Temiz kalpliler hep geceleri ölür: Tibor Déry’nin Dev'i
Macar şair, romancı ve oyun yazarı Tibor Déry (1894-1977) 20. yüzyılın önemli edebiyat figürlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Bugüne kadar kaleme aldığı metinlerle özellikle Doğu Avrupa edebiyatında kendisine derin bir karşılık bulan Déry, aynı zamanda Macaristan siyasetinin ön plana çıkmış, birçok farklı siyasi olayda kendisini göstermiş özel bir isimdir.
Tibor Déry, savaş sonrası Macaristan’ın toplumsal gerçeklerini farklı yönleriyle ele alırken bunu insanın bireyselliğini reddetmeden, kuşatıcı bir biçimde yapar. Onun için birçok önemli mesele ve başlık ön plana çıkmakla beraber çoğu zaman “adaletsizlik,” “baskı,” “bireysel özgürlük” ve “insanlık değerlerinin sorgulanması” onun edebiyatını inşa eden temel meseleler olarak dikkat çeker. Özellikle 1950’li yıllarda giriştiği siyasi serüven, belirli aralıklarla tutuklanması ve hapishane yılları onu birçok açıdan farklı bir yöne doğru evirir. Tüm bu yön ve yönelimler, Déry’nin hayata bakışıyla edebiyata yaklaşımının ne derece birbirlerine paralel olduğunu ortaya koyar. Onun için hayat ve edebiyat çoğu zaman iç içe olan, birbirlerini besleyen iki temel konudur. Siyasi hayatıyla edebi serüveninin bu denli birbirlerine paralel gelişmesi de bu durumu destekler niteliktedir.
Tibor Déry’nin ön plana çıkan bir başka yönü, kendisinin bir eleştirmen olarak kimliği ile ilgilidir. Macar edebiyatına kurgu metinleriyle olduğu kadar eleştirel denemeleriyle de katkı sunan Déry, eserleri sıklıkla sansür ve yasaklamalarla karşı karşıya kalan bir yazar olarak mevcut kamusal durumun gelişmesi için elinden geleni yapar. Onun için salt metin üretmek değil, aynı zamanda mevcut metinlerin eleştirisini yapmak da son derece önemli bir konudur. Dolayısıyla yazınsallık, Déry için bu alanın hemen her alanında ön plana çıkan bir konudur.
Tibor Déry’nin edebiyat anlayışını belirleyen temel başlıklardan söz edilebilir. Bu başlıklar ana hatlarıyla Dev’de gözükmekle beraber çağdaş Macar edebiyatının da gelişim çizgisini farklı yönleriyle ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu bağlamda “gerçekçilik,” “eleştirel düşünce” ve “toplumsal meselelere odaklanma,” onu ve edebiyatını şekillendiren en temel unsurlar olarak değerlendirilebilir.
Eserlerinde çoğu zaman insan doğasını toplumsal adaletsizlikler ve bireyin iç dünyasını işin içerisine dâhil ederek işleyen Déry, Macaristan tarihinden de yoğun bir şekilde yararlanır. Déry’nin edebi eserlerinde savaş sonrası Macaristan’ın toplumsal ve politik gerçekleri, insan hakları, baskı ve özgürlük ön plana çıkan konular arasında yer alır. Gerek romanlarında gerekse çeşitli öykülerini bir araya getiren Dev gibi eserlerinde Déry, insanların zor koşullar altında nasıl mücadele ettiği, toplumun değerlerine meydan okuma ve bireyin özgürlüğüne duyduğu özlem gibi konuları ele alır. Eleştirel bir yaklaşım benimseyen Déry, toplumsal adaletsizlikleri ve siyasi baskıları sorgulamış, totaliter rejimlerin ve otoriter güçlerin bireyin özgürlüğünü nasıl kısıtladığını göstermiştir.
Déry’nin eserlerini şekillendiren en önemli yanlarından birisi de takındığı gerçekçi edebiyat anlayışıdır. İnsanı her zaman bir birey olarak ele alan Déry, meydana getirdiği karakterlerde insan doğasına uygun bir tavır benimsemeye de özen gösterir. İnsan psikolojisinin farklı yönleri, kimi zaman alınması zor olan kararlar, kimi zaman üstlenilen sorumluluklar ve bu sorumluluklar karşısında kişinin kendisini güçsüz hissetmesi, farklı yönleriyle ön plana çıkar ve onun karakterlerinin ne denli hayat ile içli dışlı olduklarını gösterir.
Ülkü Tamer çevirisiyle geçtiğimiz haftalarda Ketebe tarafından yayımlanan Dev, Tibor Déry’nin Türkçedeki en önemli metinlerinden birisi olarak kabul edilebilir. Gerek bu eserin Déry edebiyatının olgunluk dönemine işaret etmesi gerekse onun edebiyatının ana izleklerini içerisinde barındırması, Dev’i özel bir yere konumlandırmaktadır.
Kitaba ismini de veren Dev isimli öykü, Istvan Kovacs ile Juli Szandal’ın etrafında gelişen, birbirine paralel şekilde gelişen birtakım olayları içerisinde barındırır. Dev gibi cüssesiyle ön plana çıkan Kovacs, bedensel kütlesine tam tersi bir şekilde oldukça hassas bir ruha sahiptir. Onun dış görüntüsüyle iç dünyası arasındaki bu karşıtlık, genel olarak öyküye de biçim verir. Kovacs’ın Juli ile tanışması bu tanışıklığın bir süre sonra söz konusu iki kahraman arasında giderek gelişen bir ilişkiyi meydana getirmesi, onların birbirlerinde hayata dair derin anlamlar bulması zamanla öyküye yeni katmanlar olarak geri döner. İkinci Dünya Savaşı’nın yıpranmış ülkesi Macaristan, paramparça olmuş Budapeşte’si ve çevresinde olup bitenler bütün bir coğrafyayı derinden sarsar. Déry, Kovacs ve Juli gibi kahramanlar üzerinden bütün bir toplumun yaşadığı sıkıntıları ölümsüzleştirir. Öyle ki öykü, Déry’nin her şeyi özetleyen şu sözleriyle kendisine büyük bir yankı bulur: “Temiz kalpliler geceleyin ölür.”
“Aşk,” isimsiz kahramanların hayat bulduğu, bu yönüyle aslında anonim bir öykü olarak da değerlendirilebilecek bir öyküdür. Déry, bu noktada metninin ana kahramanlarını ölümsüzleştirerek, anonimleştirerek, tüm aykırıklardan sıyırarak okura herkesin başına gelebilecek oldukça insani ve naif bir olaylar zincirini aktarır. Öykünün ana kahramanı yedi yıllık bir mahkûmiyetin ardından serbest bırakılmış, büyük bir maddi manevi yükün altında ona asırlar gibi gelen bir süre boyunca ezilmiştir. Nihayet hapishaneden kurtulduğunda onun belleğinde canlanan tek şey memleketine, evine, aşkına geri dönmek, kaybolan yılların yerini doldurmaktır. İsimsiz ana kahramanın bu kayboluşla, özlem, korku, hayal kırıklığı, öfke ile dolu ruhsal dünyası “Aşk”ı biçimlendiren en temel duygular olarak ön plana çıkar.
Dev’in son öyküsü Tuğla Duvarın Arkasında'nın merkezinde ise Bodi yer almaktadır. Genel olarak fabrika işçilerinin, toplumun kas gücüyle çalışan kesiminin konu edindiği bu öyküde yazar, Budapeşte’nin işçi sınıfını merkezine alır. Déry’nin sosyal ve siyasal meselelerle nasıl yakından ilgilendiğini farklı yönleriyle ortaya koyan bu öykü, Bodi üzerinden sosyal yaşama, toplumun farklı katmanları arasındaki ilişkilere ve Macar aile yapısına dair farklı şeyler de söyler. Büyük bir kaybın, sessiz sedasız bir ölümün, üzücü bir intiharın burukluğu tüm öyküye sirayet eder.
Tibor Déry’nin edebiyatına dair çok şey söyleyen üç özel öyküyü bir araya getiren Dev, gerek çağdaş Macar edebiyatına dair verdiği referanslar gerekse insanoğlunun yazgısının değişmezliğine dair yaptığı göndermelerle özel bir eser. Ülkü Tamer çevirisiyle okurla buluşan bu öyküler, Tamer’in şiirsel diliyle kendisine bugün yeniden özel bir yer buluyor.