Waseem'in ardından
Kısa bir süre önce kırk yaşına giren kardeşim Waseem, sınırda Türk jandarması ile karşı karşıya gelen insanlardan birisi değildi. Bilinmeyen bir yolculuğa çıkarak, denizlerde boğulan insanlardan da değildi. Avrupa ülkelerinin sınırları arasında ya da karlarda yitip gidenlerden de... Aslına bakıldığında siyasetten hoşlanmıyordu da. Ama ülkesindeyken, katillere karşı Suriyelilerin yanındaydı. Türkiye’de de tıpkı Suriye’deyken olduğu gibi demokratik, sivil, endüstriyel ve ticari bir Rönesans’ın hayalini kurdu. Kendisini buna katkıda bulunmaya adadı, enerjisini ve fikirlerini bu yönde kullandı, insanlara sonsuz bir güven besledi daima. Ama sonunda onu bu hayattan koparan şey de bu güveni oldu.
Kardeşim Waseem, yıllar önce ailemizin geri kalanıyla birlikte Suriye’den Türkiye'ye taşındığında, kendi aramızda sürekli konuştuğumuz soy ağacımıza, doğunun iç içe geçmiş hikayesine ve yine iç içe geçmiş kaderlerimize benzer bir harita olduğunu görmüştü burada. Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük bir hâkim olan dedesi Şeyh Hüseyin El-Jabin'in doğal bir uzantısı olarak görmüştü kendisini. Anne tarafından dedesi de Osmanlı İmparatorluğu'nda askeri vali olan Musa El-Hac El-Hadidi'ydi. İbrahim bin Muhammed Ali Paşa'nın Levant'ı işgal etmesinden sonra Osmanlıların gerilediği dönemde, Deyrizor'dan Musul'a, Cerablus'a kadar uzanan bölgeyi, Osmanlı mirasına ve ahlakına uygun hareket etme sorumluluğuyla yönetmişti Musa El-Hac El-Hadidi.
Suriyeliler ile Türkler arasında bir fark görmüyordu o nedenle. Öncelikli hedefi, kendisini ve ailesini zor durumdan kurtarmak değil büyük etki yaratacak ve iz bırakacak projeler üretmekti. Asla özgüven eksikliği yaşamıyordu bu konuda. O bir mühendisti. Kimseye yük olmadan aksine değer katarak yaşamaktı hedefi.
Taziyesi sırasında kalpleri kırık bir şekilde yanımızda olan yüzlerce Türk ve Suriyeli, gözyaşları içerisinde bahsediyordu ondan. Meğerse gizlice herkese yardım edermiş. Gaziantep’teki ya da Urfa’daki Suriyelilerin hayatlarını kolaylaştırma ve diğer pek çok konuda. Gaziantep'teki taziye evinden sonra beni Urfa'daki taziyeleri kabul edeceğimiz salona götürdüler ve orada adeta kendi evlatları ölmüş gibi ağlayan insanlar gördüm. Kader, bu genci nasıl da buluşturmuştu onlarla. Toplumun pek çok kesiminden, farklı kuşaklardan, farklı ruh hallerinden insanlar... Biri bana merhumun Türkiye'ye yerleşmesine yardım edenin kendisi olduğunu fısıldıyor, diğeri evinin kendisine yıllar önce Waseem tarafından kiralandığını söylüyor, başkası da onun sayesinde mesleki olarak nasıl geliştiğinden bahsediyordu. Diğerleri de, kardeşim olmasına rağmen benim bile bilmediğim hikayeler anlatıyordu onun hakkında.
Waseem zor koşullara rağmen her seferinde, gerek Türkiye ekonomisinin, gerekse sanayisinin tanıtımı ve küresel elektronik pazarlama alanına daha fazla taşınması konusunda dikkat çeken yaratıcı projelere imza atmıştı. Bu nedenle kendi yaratıcılığına ve seçtiği kadrolara güvenerek, Türkiye'nin gurur duyduğu ürün ve teknolojilerin uluslararası ölçekte elektronik satışına yönelik bir platform olan osmanbaba.net projesini oluşturmuştu. Bir kısmı yüksek tecrübeye sahip olan, bir kısmı da bu iş için yetiştirdiği çok sayıda Türk ve Suriyeli ekip arkadaşı vardı. Ne zaman tökezleyecek olsa tekrar ayağa kalkıyor, kaynaklar kuruduğunda gökten enerji yağdırıyor ve umutsuzluk asla aklına ve yüreğine yuva yapamıyordu.
Waseem durmayan, denemekten vazgeçmeyi düşünmeyen bile bir Suriyeli örneğiydi. Gaziantep ve Urfa’da ister programcılık, ister medya konusunda olsun, nereye dönerseniz dönün Waseem'in sunduğu bir projeyle karşılaşırdınız. Nereye bakarsanız bakın, çizdiği bir logoyu, bir tabloyu, bir yayını, bir web sitesini, bir kalemi ya da bir çantayı bulurdunuz.
Onun kararlılığı ve maceracı ruhu olmasaydı, pek çok mucize gerçeklememiş olacaktı. Kamplarda kalan çocuklar için hazırlanan binlerce ders kitabının Türkiye'den İran'a, oradan da Amerikan askeri üslerinin bulunduğu Irak'a uzanan zorlu bir yolu geride bırakarak Rukban kampına taşınması mesela? Waseem'in bu tehlikeli yolculuğu başarıyla gerçekleştirmesi herkesi şaşırtmış, projeyi finanse eden Küresel Adalet örgütü ve Irak'ta sevkiyatı alan Suriye acil durum ekibi, heyecanla en küçük ayrıntıları takip etmişti. Kitaplar kuşatma altındaki masum çocukların eğitimi içindi. O Wasim’di. Maceracı, cesur ve gayretliydi. İmkânsız diye birşeyin varlığına inanmıyordu.
Başkalarının umursadığı bazı şeyler önemli olmamıştı onun için asla. Türkler arasında güçlü ilişkilere sahip olmasına rağmen kendisi için hiçbir zaman tek bir istekte bulunmaz, halkın çıkarlarını kendi çıkarlarının önüne koyardı.
Bana gelince, ben ona karşı zalimdim biraz çünkü onun için korkuyordum. Tıpkı gençliğimde onun için korktuğum gibi. Onu ilk kez yeni doğmuş bir bebekken gördüğümde korktuğum gibi tıpkı.
Suriye Cezire’si ve Fırat halkının eski geleneklerine göre, onu kem gözlerden uzak tutmak için başına bir bez örttüm ve bir tutam toprak getirdim ve henüz küçük bir bebekken bile ona zulmettim. Daha sonra geçirdiği ağır bir kaza sonrasında tekrar yürümeye başladığında, başbaşa olduğumuz bir anda, onu kaybetmenin korkusunu tattığım için benim için üzülmüştü. Kırk yıl sonra yine bunu yaşadım. Arapça alfabeyi, dilbilgisini ve Kur'an-ı Kerim'i öğrenirken de ona zulmetmiştim. Gittiğinden beri bunu yapamıyorum artık. Perişan olan hayatlarımız. Gözlerimi kapatıyorum, eğitiminin ilk yıllarında onu nasıl da herşeyden dolayı sorumlu tuttuğumu hatırlıyorum.
Sürekli aceleci oluşundan dolayı ona karşı sert davranırdım. Bu dünyadaki zamanının sınırlı olduğunu bildiğini fark etmedim, kardeşimin o saat gelmeden mümkün olduğu kadar çok başarıya ulaşmak istediğini fark edemedim.
Bu zulmü uygularken yalnız değildim, hepimiz Waseem'e karşı acımasızdık, onu tüm engelleri ve zorlukları aşmak için sürekli meydan okur hale sokuyorduk. Belki gençliğinde bu oyun ona çekici geliyordu ama daha sonra onu rahatsız etmeye ve uykusuna musallat olmaya başladı. Ve her gün kendine şu soruyu sordu: Yarın bizim beklentilerimizi nasıl kıracaktı?
Yıllar geçtikçe seçkin bir şahsiyet ve mesleki itibar kazandı. Ve iyi beklentiler ve umutlar için bir varış noktası haline getirdi. Kardeşim Waseem, 2011 yılından sonra Suriyelilerin yaşadığı zor şartlara rağmen kendi aklı dışında herhangi bir aklın yönetiminde çalışmayı reddetti. Haklıydı, bağımsız ve asil bir duruşa sahip olarak sonuna kadar da haklı kalacaktı. Öyle bir yara bıraktın ki Waseem. Gidişinle bile herkesin beklentilerini aştın yine.
Başkalarına duyduğu güvene gelince, bu onun ölümünün nedeni ve tehlikenin hayatına sızmasının tek yolu olacaktı.
Gaziantep'teki özel bir hastaneye giden kardeşim Waseem’e, Dr. V. S. A. tarafından, dünyanın her yerindeki doktorların, her gün binlerce kez yaptığı ve hiçbirisi de hastanın ölümüyle sonuçlanmayan safra kesesi ameliyatı yapıldı.
Tıbbi bir hatanın meydana geldiğine inandığımız bu ameliyat, Waseem için bu dünyadaki sonun başlangıcı ve diğer dünyaya giden kapıydı. Tıbbi bir hata tüm ameliyatlarda meydana gelebilirdi ancak daha sonra sağlık durumu kötüleştiğinde, doktor kibirli bir tavır sergileyerek ona bakmayı reddedecekti.
Ameliyat sonrası kendi sosyal medya hesabında hastaların organlarını sergilemekle övünen doktor, ihmalkar davranmayıp, gerekli tedaviyi yapsaydı ve ağrısı olduğu halde kardeşimi muayene etmeyi reddetmeseydi, herşey çok başka olabilirdi. Özel hastane personeli ise bu esnada peşin ödenmesi gereken muayene ücreti konusunda ısrar etmekle meşguldu.
Doktor, uzmanlık alanına müdahale etmemeleri konusunda Waseem’in kardeşleri ve eşiyle tartışırken, ölümcül sarı sıvı bütün vücuduna yayılıyor ve bağırsaklarını eritiyordu. Özel hastaneden çıkarak üniversite hastanesine gittiği zaman, kendisini muayene eden doktorun da ilk söylediği durumunun artık ölümcül olduğuydu zaten. Yoğun bakıma alındıktan sadece birkaç saat sonra vefat edecekti o nedenle.
Gaziantep'teki Cumhuriyet Savcısı, güvendiği ve umut bağladığı kişiler tarafından ihmale maruz bırakıldığına inandığımız kardeşimiz Waseem’in davasını soruşturuyor şimdi. Doktor, sosyal medyasında reklam amaçlı kullanmak için kardeşimin ameliyata girmeden önce son anlarını videoya çekmiş ve Waseem’in vefatından sonra bile bunu yayınlamaya devam etmişti.
Waseem'in dünyanın her yerindeki dostları, Suriyeliler, Araplar, Türkler ve birçok başka milletten insan, onun bu ölümü karşısında şok oldular, hem onun hem de ailesinin hayatını bitiren olay nedeniyle derin bir üzüntü duydular. Uluslararası insan hakları kurumları ve etkili isimler, konuyu kamuoyuna taşımakta ısrar ediyorlar.
Waseem bana sık sık beşinci boyut hakkında konuşuyordu, projelerinden birinin buna göre düzenlenmesini istiyordu ve ben de onun fikirlerinin dayandığı karmaşık algoritmaların çoğunu anlamıyordum. Bugün tek anladığım, Waseem, şu zamanımızın, yerimizin ve dünyamızın ötesinde, onun bizi gördüğü ve bizim onu göremediğimiz beşinci boyutta oldu. Onun inşallah cennetten bizi izlediğine inanıyorum. Onun hayatını kurtaramadığımız için resmi ve açık bir özür duymak için savaşacağız. Üç yetim kızının, onu öldürenlere karşı gösterdiğimiz gevşeklikten dolayı bir gün bizi sorumlu tutmaması için savaşacağız. Hak ettiği saygıyı görene kadar kimseyi bu suçtan aklamaya çalışmadan savaşmaya devam edeceğiz.