Saraybosna Blues: Bir savaş müziği


Blues, Afrika kökenli Amerikalıların hipnoz olmuşçasına icra ettikleri müzik. Ana enstrümanı gitar. Blues şarkılarında sözler ile müziğin temposunda inanılmaz bir uyum vardır. Özellikle doğaçlama performanslar Blues’un ruhudur. Şarkılarda en acı hadiseler bile mizahi bir biçimde performe edilir. Aşk, özgürlük, parasızlık gibi temalar işlenir Blues’da. Doğaçlama performansların son derece önemli olduğu bu müzik türünde, özgürlük, aşk, parasızlık gibi temalar işlenir. Şarkılarda en acı olaylar bile mizahi bir şekilde anlatılır. Tıpkı Semezdin Mehmedinoviç’in Saraybosna Bluesda yaptığı gibi.

Savaş sırasında haber bültenleri, düzinelerce bombaların şehir merkezini darmaduman ettiğini bildiriyor. Buna rağmen insanların sakin bir gün geçirdiğinden bahsediyor. İşte bu savaş kayıtsızlığı! İnsanlar neden bu kadar sakin, diye soruyor. Soğukkanlı bir anlatımla yapıyor bunu. Üstelik henüz gömülmemiş yüzlerce ölü tam da şehrin ortasında kıpırtısızca yatmakta. Onların ruhları şehrin tekinsiz kargalarıyla birlikte geziniyor. Şehrin üstüne savaş yorgunluğu çökmüş. Mehmedinoviç, bunu asla çığlık çığlığa anlatmıyor. İnsanların kederlerinin gözlerinde derin bir karanlığa dönmüşken, her şeyde Allah’ın varlığını hissetmenin tuhaf bir sükunetine kapıldığını dile getiriyor.

Savaşın korkunç sonuçları olur hem şehirde hem de insanın ruhunda. Savaş aseksüel bir dünya yaratmak, kadınların tüm erotizmini almak istiyor. Çocukların çocukluğunu, yaşlıların dünyaya kayıtsız kalışlarına mâni olmak istiyor. Savaş şehrin tüm kimliğini kanla silmek istiyor. Savaş her şeyi talan ediyor.

Mehmedinoviç, savaş trajedisini, savaş sonrası insan ruhunun ve bilincinin geldiği yeri anlatıyor. Sanki fotoğraf çekiyor mikro denemeleri ve şiirleriyle. Saraybosna Blues’u bir savaş hafızası olarak da adlandırabiliriz.

Acıyı derinden hissedebilmek için, insanın farkındalığının yüksek olması gerekiyor. Aynı zamanda dünyaya da dalmak, her ikisini aynı anda yapma zorunluluğu. Ölmek üzere olduğunu bilerek henüz ölmemiş olmanın gerçekliğine tutunmak. İçinde umut yeşertmeye çalışmak. Savaş esnasında insanlar hem içte hem de dışta korkunç bir savaş veriyor.

Mehmedinoviç, kitabını bir savaş filmi taslağı gibi yazmış. Çok gerçekçi. Acı ama çığlık çığlığa değil. Sessiz bir ölüm gibi, ölmekte olan insanların derin yalnızlığı içinde okuyoruz metni.

“Harun, hadi bakalım, eve gir artık, dışarıda bomba yağıyor.”

Bu cümle yetiyor savaşın insan hayatındaki tahribatını anlatmak için. Bombalar şehrin şeklini değiştirdiği gibi insan ruhunu, anılarını, hayallerini, umutlarını da paramparça ediyor. Hayatın ortasına atılan bomba, kaotik ve acı bir müziğe dönüşüyor. Savaş enstrümanları eşlik ediyor bu çok sesli ve yakıcı müziğe. Bir süre sonra insanların gözünde her şey normalleşmeye başlıyor. En korkuncu da bu. Savaşın tahribatına alışmak. Onları zihninde bir yaşanmışlık, bir anı olarak yerleştirmek.

“On yıl önceden bir konuşma hatırlıyorum. Kar yağıyordu ve bir çocuk bana şöyle sormuştu: hayattaki en önemli şey nedir? Bu soruya verecek cevabım olmamasına rağmen bir şeyler söyledim ona. Çocuksa dinlemedi bile, son derece katı bir kanaatle kendisi cevapladı sorusunu: Bence hayattaki en önemli şey insanın başına pek çok şey gelmesidir, böylece hatırlanacak bir şeylerin olur.” s.72

Savaşı, bunca yaşanılan hadiseleri sadece “hatırlanacak bir şeyler” olarak zihinde kodlamak. Böylesi bir sadelikle ifade edilen korkunç bir savaş esasında. Bu mutlak bir keder hissidir. İnsanın ruhuna işleyen ve ömrünce geçmeyen bir keder.

Savaşta sadece silah doğrultanlardan değil, savaşa göz yumanlardan, onun fotoğrafını çeken kayıtsız muhabirlerden, savaşı meşrulaştıranlardan da nefret edilmesi gerekir.

Mehmedinoviç, anlatısını şu iki düşüncede özetliyor adeta. “Cenazede bombardıman başladı. Bir şey dikkatimi çekti. Müminler paniğe kapılmadı: Sakince son cemaat mahallinde ve revakların altında siperlendiler. Allah’la arası çok iyi olmayanlarsa arabalarına tıkışıp boş sokaklara kaçtılar…” s.83

Bir diğer merkezi düşünce ise şu: “Kitle, sessizlik içinde acı çeken ve bekleyen bir yığın. Saraybosna’da durum bu.” s. 91

Mehmedinoviç, savaşın mitolojik bir zaman olduğunu, dünyanın korkunç bir şekilde kutuplaşmaya gittiğini ve her şeyi tezatlıkların yönlendirdiğini dile getiriyor. Anlatısını bir düğünün ortasına düşen bir bombanın etrafa yaydığı şaşkın ve şok edici bir acı gibi kuruyor. Gerçeğin sadeliğine güvenerek yapıyor bunu. Böylesi şiirsel bir metni aslına uygun çevirme başarısı gösteren Kadir Daniş’e de bir parantez açmak gerekiyor. Metin yeniden yazılmış gibi.  

Etiketler
Saraybosna Blues Selezdin Mehmedinoviç Ketebe Kadir Daniş