Mustafa Taceddin El Musa: "Gazze ve Suriye'nin çocukları, gökyüzünü paylaşan birer melek"


Babanız Taceddin el Musa’nın da önemli bir yazar ve hikâye anlatıcısı olduğunu biliyoruz. İlk kez ne zaman yazmaya başladınız? Çocukluk döneminin yazar olmaya etkisi her zaman merak ettiğim bir sorudur.

Kâğıtları ilk kez ortaokul yıllarında karalamaya başladığımı söyleyebilirim. Kalemim genel olarak lise ve üniversite yıllarında gelişti. Etrafımda ki her şeyin beni yazar olmaya uygun kıldığını düşünüyorum. Babam yazardı. Evimizde on binlerce kitabın olduğu devasa bir kitaplık bulunuyordu. Aydın bir aile yapım vardı. Etrafımızda ki insanların çoğu yazar, aydın veya sol görüşlüydü. Geçmişe dönüp baktığımda içimden bir ses; o dönemdeki genç adamın çevresinin, yazar olmayı kolaylaştıran bir atmosfer sunduğunu söylüyor. Çoğu yazar gibi tesadüfen yazar olduğumu düşünmüyorum. İçinde bulunduğum ortam da yazar olmama sebep olan kesin bir kural değildi. Çünkü kardeşlerim de aynı koşullarda büyüdüler ama yazar olmadılar...

Ancak, evimdeki kültürel atmosfere nazaran koşullar çerçevesinde geçirilen çocukluk döneminin gelecekte yazar olacak bir bireyin hayal gücü ve yaratıcılık yeteneğinin oluşmasında önemli bir rol oynadığını inkâr edemeyiz.

Türkiye'ye geliş serüveninizden biraz bahseder misiniz?

2011-2014 yılları arasında ben ve ailem çok sayıda güvenlik tehdidine maruz kaldık. Ailemin muhalif siyasi faaliyetleri ve o dönemde yayınlanmaya başlayan muhalif yazılarım nedeniyle tehditler daha da arttı. Riskler gün be gün artarken rejimin şehir sakinlerini amansızca bombalamaya başlaması, diğer taraftan da aşırılık yanlılarının artmasıyla birlikte orada kalmak imkânsız hale geldi. O zamanlar benim gibi binlerce kişi için tek seçenek, kısa bir süre sonra dönmek umuduyla şehirden ayrılmaktı. O zamanlar istediğimiz değişimin olacağını düşünüyorduk.

Hikâyelerinizi derlediğiniz kitabı Türkçeye çevirirken birçoğunu Türkiye'de yazdığınızı fark ettim. Türkiye'deki ilham kaynağınız nedir?

Genel olarak, Türkiye'nin güney sınırlarındaki geniş ve zengin mülteci ortamı, benim için temel bir ilham kaynağı oldu. Özellikle mülteci topluluğu zengin bir çeşitliliğe sahipti: "Köylerden şehirlere, eğitimli sınıflardan basit sınıflara, zenginlerden fakirlere, doğudan gelenlerden batıdan gelenlere" gibi... Bu çeşitlilik, aynı trajedi içindeki farklı Suriyeli gruplar arasında önemliydi.

Kitaplarınızın birçok dile çevrildiğini biliyoruz. Türk okurlarla buluşturulan ilk kitabınız Dostoyevski'nin Kahramanlarını İdlib'den Kaçırmak, Türkçeye tercüme edilen ilk kitabınız, ben çevirdiğim için çok mutluyum. Kitabınızın Türkçeye tercüme edilmesi hakkında sizin düşünceleriniz nelerdir?

Hikâyelerimin komşu ülkemizin dili olan Türkçeye çevrilmesinden mutluluk duyuyorum. Birçok Türk akademisyen ve arkadaşlarım tarafından ifade edildiği üzere, çeviri profesyonel bir çeviri olarak değerlendirildi. Şüphesiz ki edebiyat, acıyı düşünce ya da medya gibi türlerden daha iyi ifade eder; özellikle de edebiyat kurbanları yalnızca sayılar olarak değil, bireyler olarak ele aldığında...

Türkçeye tercüme edilecek yeni kitaplarınız var mı? Eğer varsa bize biraz bundan bahseder misiniz?

Dostoyevski'nin Kahramanlarını İdlib'den Kaçırmak kitabındaki ilk basımın başarısından sonra, başka bir hikâye kitabımın daha Türkçeye tercüme edilmesi konusunda anlaşma yaptık. Kitabım, siz Tercüman Merve Yaylacı tarafından bir an önce gün ışığına çıkması ümidiyle çevirisine başlandı. Kitabın adı Ağabeyimizin Şarkıları.

Edebiyat ve romanların, toplumda neler olup bittiğini anlamanın en iyi iki yolu olduğuna inanıyorum. Çünkü onlara dair her şey insanlarla ilgilidir. Okuduğumuz romanların birçoğu başka ülkelerde yaşayan insanların acılarını ve ıstıraplarını tasvir ediyor. Bu ülkelerin insanlarını televizyon haberlerinden ya da siyasi makalelerden değil, romanlardan tanıdık. Sizin bu konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Söylediklerine katılıyorum. Bu sözler düşüncelerimi yansıtıyor. Bir milletin edebiyatı, o milletin doğasının, tarihî geçmişinin, yaşadığı zorlukların, özgünlüklerinin ve özelliklerinin bir yansımasıdır. Genel anlamda edebiyat, daima kendi toplumuna ve kültürüne sadık kalmalı, aynı zamanda tarihî dönemini doğru bir şekilde yansıtmalıdır.

Türk edebiyatı hakkında neler biliyorsunuz? Düşünceleriniz nelerdir?

Solcu bir ortamda, Türkiye'ye yakın bir bölgede büyüdüm. Bu nedenle, o dönemde Zeki Müren, Cem Karaca, Barış Manço, Müzeyyen Senar gibi Türk şarkıcıları bile benim için yabancı değildi.

Çocukluğumdan itibaren, içinde bulunduğum sol görüşlü ailem ve çevremin etkisiyle şair Nazım Hikmet’i okudum ve onu çok sevdim. Daha sonra, sevgili komşumuz ve aile dostumuz, rahmetli tercüman Abdulkadir Abdelli'nin çevirilerini okudum. Bu çeviriler, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü ve diğer yazarların eserleri hakkındaydı. Bu eserler Türk insanını gerçekçi bir şekilde resmediyor ve Türk vicdanından, Türk karakterinin acılarından ve sevinçlerinden doğduğu için çok sevdim. Son yıllarda Orhan Pamuk'u okudum. Türkiye: Geçtiğimiz yüzyıl boyunca büyük yeteneklerin bulunduğu bir coğrafya...

Siz Suriyelisiniz.  Bir keresinde Suriyeli bir şairden Şam’dan edebiyatçıların değil; memur, din adamı, tüccar ve buna benzer kişilerin çıktığını duymuştuk. Bu söze cevabınız nedir?

Şam’da değil İdlib’de doğsam da üniversite eğitimim boyunca hayatımın en güzel yıllarını Şam’da geçirdim. Genel olarak her coğrafyanın kendine has özellikleri vardır ve şüphesiz ki Şam tarih boyunca ticarette uzmanlaşmış halkı ile ünlüdür. Aynı zamanda birçok önde gelen din adamı yetiştirmiştir. Ancak bu kadim mahallelerinden büyük yeteneklerin çıkmadığı anlamına gelmez. Bu bağlamda en önemli örnek olarak; Şam'da doğan ve Şam’ın izlerini şiirlerinde taşıyan Nizar Kabbani'yi gösterebilirim...

Suriyeli bir yazar olarak Gazze halkına bir mesaj göndermek ister misiniz?

Bugün yaşanan soykırım durumu, Humus'tan Guta'ya, Dera'dan İdlib'e kadar Suriye şehirlerinin yaşadığı durumdan farklı değil. Gazze'nin ve Suriye'nin çocukları, bugün gökyüzünü paylaşan birer melek gibi... Dünya kanunları, onlara yeryüzünde onurlu bir yaşam şansı tanımıyor; bu yüzden o çocuklar yarının sonsuz yaşamını gökyüzündeki meleklerle birleştirmek üzere bu dünyadan ayrıldılar. Gazze halkına herhangi bir mesaj iletemem, çünkü bugün onlar mesajın ta kendisidir.

Etiketler
Mustafa Taceddin El Musa Taceddin El Musa Dostoyevski'nin Kahramanlarını İdlib'den Kaçırmak Farabi Kitap Merve Yaylacı Söyleşi Suriye Şam Gazze