Alev Alatlı'nın ardından


Twitter'da Alev Alatlı aleyhinde yazılan sözde eleştiri, özde karalama ifadelerini görünce hayret ettim. Canlarını yakmış demek ki Alev hala. Evet, Alev hala. Ama bu başka bir mesele. Onu sonra anlatayım. Önce Alatlı deyince ne anlamak gerek, ona biraz değinmek icap eder. 

Gençler bilmez, yaşı müsait olanlar unutmuş görünür ama 1980'lere kadar Türkiye'de düşünce ortamı aydın tasallutu altındaydı. Entelektüel değil, aydın. Yani uzmanı olmadığı alanlarda dahi belli derecede bilgi ve görgüye sahip, bir anlamda bilmeyi zevk edinmiş, belli tanımlara göre de geçimini zekasıyla kazanan kişi değil de; Türkiye'nin Batılılaşma davasının ve bu davayı bayraklaştırmış ideolojilerin, bu ideolojilerin az çok hakim değilse belirgin göründüğü baro, yargı, üniversite, silahlı kuvvetler, basın-yayın, devlet okulları, özel okullar, belli siyasi partiler vb. gibi varlığını da işleyişini de kurumsallaşmış (ve yer yer de kültleşmiş) bilgiye borçlu organizasyonların krtitik noktalarını tutmuş kişiler cemaati. Biraz abartmış olabilirim. Düzeltiyorum: cemiyeti. Yani, onlardan değilseniz ne bildiğinizin, yine bayraklaştırdıkları bilimde dahi kazandığınız repütasyonun bir ehemmiyeti yoktu. 1980'lere, hatta 90'lara kadar aydın olmak için bilmek değil, belli şekilde bilmek gerekiyordu. 

Şerif Mardin ve Cemil Meriç, önceki yıllarda tabiri caizse has ekmek kadar has entelektüeller olarak bahsettiğim aydın zorbalığına meydan okumuşlardı. Bunda, sonraki okumalarımda kavradığım bir şey bu, Daniel Bell'in sol liberal entelijansiyanın hakimiyetine ve genel olarak sol ideolojilere savaş açtığı İdeolojinin Sonu kitabının sağladığı uluslararası dayanağın da payı vardır. Mardin de Meriç de genel itibarla solcu oldukları halde, çoğunlukla yabancı dillerde okudukları ve Türkiye'de halk düşmanlığında birleşmiş aydın cephesinden sıkıldıkları için; ayrıca 70'lerde bu aydıncılık hikayesi binlerce insanın katline ve çok daha fazlasının bedensel, zihinsel, maddeten ve moral olarak işkence görmesine, kayıplar yaşamasına ve zulme uğramasına neden olurken sessiz kalmak sahici bir entelektüele yakışmazdı. Terörizm aydınlar tarafından kutsallaştırılırken birkaç kişiden ibaret fildişi kule sakinleri, yani entelektüellerin de söyleyeceği bir şey olmalıydı. 

Alev Alatlı işte öncelikle Türkiye'de Mardin ve Meriç'in açtığı, bir yerde İlber Ortaylı ve Halil İnalcık gibi kendini Batı'da bulmuş Osmanlı tarihçilerinin, Murat Belge ve ekibi gibi liberal solcuların, İsmet Özel vb. İslamcı entelektüellerin seyrüsefer ettiği vadide ortaya çıkmıştır. Tarafı ise bellidir: Batı Avrupa aydınlanmasından tercüme edilerek, çarpıtılarak ve özgürleşmenin değil baskının unsuru haline getirilerek alınan aydının karşısında, söylediğini söyleyen, olduğunu olan, bu dünyada ve entelijansiyada bir kişilik yer kaplayan entelektüeldir Alev Alatlı.

Aslında iki taraf veya iki cephe de yoktur. Aydın, sekter sol-seküler cephenin şiarıdır. Yeri geldiğinde aydın olmanın şartı örgütün, partinin üyelerinin yeterliklerine kadar daraltılabilir. Mesela içki içmek, Kur'an-ı Kerim'e inanmamak, Muhammed'e (sas) sövmek aydın olmaya yetebilir. Aydın cephesini sağlam tutan iki şey vardır: İdeoloji, şiddet. 

Entelektüele gelince, bir entelijansiya cephesi değilse bile mahfili oluşur gibi olduğunda bile fikir, yaşam biçimi, hatta zevk ve alışkanlık ayrımları bu mahfili dağıtacaktır. İdeolojinin yol açtığı tahribatı görenler, bizim çocukluğumuzdan itibaren öğretmenlerimiz onlar oldular, asla cepheleşemediler. Bunlar hep beş benzemez gibi durdular. Dolayısıyla okuyucularının da kendileri gibi belli bir cephenin neferi olmamasına fırsat sağladılar. Bunu da sağlam bilgi, geniş görgü ve cesur zevklere sahip olarak yaptılar. Alev Alatlı 90'larda çok ses getiren Or'da Kimse Var Mı roman serisinden sonra bir tür popüler felsefe eğitimine yöneldi. İnsanlara Batılılaşmanın Batı'yı gerçekten bilmekle olabileceğini ve safsatayla felsefenin alakasının olmadığını belletmeye çalıştı yıllarca. Ben istediğimi olurum, çünkü kendim olma hakkım vardır; ama Batı'yı dünya hakimi kılan fikir sağlamlığını da bilmem gerekir. Bahsettiğim Mardin, Meriç, Özel gibi adamlar Batı'yı doğrudan doğruya Batılı fikir adamlarına giderek öğrenmişlerdi. Ve safsataya yer vermediler. Bir cephenin neferi de olmadılar. Bunun yarattığı defektlere maruz kaldılar, o var.

Hakeza Alev Alatlı. Sağcı solcu diyemezsiniz. Cephesini kestiremezsiniz. Türkçü, Osmanlıcı gibi konuştuğunu duyarsınız. Bir başka cümlesi "Marksist bu," dedirtir. Çok sağlam bir İslam bağlılığı vardı ama dindarlığına şahsen şahit olmadım. Aydın cephesinin birine çamur atacağı zaman söylediği gibi, kafası karışıktı Alev halanın. Çünkü kafasını kimseye emanet etmemişti, son gününe kadar düşünmeye devam ediyordu. 

Neden hala diyorum. Bana izin verdiği için. Romanlarının bizi heyecanlandırdığı günlerde bir konferansına gittim, yıktı geçti tabii ortalığı. Konuşması bitince yanına gittim tanıştım, "Size Alev hala diyebilir miyim?" dedim. "Tabii," dedi, "Neden demiyorsun?" 

Güçlüydü, çarpıcıydı, hiç de eyvallahı yoktu. Biraz dağınıktı, ama cesurdu. Bildiğini söylemekten hiç vazgeçmedi. Allah rahmet etsin. 

OKUMA ÖNERİLERİ

Alatlı, A. (1986). İşkenceci. Boyut.

Alatlı, A. (1992). Viva la muerte (Yaşasın ölüm). Boyut.

Alatlı, A. (1993). "Nuke" Türkiye. Boyut.

Alatlı, A. (1993). Valla kurda yedirdin beni. Boyut.

Alatlı, A. (1994). O.K. Musti, Türkiye tamamdır. Boyut.

Bell, D. (2013). İdeolojinin sonu (V. Hacıoğlu). Sentez. [1960].

Mardin, Ş. (1976). İdeoloji. Sosyal Bilimler Derneği.

Meriç. C. (1978). Mağaradakiler. Ötüken.

Özel, İ. (1986). Faydasız yazılar. Risale.

Etiketler
Alev Alatlı Hakan Arslanbenzer Valla kurda yedirdin beni Nuke Türkiye Viva la muerte OK Musti Türkiye tamamdır Mağaradakiler Cemil Meriç Şerif Mardin ideoloji entelektüel