Tanıdığım Mikail Bayram


Sanırım merhum Mikail Bayram’la henüz yirmi yaşındayken Konya’ya geldiğimde tanışmıştık. Sonuçta aynı dergide şiirler yayınlıyorduk. Aruzun bütün inceliklerine vakıf bir şairdi hoca. Sarayi mahlasını taşıyan bir de divanı vardı. Ama onu şair olarak değil tarihçi olarak biliyordum ben. 1997’de Farsça öğrenmeye niyetlendiğimde hocaya başvurmuştum. Yusufağa Kütüphanesi’ne giderken Hacı Mahmut İşhanı’ndaki Aşiyan dergisinin bürosuna uğrardı hoca. Orada kararlaştırmıştık bunu. Altı ayda öğrenirsin demişti hoca. Ancak o sıralar hocanın geçirdiği kalp krizi sebebiyle vuku bulmadı öğrenim işi. Birçok anektot dinlemiştim hocadan. Aradan geçen 30 yılda hoca birçok menkıbe, fıkra anlatmıştı; geçmişe dair birçok değerli bilgi vermişti. Hocanın anlattıklarının hemen hepsini hatırlamam mümkün değil elbette.

Mustafa Demirci hocanın önayak olduğu Selçuklu'dan Osmanlı'ya: Mikail Bayram'a Armağan adlı kitap yayınlanınca bir yazı kaleme almıştım dunyabizim.com’da. O yazıda da Prof. Dr. Mikail Bayram’ın, Türkiye Selçukluları tarihinde eserleriyle önemli bir dönüm noktasını ve paradigmatik bir değişimi işaret ettiğini vurgulamıştım. Onun, bir yanıyla Fuat Köprülü, Osman Turan, Abdülbaki Gölpınarlı, Rami Ayas gibi önemli isimlerle temsil edilen çalışma programlarını derinleştirerek sürdürdüğünü, diğer yandan bütün bu isimlerin muallakta bıraktığı noktaları açtığını, bu noktalardan hareketle yeni araştırma programları geliştirdiğini, Anadolu kütüphanelerindeki bütün bakir elyazmalarına ulaşıp incelediğini; Ahi Evren, Sadreddin Konevi ve Evhadüddin Kirmani gibi zat-ı muhteremleri tarihsel yönleriyle Türk kamuoyuna gerçek manada tanıttığını, 13. yüzyıl Anadolu’sundaki fikri ve bilimsel hayatı, özellikle I. Alaaddin Keykubat dönemi Konya’sını, Tokat, Amasya, Malatya, Kayseri, Sivas gibi Selçuklu şehirlerindeki fikri, dini, kültürel ve estetik verimleri birinci elden yorumlayabildiğini belirtmiştim yazıda.

Hoca mesela daha sonra bir Sadreddin Konevi biyografisi kaleme almıştı. Biyografi, Konevi’nin hayat hikayesi hakkında Türkçede yazılmış yegane eserdi handiyse. Sözgelimi Zeyneddin Sadaka’nın Evhadüddin Kirmani’nin Konya halifesi, aynı zamanda Sadreddin Konevi’nin hemders arkadaşı ve oğlu Sadüddin’in şeyhi olduğunu, Pir Ebi’nin Hacı Bektaş Veli’nin Konya halifesi olduğunu Konevi hakkındaki Bayram’ın yazdığı biyografi aracılığıyla öğrenmiştim. Vak’a-i Hayriye’ye kadar sadece askerî cenahlarda değil siviller katında da Bektaşiliğin Konya’da niye etkin olduğunu bu vesileyle söylemek mümkündü.

Bu tür ilk elden bilgiler bir yana Selçuklu tarihi alanında uzman Mehmet Altay Köymen’e, 1991 yılında yayınladığı bir makalede şu sözleri yazdırabilmiş bir tarihçiydi Mikail Bayram: Fuat Köprülü’yü uzunca bir süre meşgul eden Anadolu’nun dini tarihinden söz ederken, Doç. Dr. Mikail Bayram’ı da hatırlamak isterim. Sağlam bir alt yapıya sahip olan bu genç bilim adamı, Anadolu’nun dini tarihinin aydınlatılması yolunda parlak bir ilmi istikbal vaat etmekte, bu meziyetiyle Köprülü tarih ekolüne en layık aday görünmektedir. Aynı Köymen, Bayram’ın Selçuklular zamanı Tokat-Malatya rekabetini incelediği makalesini okuduğunda şu sözleri sarf etmekten kendini alıkoyamamıştır: Mikail Bey, bizim Selçuklu tarihine bakışımızı değiştirdi. Keşke bu makale kırk yıl önce yazılmış olsaydı! Tuncer Baykara’dan Halil İnalcık’a birçok tarihçinin sitayişle bahsettiği Mikail Bayram aynı zaman da Malatya Fikir Kulübü dolayısıyla tanıştığı Necip Fazıl Kısakürek hakkında da hiçbir yerde yazılmamış bazı bilgileri aktarmıştı. 1969’da Necip Fazıl Kısakürek’in Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığının desteklenmesi gerektiğini gençlere öğütleyişini dinlemiştim hocadan.

Bursa Yüksek İslam Enstitüsü kuruluşu esnasında bulunan Javi tefsirinin bulunuşu ve sebeb-i telifi, bu tefsir hakkında yapılan doktoraya hocanın yardımcı oluşunu da yazmıştım. Malezyalı müellifi Bursa’da ölen bu tefsir bir yerde Sultan II. Abdülhamid’in İttihat-ı İslam politikalarının İslam dünyasında oluşturduğu yankıların bir neticesiydi.

1999-2000’de ortaya çıkan Yusufağa Kütüphanesi’nden başta İbn Arabi’nin Endülüs’ten getirdiği altın yaldızlı Kur’an-ı Kerim olmak üzere birçok eserin çalınması olayında suçluların yargılandığı mahkemede bilirkişi olarak görevlendirilen Mikail Hoca 28 Şubat’ın hüküm sürdüğü o günlerde hakimin kendisine “Hoca ne yapacaksın bu Arapça kitapları!” dediğini de aktarmıştı. Onun Konevi biyografisinde yazdığı gibi Sadreddin Konevi’nin kişisel kütüphanesi Konya’da sivil inisiyatifle 700 yıl korunmuş ama Cumhuriyet sonrasında devlet korumasına alınan kütüphane 70 yıl korunamamıştı. Kendisini de kabahatli bulurdu hoca: Kütüphanedeki görevlilerin (hırsız oldukları sonradan ortaya çıkacak görevlilerin!) gelip “Hocam bu nasıl bir kitap?” diye sorduklarını, onların kitaba daha çok sahip çıkmaları için birçok bilgi verdiğini söylemişti hoca. “Meğer çalacaklarmış o kitabı. O yüzden sorarlarmış,” demişti.

Kendisinin elyazmalarını okuma yöntemine bile müdahale eden görevlilerin sözümona elyazmalarına itinalarının vüs’atinin 1978’de dönemin Konya senatörü Rüştü Şardağ’a söz konusu elyazmalarının çuvallara doldurularak götürülmesiyle ortaya çıktığını söyleyen Mikail hoca Körfez Savaşı sonrası Irak’tan çalınan Tevrat’ın Konya’da kaçakçılık polisinin ele geçirmesi sonrası yaptığı bilirkişiliği de aktarmıştı. O elyazma kitabın ne olduğunu belirlemek üzere bilirkişilik yapan hoca “Aa,” demiş, “Irak yönetimi bu kitabı görmeme izin vermemişti o dönem. Buraya nasıl gelmiş?”

El yazması eser ihtiva eden kütüphaneleri gezerek bu kütüphanelerde bulduğu orijinal el yazması eserleri incelemeleri; İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan’daki kütüphanelerdeki mesaileri sonucunda yazma eserlerle ilgili geniş bir tecrübe birikimi edinen Mikail Bayram İslam dünyasında mevcut 100 bini aşkın el yazmasını zahriyelerine varana dek incelemiş, notlandırmış, verdikleri bilgileri değerlendirmiş.

Allah rahmet eylesin hocaya…

Etiketler
Mikail Bayram Murat Güzel Selçuklu tarihi Selçuklular Mevlana Ahi Evran Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları Türkiye Selçukluları Konya