeye çalıştı, olmadı. Elektrikçiden metal yay bulmuş gelmiş, sıkışan yolu onunla açmaya çalıştı, olmadı.
Bir akşam eve geldim, tavanda duydan buata bir kanal. Babam kablo yolunu oymuş. Kabloyu mabloyu her şeyi söküp metal bir boru yerleştirmiş oyuğa. Yeni kabloyu geçirmiş karnı yarık boruya. Buattan anahtara giden kablo sağlamdır diye dokunmamış oraya. Kendisi söyledi. Lamba yanıyor.
Tavandaki oyuk birkaç gün sıvasız kaldı. Ne olur ne olmaz, arıza çıkarsa diye. Baktı bir şey yok, yoğurt kovasında alçı hazırlayıp sıvadı oyuğu. Alçı kuruyunca içerideki metal borunun pası çıktı gün yüzüne. Pis satır gibi duruyor tavan sayfasında. “Bi daha bi şey olursa yol belli,” dedi babam.
Bir hafta on gün geçti, lamba yanmamaya başladı. Buattan anahtara giden kabloda aradı hatayı babam, onu da değiştirdi. Sağına baktı, soluna baktı. Olmadı. Olduramadı. (Sonra evi kiraya verirken elektrikçi çağırdık, iki kabloyu birbirine bağlayıp gitti.) Seyyarla aydınlatıyorum ben yine odayı.
Haftada bir gelip kontrol etti babam yatsı sonrası cami dönüşlerinde, anahtarı bir iki açıp kapattı. “Niye yanmıyor bu lamba yavv, ben anlamadım bu işten bi şey, hayret yavv,” dedi her yanmadığında.
Kendimi bildim bileli bu eve usta girmemiştir. Musluk damlatır, babam contayı değiştirir. Ampul dökülür, ampulü değiştirir. Elektrikli şofben almıştık, mevcut elektrik kablolarının gücü yetmeyince, girişteki sigorta kutusundan şofbene özel kablo çekmişti. Kapılar gıcırdardı, babam menteşeleri yağlardı. Arka balkonu odaya katan yine babamdı.
Son hadiseden sonra ev işlerini ben devraldım. Ampul değiştirdim, duy değiştirdim, bir tek bu elektrik işlerinden korkuyorum. Damlatan muslukları yeni nesil musluklarla değiştirdim. Babam çevirmeli musluklardan vazgeçmedi bir türlü, damlatan ilk musluk yerine aç kapa musluk taktım. Banyo bataryası damlattı, aç kapa olandan alıp taktım. “Bunlar daha sağlam,” dedim babama. Hoş çevirmelilerin çabucak damlatmaya başlaması yine onun suçu. Abdest alırken ip gibi akıtmaya ayarlayacağım diye milim milim çevirir musluğu.
Bunlar daha sağlam dedim demesine ya, haftasına banyo bataryası aç kapa kolunun dibinden kaçırmaya başlamasın mı? Evin su vanasını kapatıp söktüm bataryayı, aldığım nalbura götürdüm.
“Bu burasından kaçırıyo,” dedim nalbura. “Bunun,” dedi, “kartuşu bozulmuştur.”
Hakikaten dediği çıktı nalburun, içinde plastik kartuş varmış sıcakla soğuğu ayıran, karıştıran bir kartuş.
Bataryayı yerine takarken ulan bunun içinde kartuşun işi ne diye gülüyorum kendi kendime.
Su vanasını açtım, banyoya geçip bataryayı açtım, önce bir öksürdü poff diye. Hırıltılı hırıltılı nefes alıp verdi biraz da. Kalın bir ip gibi akmaya başladı lavabonun deliğine.
* Kapak resmi: Vahap Avşar'ın Müdahaleler sergisinden (Fotoğraf: Ayşegül Temizer).