Şehrin ritmini yakalamak: Hessel’in flanör gözleri


Flanör kavramı özellikle 19. yüzyıl itibariyle iyice belirginleşmeye başlayan modern şehir yaşamını, kentsel deneyimi ve modernitenin deneyimlenmesini anlamak için kullanıldı. Bilindiği üzere bu kavram, bilhassa Alman filozof, kültür eleştirmeni ve yazar Walter Benjamin’in eserlerinde önemli bir yer tutuyordu. Benjamin flanör üzerine düşünceleriyle, modern kent yaşamının dinamiklerini ve insanın kentsel ortamla ilişkisini ele aldı.

Flanör, şehir sokaklarında dolaşan bir gözlemci ve keşifçi bir figürü olarak tasvir edilir. Benjamin’e göre, flanör, sadece fiziksel bir yürüyüşçü değil, aynı zamanda kent manzaralarını ve yaşamının detaylarını gözlemleyen bir tür modern çehreler filozofuydu. Şehrin kaotik ve hızlı değişen atmosferinde yavaşça dolaşarak, şehir yaşamının ritimlerini, ironilerini ve gizemlerini keşfeden biriydi. Flanör kavramı, Benjamin’in modernite ve şehir yaşamı üzerine önemli düşüncelerinin merkezi olan bir sembol haline gelmişti.

Geçtiğimiz aylarda Başkentte Bir Flanör alt başlığıyla yayımlanan Berlin’de Gezinirken adlı eser, Alman yazar ve gazeteci Franz Hessel’in en önemli çalışmalarından biri kabul ediliyor. Özgün adı “Spazieren in Berlin (1929)” olan kitap, Hessel’in Berlin’deki gezileri ve yürüyüşlerine dair gözlemlerini içeren bir dizi denemeden oluşuyor. Eser, tam da Benjamin’in tanımladığı üzere, Hessel’in Berlin sokaklarında başıboş dolaşırken yaptığı gözlemleri, kentsel manzaraları, insanları ve kültürel unsurları ele alıyor.

Hessel, Berlin’in henüz Nazi dehşetiyle sarsılmadığı dönemdeki (Weimar Cumhuriyeti dönemi) entelektüel ve kültürel merkez haliyle; kentin sunduğu atmosferi ve çeşitliliği keşfederken, aynı zamanda caddelerin, pasajların, apartmanların günlük yaşamına da dikkat çekiyor. Kitap, okuyuculara Berlin’in tarihi semtlerini, caddelerini ve meydanlarını gezdirirken, şehrin ruhunu ve karakterini anlamalarına yardımcı oluyor. 

Berlin’de Gezinirken’i okurken, Hessel’in gözlem gücü ve duyarlılığı ile de karşılaşırız. Yazarın edebi tarzı, ayrıntılı betimlemelerle, duygusal derinlikle, detaylı gözlemlerle ve ince bir ironi ile kendini belli ederken, okuyucuları Berlin’in sokaklarında bir yolculuğa çıkarıyor. Berlin’in modernizmle ilişkisinin yanı sıra aşk, moda, emek, endüstriyel üretim ve sanat gibi evrensel temalar da eserde önemli yer tutuyor. Sayfaları çevirdikçe Hessel’in yazınının, dönemin Alman edebiyatına ve modernist hareketlere önemli bir katkı sağladığını hissediyorsunuz.

Franz Hessel (1880-1941), Weimar Cumhuriyeti döneminde Berlin’in entelektüel ve kültürel ortamında etkili bir figürdü. En çok, Berlin’in kültürel atmosferi ve modern yaşamının portrelerini çizen yazılarıyla tanınıyordu. Marcel Proust’un eserlerini Almancaya çevirmesiyle epey bilinirlik kazandı. Kayıp Zamanın İzinde’nin Almanca çevirisi olan Auf der Suche nach der verlorenen Zeit, yine Hessel’in çevirisiyle dönemin Alman okuyucularıyla buluşmuştu. Dolayısıyla Hessel’in, Marcel Proust’un etkisi altında kalarak yazdığı kişisel notları ve mektupları da yazarın edebiyatında önemli bir yer tutuyor.

Flanör kavramı modernite, kentsel yaşam ve gözlemci bakışıyla ilgili derin düşüncelerin bir ifadesi. Hessel’in perspektifi de modern insanın kentsel ortamla ilişkisini, geçmişin belleğiyle ve geleceğin umutlarıyla birleştiriyor. Tabii izole olmadan ve yaşamın karmaşıklığının, çeşitliliğinin, çoksesliliğinin tadına vara vara… Arka kapak yazısında da ifade edildiği gibi, Hessel’in okuru, başkentteki bir flanörün tabelaları ve afişleri bir kitabın sayfası gibi okuyabilmesinin, mimari detaylardaki sembolleri ve alegorileri kavrayabilmesinin, yoldan geçenlerin yüzlerini ve sözlerini görebilmesinin izini sürüyor. Üstelik Walter Benjamin’in önsözüyle ve Ahmet Arpad çevirisiyle. İyi okumalar…

Etiketler
Ketebe Yayınları Franz Hessel Deniz Poyraz Flanör Berlin'de Gezinirken