Şen olasın Halep şehri


2014 senesinin Temmuz ayıydı. Ege’de bir sahil kasabasında yaşayan ailemin yanına gelmiştim. Günler her zamanki gibi geçiyordu. Bizim sitede emekli çoktur. Sabah henüz sıcak bastırmadan sahilde yürüyüş yaparlar, sonra evlerine çekilirler ve akşama doğru tekrar görünürler. Öğle vakti denize girenler, genelde dışarıdan gelenlerdir yani.

Kuzenimle ben de alışkanlık edinmiştik, akşama doğru güneş batmak üzereyken sahile gidip kitap okuyorduk ya da sohbet falan ediyorduk. Bir gün gittik yine kitap okuyoruz, kuzenim beni dürttü ve şöyle söyledi; “Peren, denizde bir şey var. Bir karaltı var, dalgalar bize doğru getiriyor.” Önce çok fazla önemsemedim çünkü o vakitte de yüzen insanlar oluyordu ve birisi sırt üstü yüzüyordur herhalde diye düşündüm. Ama bakmaya devam ettikçe, birinin kollarını hiç oynatmadan, suyun yüzeyinde yattığını gördüm. Kendini tamamen dalgalarının akışına bırakmıştı. İlk aklımıza gelen, denize giren yaşlı birinin kalp krizi geçiriyor olabildiğiydi zira birkaç sene önce böyle bir olay yaşanmıştı. Bu cesareti kendimizde nasıl bulduk bilmiyorum ama hemen denize girdik ve adama doğru yüzdük. Yüzdük de denemez, yürüdük denizin içinde. Epey bir kıyıya gelmişti çünkü. Az ötede voleybol oynayan gençler vardı, içlerinden birkaç tanesi hemen yanımıza koştu. Birinin “dokunmayın abla, ölmüş” dediğini hatırlıyorum. Ama dokunmuştuk, genç bir adamdı ve jandarmanın söylediğine göre öleli en az 3 gün olmuştu.

Jandarma nasıl geldi, hatırlamıyorum. Gençlerden birisi aramış olmalı. Çünkü ben ve kuzenim, içgüdüsel olarak eve koştuk. Baba, baba diye babamın yanına gittik ve olanlarını anlattık. Babam “siz gelmeyin” diyerek sahile gitti. Ama evde duramadık ve peşinden gittik. Genç adamı denizden çıkarmışlar ve boylu boyunca kumların üzerine yatırmışlar. Babam “kızım gelmeyin dedim size, neden geldiniz?” diye kızmıştı. Çünkü denizde bir kişi daha varmış. Bu kez yaşlı bir adam, saçları bembeyazmış. Babam bir yandan bize kızıyor, bir yandan da “yaşlı adamı çıkaralım denizden” diye insanlarla konuşuyorken, pat diye jandarma gelivermişti. Mülteci teknesi batmış, bazılarının izine bir daha asla rastlanamamış, bazılarını da dalgalar bize getirmiş. Hepsi Suriyeliymiş. Biri genç, birisi ise yaşlı iki tane adam, karşımızda kumların üzerinde yatıyordu ve biz onların isimlerini bile bilmiyorduk. Acaba güzeller güzeli Halep şehrinden miydiler? Yoksa Nizar Kabbani’nin minarelerinin insanlar gibi ruhları olduğunu söylediği Şam şehrinden miydiler? İnsan ölmüş birinin ardından, hakkında daha fazla şey öğrenmek için meraka kapılıyor nedense.

Böyle bir son ile hayata veda edecek olsaydım, bari kim olduğumu bilen birisi çıksaydı içlerinden diye düşünürdüm. Şair Nuri el-Cerrah “Ey kardeş Suriyeliler, dalgalarla sürüklenen Suriyeliler, kıyılarda maktul Suriyeliler” diye tarif ediyordu onları. İsimleri neydi peki, nereliydiler? Biz bu sorunun cevabını asla öğrenememiştik. Ama Halepli olma ihtimallerdi yüksekti çünkü Halep’te o esnada çok büyük bir katliam yaşanıyordu. Bu genç ve yaşlı adam, belki baba oğuldular, belki komşuydular, belki de birbirlerini hiç tanımıyorlardı ama aynı korkunç hikâyenin kurbanlarıydılar. Aynı kara parçasından kovulmuşlar ve aynı suda boğulmuşlardı.

Onlar trajik biçimde öldürülürken, cezaevlerinde işkence görürken, bir tespihin taneleri gibi dört bir yana saçılırken ya da denizlerde boğulup kumlar üzerinde boylu boyunca yatarken, bizler nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirdik? Hz. Ali, “Zalimler iki türlüdür. Birincisi zulmedenler, ikincisi zulme rıza gösterenler.” diyordu. Hz. Ömer ise “Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa, Allah’ın adaleti bunun hesabını benden sorar” Suriye büyük bir imtihan olmuştu bizler için.  2011 senesinin mart ayında, Suriye’nin Deraa şehrindeki okullarının yakınındaki bir duvara rejim karşıtı sloganlar yazdıkları için günler boyunca işkence gören 15-16 yaşındaki o Müslüman gençler, bu yaptıklarının sadece Suriye’de değil hepimizin hayatları üzerinde büyük bir depreme sebep olacağını tahmin edebilirler miydi acaba?Sadece kendi hayatlarını değil bizim hayatlarımızı da ortadan ikiye ayıracaklarını düşünebilirler miydi hiç? Sanmıyorum.

Oysa duvara yazdıkları o birkaç kelimenin ardından, bizler hayatımız boyunca başımıza gelen en ağır imtihanla karşı karşıya kalmıştık. Müslümanlığımız ve insanlığımız şimdiye kadar böylesi ağır bir imtihandan hiç geçmemişti. O vakit bize bir hâl gelmişti, bir başka ruh gelmişti. Hikmetinden sual olunmaz ama Allah bize bir duygu vermişti. Belki de zaten bizde var olan bir duyguyu hissetmemizi nasip eylemişti. Bir hakikatle yüzleştirmişti. Bir ses, bir çığlık vermişti. Bir kuvvet bahşetmişti. Bazılarının kalplerini mühürlerken ve onları korkunç bir karanlığın ortasında bırakırken, bizlere ise hem dert vermişti hem de mutmain bir kalp ve bu derde dayanma gücü…

Zulümle kimse âbâd olmamıştır. Zulümle âbâd olanın akıbeti berbat olur… Allah bize akıbetimizi kurtarmak, ahiretimizi yakmamak için bir şans vermişti. Kimin ekmeğini yiyorsan, onun kılıcıyla dövüşürsün derler. Ya da kimin sofrasında karnını doyuruyorsan, ona kulluk edersin. Allah bizi, başkasının kılıcıyla dövüşmekten, sofrasında karın doyurduklarımıza kulluk etmekten korumuştu. Allah bize feraset bahşetmişti. Her rüzgârda yerinden oynayan Halep kırsalındaki o çadırların içinde yaşayan çocukların ahını alsaydık eğer yanardık. Allah bizi büyük bir ateşten korumuştu. Denizlerde boğulan Haleplilerin ahını alsaydık eğer ölürdük. Allah bize hayatı bahşetmişti. Rahmetli anneannem “Allah kimseye kaldıramayacağından fazla yük yüklemezmiş” sözünü çok sık kullanırdı. Dilimizdeki Besmele kadar emin olduğumuz bir şey var ki, Allah bize kaldıramayacağımız bir yük yüklememişti. Bize, senelerdir ayrı kaldığı topraklarına kavuştuğu için secde eden Halepli gençleri göstererek, sabrın sonunun selamet olduğunu da müjdelemişti.

Allah, bize bir hâl vermişti, bir kuvvet, bir duygu vermişti. Önce bizleri, böylesi büyük bir zulmün karşısında kör, sağır, dilsiz kılmayarak, korkunç bir günaha ortak olmaktan korumuş, sonra ise sevinç gözyaşları ile yüreğimize ferahlık bahşetmişti. Hamdolsun…

 

Etiketler
Peren Birsaygılı Mut Fayrap Halep Suriye Savaş Müjde