Beden kişiler ve şeyler arasında özne nesne ilişkisi
Beden Bakış Açısından Kişiler ve Şeyler, Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı, müellifi Roberto Esposito. Eser, beden, kişi ve şey kelimelerine olgudan ziyade kavramsal olarak yaklaşıyor, felsefi değerlendirmelere tabi tutuyor ve neticeyi olguya bağlıyor. Olgu burada bir araç mesafesinde kalıyor. Kavramları irdelemek, manaya ulaşmak için elzemdir. Esposito’nun eseri tam da bu nedenle oldukça önemli bir yer tutmakta. Çünkü o bize sahih mana tasası aşılıyor. Varılan sonucun doğru veya tatmin edici olması mühim değil. Sahihlik gayesi, sonuca varma yollarında okuru çeşitli düşüncelere itiyor, okur itildiği düşünceler vasıtasıyla yeni pencerelerle karşılaşıyor, pencerelerin aslında zihninde zaten var olduğunu fakat bihaber yaşadığını fark ediyor.
Yazar, kavramları irdeleme yolculuğunu tarihten beslenerek geliştiriyor. Uygarlığın başından beri kavramlara nasıl yaklaştığını elde tutarak yeniden bir yaklaşım sergileme çabasına girişiyor.
“Dünyanın kendisi, kişilerin bir şeyler kazandığı ya da kaybettiği doğal bir çatlaktan başka bir şey gibi görünmez.”
Kişi, tanımdan da anlayacağımız üzere kazanan veya kaybedendir. Kazanmak veya kaybetmek, sahiplik iddiası taşır. Yazar, kişiyi sahip olma hakkından yola çıkarak tanımlıyor. Kişi, sahip olandır. Şeyler, sahip olunandır. Şeyler kazanma veya kaybetme gibi iddialar bürünemez, olguları tecrübe edemez. Onlar, pasiftir. Şeyler, kişiye karşı edilgen durumundadırlar. Kişi, sahip olduklarıyla, sahip olmayı arzuladıklarıyla dünyada kendisine bir yer edinir, bir duruş kazanır ve “kişilik” sahibi olur. Kişilik kelimesi, kişinin sahip olma özelliğiyle edindiği bir sıfattır.
Beden ise kişi ile şey arasında bir konumdadır. Kişi, bedenine sahiptir fakat aynı zamanda sahibi değildir de. Bedeni kişiyi etkisi altına alabilmektedir. Beden, sahip olma özelliğini sadece kişiye gösterebilmektedir, şeylere gösterememektedir. Şeyler zaten kişiye olduğu gibi bedene de etkisizdir. Bedenin ara özelliği taşıması, kişiler ile şeyler arasında mahiyet olarak önemli bir konuma “sahip olması” anlamına gelmektedir. İnsana dair üretilen düşünceler insan ve beden arasındaki sahiplik ilişkisine göre türetilmiştir. Örneğin, Hıristiyanlık insanın bedenine tahakküm etmesi gerektiği üzerine bir düşünce serdederken (Aziz Augustinus gibi), liberal düşünce insanın bedeninin yegâne sahibi olduğu ve ona istediği gibi davranabileceği, aynı zamanda da onunla istediği gibi davranabileceği üzerine serdedilmiştir. Örneği açacak olursak: Beden, cinsel arzuya sahip olabilir. Hıristiyanlık duruma göre kişiden, bedeninin bu arzusunu bastırmasını, kontrol altına almasını istemiştir. Almadığı ve yasaya göre suç işlediği takdirde de bedenini fiziki olarak cezalandırmıştır. Kişinin cezadan dolayı acı çekmesi de bedeninin sahibi olmasından dolayıdır. Liberal düşüncede ise beden cinsel arzuya sahip olduğunda, arzu hangi boyutta ve ne şekilde olursa olsun, kişi bedeninin yegâne sahibi olduğu için arzusuna göre rahatça ve özgürce hareket edebilmelidir. Ne durumda olursa olsun kişi bu nedenle bir cezaya çarptırılamaz çünkü kendi bedeni üzerinde kendi kararıyla istediği gibi eylemde bulunabilir. Bu eylemin başkalarının hakkına tecavüz etmemesi tek şarttır. Orada da başkalarının sahipliği söz konusudur.
Dolayısıyla beden bazen örtüşürken bazen soyutlanır ve anlam öyle kazanılır. Antik ve modern felsefi geleneklerde “şey”, fikirde ya da kelimede karşılığını bulmaktan öteye gidemeyecek şekilde bedensellikten arındırılır. Çünkü muhtevası bakımından kişi de şey de öznel bir konumdadır. Beden, aradır. Az önce bahsettiğimiz gibi Hıristiyanlıkta da kişi ile beden arasında mutlak bir sınır vardır.
Dini ve felsefi düşüncede beden hüküm altına almak veya almamak da olsa bir statüye sahiptir. Ancak hukukta beden, statüsüzdür. Ne kişiye ne de şeye dahil edilebildiğinden nedenin statüsü hukuki olarak hiçbir zaman net bir tanımlamaya tabi tutulamamıştır. Fransız Medeni Kanun’u, bedeni ticarette değiş tokuş edilen şeyler arasına sokmamıştır. Avrupa Birliği Temek haklar Bildirgesi de insan bedenini ve parçalarını mali kazanç kaynağı haline getirmeyi yanlış saymıştır. Çünkü beden bir “şey” değildir ve beden bir belirsizliği de beraberinde taşır. İnsan bedeni daha doğmadan önce, bir embriyo iken nasıl bir statüdedir? Bir ceset veya embriyonun çalınması, kişiyle ilgili görülerek bir insan kaçırma vakası mıdır yoksa bir şeyle ilgili görülerek hırsızlık vakası mıdır? Soruların sorulması kolay, cevaplandırılması ise kavramsal olarak mesai harcanıldığında epey zorlayıcıdır.
Kıbrıs psikoposu olan Aziz Pierre Legendre’nin mumyalanmış cesedi, özel mülkünün bir parçası olarak Türklerden kaçan Kıbrıslı bir aile tarafından Korfu’ya getirilmiş ve nihayetinde de kızları için bir çeyiz haline gelmiştir. Bedenini, Aziz’in parçası olması düşüncesini ne hukuk ne de felsefe engelleyebilmiştir. Azizin bedeni, bir şey değildir; o, Pierre Legendre’ye ait bir parçadır, onun özel mülkü olarak kabul edilmiştir. Konu ölüm ve sahiplik olduğunda “ara” olma meselesi rafa kaldırılmıştır. Yaşanılan anda “ara” olma mesafesi önemli ve faydalıdır çünkü o ara’lıktan kişi kazançlı çıkacağı şekilde düşünceler ve mücadeleler oluşturabilecektir fakat her halükârda beden bir “şey” değildir ve onu taşıyan kişi öldüğünde de doğal olarak bir “şey” hükmünde kullanılamayacaktır.
Felsefe bedeni “şey” olarak görülmekten onu “nesne” olarak görerek kurtarır. Böylece özne olan kişi ile nesne olan bedeni arasına bir mesafe girer. Bu mesafe mevzuyu tahakküm üzerinden incelemeyi ve sürdürmeyi zorunlu kılar. Kişi ile bedeni arasında mesafe kapanacaktır, zaruridir, kapanma işleminde nesne özneye mi yoksa özne, nesneye mi tahakküm kuracaktır. Descartes “Beden hiç var olmasaydı bile, ruh neyse o olmasından bir şey kaybetmezdi” diyerek kimin hükmünün geçeceğini özetlemiş oldu. Beden bir nesne olarak ruhun, öznenin, kişinin karşısında nesne olmanın getirdiklerinden kurtulamayacak ve tahakküm altına alınacaktır.
Tahakküm eylemi kişide belli bir farkındalıkla gerçekleşecektir. Farkındalık olmadığında kişi bırakın bedeni, belki şeyler üzerinde bile tahakküm kuramayacak, hatta belki de şeylerin bile tahakkümü altına girecektir.