Bunları Wikipedia'da bulamazsın


Bilgi edinmenin, düşünce kurmanın, fikir sahibi olmanın çeşitli yolları, metotları var. Özgün bir düşünceye sahip olmanın, bir fikre özgürce sahip olmanın, doğru bilgi sahibi olmanın yolları üzerine hepimiz zaman zaman kafa yoruyoruz. Burada, bu çerçeve etrafında, zihnimi kurcalayan bir konuda aldığım notları paylaşmak istiyorum. Hatta girişi uzatmadan birkaç örnek vereyim, daha açıklayıcı olur. Seçtiğim bir kesitten bir iki örnek, birkaç önerme. Buyrun. 

Şalvarı şaltak Osmanlı, Frankofon Osmanlı

Osmanlı’da ilk kağıt para ne zaman basılmış; bilsek ne olur bilmesek ne olur? Tanzimat Fermanı ne zaman ilan edilmiş, Anadolu’da ilk Fransız mektebi, ilk Amerikan mektebi ne zaman açılmış bunların ve benzeri birçok başka şey anlatan olay, kurum, süreç gibi şeylerin ne zaman gerçekleştiğini bilsek bize ne katkısı olur? Bunların hepsinin aynı yılda yani 1839’da gerçekleştiğini bilirsek ve hemen birkaç sene öncesinde Mısır’da Kavalalı isyanının başladığını, Fransa’nın Cezayir’i işgal ettiğini, Mektebi Hayriye’nin kurulduğunu, ilk nüfus sayımının yapıldığını bilirsek ne olur demeyiz. Bir dakika bunları birbirine bağlayarak, önünü arkasını okuyarak düşünürsem daha önce fark etmediğim bir resme ulaşmaya başlayabilirim diye düşünürüz. Hemen ertesi sene Ceza Kanunu Fransız yasalarından ilham alarak düzenlenecek, Posta Teşkilatı kurulacak, Hereke Fabrikası açılacak. Birkaç sene sonra Kırım Savaşı. Arkasından da Islahat Fermanı

Bu olayların çoğunu, dediğim gibi, hem örnek hem bir tür idman olsun diye andım. Bunlar zaten bildiğimiz şeyler ve Batılılaşma serüvenimizde çoğu aslında gözümüzden çok da kaçan olaylar değil. Ama kronolojiyi biraz daha bir özel maksatla seçerek ve bazı detaylara mercekle yaklaşarak okuyunca daha desenli, katmanlı, derin bir zenginlikle karşılaşıyoruz. Bu zenginlik bize daha kaliteli bir analiz yapacak malzemeyi sağlıyor. Mesela 1857 yılında Mısır modernleşmesinden ilhamla Paris’te Mekteb-i Osmaniye’yi açacağız. Bu sonradan vazgeçeceğimiz bir tecrübedir. Paris’teki denemeyi tutturamamışız. Başka bir yerli tarihi varmış gibi anlatırlar ama 1868 yılında bu defa İstanbul’da Mekteb-i Sultani adıyla kurulan Galatasaray Lisesi önceden çuvalladığımız tecrübenin devamı. İlgilenecek olanlar için Mısır modernleşmesini taklit ederken giriştiğimiz böyle acayip örnekler var. 

1859’da Mekteb-i Mülkiye kurulacak. Aynı yıl Fransa Beyrut’a asker çıkarırken Şinasi Fransızcadan ilk kez bir şiiri Osmanlıcaya yani Türkçeye çevirecek. Mecelle 1869’da yayımlanıyor. 1890’da Bomonti Bira Fabrikası kuruluyor. 1873 yılında Güllü Agop’un meşhur tiyatrosunda “Yaşa! Bravo!” nidalarına biraz yaklaşınca coşkulu seyircinin Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’sine bis yaptığını fark edeceğiz. ’93 Harbi neden 1877 yılında başladığı halde adı 93, Duyun-i Umumiye 1881’de mi kurulmuştu, Hâmid Makber’i 1885’de mi yazmış, kara çarşafın 1892 yılında yasaklanmasının anlamı nedir, ancak maksatlı ve eşzamanlı tarih okumasıyla öğreniriz. 

Kamera açısı, çözünürlüğü, hızı

1897 dendiğinde aklımıza Osmanlı-Yunan Savaşı mı gelmeli Halid Ziya’nın Mai ve Siyah’ı yayımlaması mı, yoksa Hicaz Demiryolu’nun inşaatının başladığı 1900 senesini Aşk-ı Memnu’nun yayımlandığı yıl diye mi hatırlamalıyız? 1912’deki Sopalı Seçimler neden sopalı? İkinci Balkan Harbi’yle Halide Edip’in Turan’ı arasında bir ilişki kurulabilir mi? Kavalalı’nın finanse ettiği, Ali Suavi’lerin Namık Kemal’lerin yazdığı Hürriyet ve Muhbir neden Londra’da çıkmış, Meşveret ve birçok benzeri yayın neden Paris’te yayımlanmış; tek tek bu hadiselere bakarak anlayabilir miyiz? Kendi ihtiyacımıza, meşrebimize, bakış açımıza göre bir öncelik belirlersek, önünü arkasını biraz çalışırsak, o sırada Avrupa’da ne oluyordu, burada ne oluyor, sonrasında neler olmuş; bakmayı öğrenirsek anlayabiliriz. Bunun için konu başlığı belirlemede de, kaynak ve tür anlamında da, çok doğru seçimler yapmamız gerekiyor. Farklı açılardan, mümkünse farklı dillerden de okumayı deneyerek. 

Bu örnekleri bayıltana kadar çoğaltmak mümkün. Amacım “Wikipedia’da bulamayacağımız veya herhangi yapay zeka algoritmasından yararlanarak bilemeyeceğimiz ne var ki?” sorusuna yanıt aramak. Yorum veya analiz konusunu biliyoruz zaten. Elimizdeki veriyi analiz etmek, kendimizce yorumlamak sadece bizim yapabildiğimiz bir iş veya işlem. Geçelim. Yorumun dışında eşzamanlı okuma hayati derecede önemli. Sadece bakıp geçtiğimiz bir fotoğrafta palto giymiş birisi var diyelim. Eğer o fotoğrafın çekildiği sırada havanın 30 derece olduğu bilgisine sahipsek bakıp geçmeyiz. Acaba paltonun altında bir şey mi taşıyor? Ne gizliyor? Deli mi? Hasta mı? Böyle giyinmesinin nasıl bir sebebi var, gibi soruları yanıtlamaya çalışırız. Ya da bir videoda mesela birisi durup dururken kendini yere atıyor diyelim. Gülüp geçeriz. Ancak elimizde başka bir açıdan birisinin o yere atlayan kişiye silah doğrulttuğunu gösteren bir görüntü daha varsa, konuyu daha geniş ve doğru bir yerden yorumlayabileceğimiz veriye ulaşmış oluruz. Verdiğim bu muazzam ikna edici örneklerin çok daha akla yatkın olanlarını siz bulursunuz. Aklıma bunlar geldi. Eşzamanlılık önemli.  

Bekri Mustafa’nın serüvenleri

Doğru bir eşzamanlı okuma içinse her şeyden önce en doğru ve yarayışlı şekilde seçim yapmak gerekiyor. Bir dönemde, bir zaman aralığında, bir arada okuyacağınız şeyleri doğrudan kendiniz seçtiğinizde ancak özgür ve özgün bir fikre, düşünceye ulaşabilirsiniz. Yoksa eşzamanlı okuma da kendi başına bir dönemi, hadiseyi veya durumu anlamak için yeterli değil. Bazen sonucu etkilemez diyerek çerçeveye almadığınız bir ayrıntı bütün resmi baştan aşağı değiştirebilir. Kimi zaman da konuyla doğrudan bir ilgisi olmadığı halde denkleme sokacağınız bir unsur doğru görüşe ulaşmanızı engelleyecek bir perdeye dönüşebilir. Neleri bir araya koyacağınız, neleri birlikte değerlendireceğiniz sizin tecrübenizle, birikiminizle, tercihlerinizle, beğenilerinizle, inanma şeklinizle ve sizin kültürel sermayenizle doğrudan ilgili. 

Düşüncenin sizin düşünceniz olması neden önemli peki? Her şeyden önce manipüle edilmemek, yönlendirilmemek ve alet olmamak için. Kendi düşüncelerine sahip olmayı başaramayan kişi kendi seçimlerini de tabii olarak yapamaz. Kendi düşüncelerine sahip olmanın ilk adımı ise bence yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi ne türden bilgilere ne şekilde sahip olacağımızı seçmektir. Bu sadece tarih sahasında değil sosyal bilimler, hatta birçok şubesiyle doğa bilimleri için de geçerli. 

Son zamanlarda çerçöpten temizleyerek bir Türk modernleşmesi kronolojisi çalışılabilir mi diye düşünüyorum. Bu konu çevresinde aldığım notlara bakınca ilk bakışta kolay ve eğlenceli görünen bu işin aslında ne kadar devasa ve zor bir iş olduğunu fark ettim. Birkaç kişinin altından kalkabileceği bir şey değil. Bizimkisi de aslında Bekri Mustafa’nın imam olması gibi. O kadar tarihçi, sosyolog, sosyal bilimci var memlekette. Cenazeyi niye biz kaldırıyorsak…

Etiketler
Türk modernleşmesi kronolojisi Eren Safi Tanzimat fermanı Bekri Mustafa Fransa'nın Cezayir'i işgali Kavalalı Mehmed Ali Paşa Mekteb-i Osmani Mekteb-i Sultani Galatasaray