Önceleri tek kişiyken
renklerin adı yokken daha
paris yanıp yıkılmadan
biblioteque nationale'de bir akşam
dört kutsal kitabın iniş ânı
bir peygamber makamı
zamanın ve ışığın karanlığı tanık
hiçliğin koynunda bir bakireyken
sığamadığım evren
birden genişledi
zariyat suresi, kırk yedi
rabbim ben senin en güçlü kulun değilim
üzerime yapıştırılan bu halin
kaçıncı sehiv secdesindeyim
bana biraz blues ver
serin akşam yürüyüşlerimde
viyana orkestrası Bach çalıyor
Johann Sebastian Bach
artık yalnızlığın hiçbir yerindeyim
senden bene iltica ettim
istersen bir pusula verebilirim
şeftali kokulu uzun yaz günlerinde
sait faik ben ve miyazaki
selamsızın apansız rüzgarlarıyla
oturup heves ettik dünyaya
dünya bize heves etmedi
gül mevsimidir yazarken dinlediğin
bütün bu dargın ve dindar yaşlarım da şahit
hayatı ve seni onulmaz bir yakarışla seviyorum
seni sevişim
amacından sapmış bir dua
parçalanmış bir put
çöküş ve yıkılış çağları boyunca imparatorluklar..
yine de bu
zaman zaman delirmemin önüne geçmiyor
çıldırmış ve ürkek bir vaziyette bulup seni
alman kavmiyle durup biraz dinlenmek istiyorum
tütüne ve şiire böyle yıllarda başladım
ne kaldıysa geriye içimde
sanayi devrimi ve iklim krizinden
baş göstermişken küresel ısınma, faşizm, enflasyon
kum fırtınaları, yıldız savaşları, tarihi eser kaçakçılığı
atom bombası bir de büyük deprem
aramızda kalsın hepsi annem yüzünden
o günden beri;
anneme,
bilime, şiire, demokrasiye, laikliğe
halkların kardeşliğine ve izafiyet teorisine
artık inanmıyorum