Şair Kemal Tahir


Kemal Tahir’in şiirle münasebetini, ilk gençlik yıllarından Nazım Hikmet’le tanışıklığına kadar süren yıllardaki şiirleri, arkadaş mektuplaşmaları, polemik yazıları üzerinden takip edebiliriz. Kemal Tahir, şiirlerini kitaplaştırmayı düşünecek kadar şiire mesai harcamıştır. Şiirlerinin ilk kitaplaşma teşebbüsü 1933 yılında arkadaşlarıyla çıkardığı Geçit dergisinde duyurulur. Derginin üçüncü sayısında çıkan Heykel Seviyor şiirinin başlığını taşıyan bir kitap çıkarmayı düşünmüştür. Fakat kitabın basımı gerçekleşmez. Şiirlerinin bir diğer yayın düşüncesini Fatma İrfan’a mektubunda ifade eder. Kitabın adını Yağma Var Bir Şiirim Otuz Para koymayı düşünmektedir. Bu kitap da yayınlanmaz.

Kemal Tahir 1930’larda Nazım Hikmet’le tanıştıktan sonra önce onun etkisinde şiirler yazacak, daha sonra Nazım’ı aşamayacağını düşünecek ve şiirden uzaklaşacaktır. Fatma İrfan, Kemal Tahir’e şiiri niçin bıraktığını sorduğunda, "Şundan ki Nazım Hikmet’i şiirde aşmanın olanağı yok… Belki ulaşmak olur, ama aşmak hayır… Ulaşmak neye yarar… Bir de dar geliyor bana şiir alanı, yetmiyor,” karşılığını alır. Burada Nazım Hikmet’e ulaşabileceğini söylemesi dahi Tahir’in şiir alanına ne denli hevesli olduğunu göstermektedir. Fakat Kemal Tahir romandaki bütün özgünlüğüne karşın şiirde hep takipçi konumunda kalmıştır. Onun aşamadığı tek isim Nazım Hikmet de değildir üstelik. Sanat anlayışının değişmesinden önceki şiirlerinde bu kez Necip Fazıl’ın mukallidi görünümündedir. Gölge başlıklı şiirlerinde “Gölgem, kaldırımlarda sürünen bir yılandır,” dizesindeki ses Necip Fazıl’ın Kaldırımlar şiirini andırır. Aynı durum, “Gölgem beni zulmete bağlayan bir düğümdür” ve “Serin toprak çürütse alnımdaki ateşi” mısraları için de geçerlidir.*

Şiir macerasının sonunda bu sanattaki yerini kendisi şu cümlelerle değerlendirmektedir: “1940 yılına kadar yalnız şiirle uğraştım. Kötü bir şair olduğumu burada açıklamalıyım. Şiir çalışmalarından bana Türkçede düzyazıyı iyi yazabilme, daha açıkçası kelimeleri değerlendirme idmanı kaldı.”

Kemal Tahir’in Türk şiirinin serüvenine etki edecek gücü olmayan şiirlerinin asıl önemi onun romancılığına ve mizacına dair taşıdığı işaretlerdedir. Mesela şehvetine yenik düşen köylü Ayşe’nin şiirinde Kemal Tahir’in köy romancılığının ve insanı şehevi yönüyle anlatma ilgisinin izi sürülebilir.

 

AYŞE!

 

Kanında şehvetin samı esti de

Uzandın kollara yanarak Ayşe

Kalbinde sevilmek bir hevesti de

Ne için alçaldın kanarak Ayşe?..

 

Her sevda sözünden hile sezeydin

Çobanın andını dinlemeseydin

Kalplerden bir rüzgar olup eseydin

Bir düğün gününü anarak, Ayşe!

 

Her kaval sana bir acı hatıra

Bahtın da gözlerin gibi kapkara

Alçalma, sevgiyle açılan yara

Sevgiyle kapanır sanarak Ayşe!

 

Şehvet vurgusu, toplasan bir kitabı ancak dolduracak şiirlerinde daha ilk okumada dikkat çeker. Toplam yirmi iki yerde bu kelime geçmektedir. Öpüş şiirinin başındaki şu epigraf insanın hayvanlaşan yanını şairin kendinde tecrübe edişiyle önemlidir: “Bütün kahpeliğin, bütün çirkefinle beni bırakıp gittiğin halde, senden sonra bir (öpüş) şiiri yazacağımı ummuyordum. Bilirsin ya.. Ben seni şehvetsiz hatta öpüşsüz, sevebilmiştim. Seni benden kaçıran belki buydu. Artık galiba ben de hayvanlaşıyorum. Sevin!” Şiir şu şekilde biter:

 

Şehveti bestelerken kalbim avuçlarında

Aktı dudaklarıma, dudaklarındaki tat!..

Ruhum senindir artık bugün gibi yarın da

Ecelim bile olsa bana ağzından uzat!

 

Şehvet iğfa edici tarafıyla ahlaki bir zaaf olarak anlatılır çoğu şiirde:

 

Her dişi kalbinde şehvet eseydi

Bir anne sevgisi ne bilmeseydi

Kadınlar şeytandan alçak olurdu

Annelik şerefi erişmeseydi.

 

mısralarındaki gibi şehvet annelik duygusunun karşısına konur. Şehvet şiirinde açıkça didaktiktir:

 

Her hamlen öldürmede, ezmede fazileti

Her hamlende beşere aşılanır kuduz hisler..

Ey alemin ezeli ve ebedi illeti

Şahlanmana benziyor coşkun siyah denizler.

 

Bu şiirin ilerleyen mısralarında da şehvet bulunduğu yerde Allah’a yer vermemektedir. Bu ahlaki yargıların ardında, şairin şehveti bütün hamlığı ve kabalığıyla somut bir gerçek olarak en derinden hissettiğini fark ederiz. “Hayatta en acı ve en tatlı şey, kalble değil, damarla sevmekmiş.” diyerek  başladığı Çıplak şiirinde şu mısralar geçmektedir:

 

Soyundu kalçasından düştü son elbisesi

Yaktı dudaklarımı zehir dolu nefesi

Hislerime şehvetin parmakları dolandı..

 

Odamızın havası yandı iniltilerle

Gözlerim tat denilen ezeli şaheserle

Ömrümü kucaklayan ıztıraba kapandı.

 

Kemal Tahir şiirinin fazileti, tıpkı romanlarındaki gibi, çoğu zaman anlatmaktan kaçınılmış, kaba ama bir o kadar yoğun duyguları çekincesiz anlatmasıdır. Aldatılan, kıskanç bir erkeğin bu yaşantılardan sonra aşka inancını kaybetmesi ve bedenî olana düşüşünü güçlü bir şekilde anlatmaktadır.

 

BİR KADIN!

        

“Bir kadın demek, bütün kadınlar demektir.”

 

Kucağını açmışsın elin erkeklerine

Seni artık unuttum sardı belin yerine

İhtiraslı kollarım cehennemî bir kini!

 

Bir kadeh gibi aşkım elinde parçalandı

Kadının aşkı şehvet, ruhu madem yalandı

Değiştim bir kahpeye ben de kalbimdekini..

 

Kemal Tahir’in şiir macerası değerlendirilirken Nazım Hikmet’le ilişkisi sonucu toplumcu bir algıya sahip olduğu çokça ifade edilir. Bu kanaatte Nazım’la tanışıklığından sonra yazdığı toplumsal şiirlerin ideolojik içeriği etkilidir. Fakat Kemal Tahir ilk dönem şiirlerinde bireysel duygular ve yaşantıların yanında ideolojik bir tavır göstermeden toplum sahnelerini de aktarmıştır. İdeolojiden çok ahlak vurgulu şiirlerdir bunlar. Daha ilk şiirlerinden itibaren belirgindir bu. Yayımlanan ilk şiirinin adı Bardaki Kadınlar, ikincisinin adı Açın Türküsü’dür.

 

Ruhumu ıztırabın dizlerine bıraktım

Yandı gözbebeklerim, toklara kinle baktım

Nabzımda coşan kana binbir yıldırım aktı...

 

Bahtınım karşısında ağladım güler gibi

Gurupların koynuna düşen alevler gibi

Açlık ta içerimde kendi kendini yaktı

 

Görüldüğü gibi Açın Türküsü’nün bu son bölümünde biçim ve söyleyiş hece şiirinin dışına çıkmaz. “Nabzımda coşan kana binbir yıldırım aktı...”, “Açlık ta içerimde kendi kendini yaktı” mısralarında ise sosyalizme evrilecek bir öfkenin işaretleri vardır. Aynı temayı Nazım Hikmet’le tanışıklığından sonra yazdığı İşsizler adlı şiirde takip ederek değişimi görebiliriz.

 

Bakışlarında kinler

Ve enginler

Gibi genişleyen

Açlıkla

Yürüyorlar

Şarkılarını susan makinelerin başında

Son sözü kaldırım taşında

Bırakarak

Ve mavi gömlekleriyle bir sel gibi akarak

Yürüyorlar, yürüyorlar.

 

İnsan bedeninin karanlığıyla, ahlaki çelişkilerle derinleşen, olguların ayrıntılarıyla kurulmuş şiirin yerini ideolojik bir kalıp ve Nazım Hikmet taklidi almıştır. Kemal Tahir ve Nazım Hikmet tanışıklığı Kemal Tahir şiirine zarar vermiştir. Fakat bu tanışıklık Nazım’ın şair karizmasının ağırlığıyla Tahir’in şiirden uzaklaşarak bütün enerjisini romana taşımasına vesile olmasıyla Türk romanı için bereketli bir tanışıklık olmuştur diyebiliriz.

 

KAYNAKLAR

Doğan, M. C. (2012). Heykel Seviyor’dan Ayıngacı’ya: Kemal Tahir’in şiiir hevesi. Hece. 181. s. 306.

Tahir, K. (1990). Notlar/1950 Öncesi- Şiirler ve Ziya İlhan’a Mektuplar. Bağlam.

Coşkun, S. (2014). Kemal Tahir’in şairliği ve şiirleri. İlmî Araştırmalar. 25. s. 39-55.

Etiketler
Kemal Tahir Can Acer Nazım Hikmet Geçit dergisi Kemal Tahir'in şiirleri Şair Kemal Tahir Necip Fazıl Fatma İrfan'a mektuplar