Gece bekçisi Gültekin gecenin üçünde


Gözlerini açtı. Kafasında kaskıyla biri camı tıklatıyordu. Gültekin, kulübenin içinden butona bastı, demir kapı otomatı zıııt kilidi açtı, kasklı kurye demir kapıdan geçerken sürgülü ufak camı kaydırdı:

-Kaç numara?

-A blok kırk dokuz abi.

-Tamam geç.

Sabahları servisçi Çelebi'yle gidiyor Gültekin. Altı ellide elli beşte demir kapıdan çıkıyorlar. Yaşar (32) da denk geliyor çoğunlukla onlara kapıda.

Çelebi aracın motorunu çalıştırıp motor ısınırken rölantide aracın arkasından kedi köpeğe yem bırakıyor kaldırım kenarlarına. Yaşar akşamları da görüyor Çelebi'yi kedi köpeğe yiyecek dağıtırken.

Gültekin bir akşam Yaşar kapıdan girerken ayaküstü Yaşar'a güzergahını sordu. Şuradan şuradan geçip E5'e iniyorum diye tarif edince Yaşar, “Benim evin oralardan geçiyomuşsun, Çelebi abi şoför tutmuş arabaya, Pazartesi’den itibaren olmazsa sen geçerken atarsın beni,” dedi Gültekin. “Hallederiz abi,” dedi Yaşar.

O Pazartesi Yaşar binadan çıkarken görmedi Gültekin'i kulübede, akşam da her zamanki gibi selamını verip geçti. Perşembe akşamı yine yakaladı Gültekin Yaşar'ı:

-Pazartesi olmazsa sen alırsın.

-Hallederiz abi.

İkinci Pazartesi Gültekin yine yoktu yerinde. Akşamına yine aynı şekilde geçti Yaşar. Cuma akşamıydı bu sefer, “Hallederiz abi,” dedi Yaşar.

Pazartesi

Saat yedi. Telefonu çalıyor Yaşar'ın. Gültekin Bekçi yazıyor ekranda.

-Yaşar bey?

-İki dakkaya iniyorum abi.

-He tamam.

Kulübenin dışında kameraların bağlı olduğu ekrana bakarak bekliyordu Gültekin. Yaşar'ın asansöre binişini, asansörden inişini, koridordan geçip binanın kapısından çıkışına kadar takip etti Yaşar'ı. Demir kapının üstündeki otomat düğmesine basıp açtı demir kapıyı, Yaşar geçti, peşine takıldı Gültekin. Önlerinden bir kedi yolu çaprazlaya çaprazlaya bir gidip bir durarak önlerinden takip etti onları.

Yaşar arabayı çalıştırıp servis grubuna canlı konum attı telefondan. Vitesi bire takıp hareket etti.

-Senin kira ne kadar Yaşar bey?

-On sekiz bin abi.

-Namussuz ekonomiyi mahfetti. Kiralar aldı başını gitti. Asgari ücret on yedi bin, emekli aylığı on iki buçuk. Marketten bikaç bi şey alıyım diyosun dört yüz beş yüz tutuyo. Bulaşık deterjanları indirime girmiş, bak bu (Bacaklarının arasındaki torbadan çıkarıp gösteriyor.), yeng’anıma söyle baksın, normalde başka yerde en ucuz dört yüz beş yüz, iki yüz otuza aldım, dün akşam bi ara markete gittim de. Emekli on iki buçuk, mecbur çalışıyom napayım. Yoksa neye çalışayım bu yaştan sonra.

-Yaş kaç abi?

-Yetmişe merdiven dayadık, atmış sekiz. Bu namussuz her şeyi bozdu. Ben şurda yolun başında ineyim. Hadi sana hayırlı yolculuklar, hayırlı işler Yaşar bey.

Bütün gece bekçileri, bütün gece uyumayanlar gibi konuşmaya hasretti Gültekin, bütün karanlıkta uyananlar gibi uykusu açılmasın, uykusundan çalınmasın istiyordu Yaşar.

Salı

Yaşar önde Gültekin arkada düştüler sokağa. Dünkü kedi önlerinde. Arabayı çalıştırdı Yaşar, gruba mesaj atıp hareket ederken, “Kedi de alışmış yemeğe, bizi Çelebi zannediyo,” deyip ufaktan güldü.

-N’olacak Yaşar bey, yalnız yaşıyo Çelebi, boşanıyo karıdan. İkinci karısı. Şişmanmış, inatçıymış karı. Yavv napacan bu saatten sonra sen, bi daha yeni birini nerden bulacan. O da öyle kedi köpekle eğleniyo. Boşanmaya da boşanamıyo. Bi arabası var, onu vereyim biraz da para vereyim üstüne demiş, karı daha fazla istemiş, o da vermem deyince aha bi senedir sürüyo dava. O zaman aşağı yukarı bi milyon ediyomuş, şimdi iki milyon istiyo kadın. Dokuzuncu katta genç bi çocuk vardı, o da boşandı. Her gece dışardan yemek geliyodu onlara, gece iki, üç. Görüyom ben. Ee nolacak, boşandı sonunda. Gençken çoğu arkadaş poça, börek getiriyodu sabahları ellerinde, iş yerinde çayla yiyolardı. Ben hep evden götürüyodum. Ben bilmiyo muyum poça, börek almasını? Ama bak ben ev aldım, onların bişşeyi yok.

Çarşamba

-Bu araba da müteahhitin, senin üst katta oturuyo. Her ay bi araba değiştiriyo. Çocukları kolejde okuyo hep.

-Ee abi ondan sonra ev fiyatları niye yüksek, kiralar niye yüksek? Müteahhitler geçiriyo valla.

-Sorma valla bi onlar geçiniyo. İki buçuk üçe yapıyo beşe altıya satıyolar. En lüks elbiseleri giyiyo, lüks yerde yiyip içiyo, çocuklarını kolejde okutuyo. O geçinmeyecek de ben mi geçinecem?

-Köprü yapıyo, yol yapıyo müteahhit, kimbilir neler götürüyolar senin benim kesemden.

-Değişim şart Yaşar bey. Kiralar olmuş yirmi, yirmi beş, asgari ücret on yedi. Nassı geçinecek insanlar bu parayla? Ekonomiyi mahfetti namussuz. Değiştirmek lazım, yeni birini getirmek şart.

-Abi iyi güzel de, kiraların buralara gelmesinde ev sahiplerinin payı büyük. Ev sahiplerinin halt yemesi, aç gözlülük. Asgari ücret ortada, milletin kazandığı ortada, enflasyon falan filan deyip artırdıkça artırdılar, hak mı bu şimdi? Biraz insaf yavv.

-Ev sahipleri insafsız canım, olmasa böyle yaparlar mı? Ama namussuz emekliyi, asgari ücretliyi öldürdü. Yeni biri gelsin artık. Değişim şart. Hükümet anaokullarını kapatmaya uğraşıyo şimdi de.

-Abi ben iki bin yedide üniversiteye başladım, belediye burs veriyordu o zaman, büyükşehir. İkinci sene muhalefet mahkemeye başvurup iptal ettirdi, alamadım bi daha burs. O zaman bu zaman muhalefete muhalefet ediyom ben.

Perşembe

-Bu bina da faaliyete geçti mi buralar iyice kalabalık olacak Yaşar bey.

-Hiç sorma abi. Otoparkı da yok, kocaman bina, yola park edecekler hep.

-Öyle öyle, yol dar zaten, iyice daralacak, trafik olur.

-Bizim bina da aynı, seksen daireye on beş araçlık otopark var. Nassı izin veriyolar bu binaları böyle yapmalarına? O parti bu parti, gelen aynı giden aynı. Yeni belediye başkanı öncekinden farklı değil. Her gelen kendi cebini doldurmaya bakıyo.

-Namussuz her şeyi bozdu, değişim şart Yaşar bey.

-Aynen abi değişim şart. Yasa neyse onu uygulayacan. Otopark yoksa onaylamayacan projeyi, ruhsat vermicen. Kimbilir kimlerin cebine girdi rüşvet.

Cuma

Demir kapının önünde bir servis bekliyordu. Yaşar ve Gültekin'le birlikte bir kadın çıkıp servise bindi.

“Bu kadın tersanede çaycı Yaşar bey,” dedi Gültekin arabaya yürürlerken:

-Üçüncü katta oturuyolar. Kocası da çalışıyo. Oturdukları daire babadan kalma. İhtiyaçları yok ama emeklilik için çalışıyo kadın. Aziz Yıldırım'ın tersanesinde çaycılık yapıyo. O tersane de epey büyük ha Yaşar bey.

-Geçen gün yeni biri taşınıyodu binaya?

-Ha o mu, o gümrükte çalışıyomuş. Beş yılda bi mecburi yer değiştiriyolarmış. Ardahan'dan gelmiş. Gelince burdaki çalışanlara sormuş kiraları, onlar da Aydınlı’yı söyleyince burdan tutmuş daireyi. Kiralar o kadar yüksek ki ne yapsın millet de ucuz nere var oralara kaçıyo. Namussuz asgari ücreti, emekli aylığını öyle düşürdü ki kirayı bile karşılamıyo. Bi de doldurdular yabancıları ülkeye, kiralar oldu yirmi yirmi beş.

-Ev sahiplerinin namussuzluğu abi, o kadar namussuz var ki, tuzu kuru bunların. Değişim şart valla, ıslatacaksın tuzunu hepisinin, bi kaşık tuza muhtaç olacaklar.

Serviste başka konuşmalar. Herhangi bir gün

Gültekin Ahmet Yesevi’den geçerken iner.

Esenyalı’da:

-Günaydın.

-Günaydın abla (42).

Evliya Çelebi’de:

-Selamünaleyküm.

-Aleykümselam usta (51).

Şifa’da:

-Selamünaleyküm.

-Aleykümselam çırak (24).

Mimar Sinan’da:

-Selamünaleyküm abilerim, selamünaleyküm ablam.

-Aleykümselam kardeş (25).

Mahalle içlerinden geçerken Yaşar boyuna söver; beyaz farlara, kaynak yapanlara, aradan birden çıkanlara. Seri olmayanlara seri saydırır. Beyaz farlılara uzun uzun uzunları yakar, sinyal vermeyene muhakkak bir korna öttürür, büyük hatalara uzun uzun öttürür. Adaptif farlara ayrı söver, “Adaptif farlarınızı adapte edecem,” diye, “şehir içinde adaptif far m’olur?”

Dereboyu’nu geçip Çayırova’dan E5’e bağlandıktan sonra bazen hararetli tartışmalar olur. Bugün o günlerden biri.

Kardeş:

-Abi şimdi bi şey diyeceğim bakın, şöyle dümdüz pantolon alıyım desen hiçbi yerde bulamıyosun. Ya paçası dar ya beli dar, ya belinde lastik var ya başka bi şey. Dümdüz pantolon yok.

Çırak:

-Sana ne lazım kardeş? Bi çorba parası ateşle, istediğin sabah kapında.

Kardeş:

-Bi dur be olum, ciddi bi şey konuşuyoz şurda.

Çırak:

-Tamam lan, ben de ciddi diyom. Mahallenin çocukları hızlı koşuyo. Renk model söyle yeter, sabah sende.

Kardeş:

-Lan bi sus, çarpacam ha şimdi.

Yaşar:

-Ben boşuna mı bu dağcı pantolonlarından alıyorum, her yerde aynı tip pantolonlar. Rahat bile değil hiçbiri.

Kardeş:

-Kadın kıyafetleri daha kötü. Krop tarzı şeyler var hep. Ya göbeği açık ya üstü açık ya ortası açık. Kadınlar da ne sunuluyosa onu alıp giyiyo.

Abla:

-Şimdi terzilik de yok ki kadınlarda, eskiden kendine, kızlarına kendileri dikiyodular bi şeyler.

Kardeş:

-Babamın bi lafı var, pantolon alacaksan kadın reyonuna git. Aynen öyle.

Abla:

-Şimdi erkekler kadınlardan daha kapalı giyiniyo yavrum.

Kardeş:

-Başı açık da olsa tenini, etini göstermeden giyinmek isteyene elbise yok piyasada. Bizim köylülerden biri, öyle bi mecliste toplanmıştık, şey demişti, abla da var şimdi ayıp olmasın, şimdiki erkeklerde iş yok, şimdiki erkekler namuslu, bizim zamanımızda böyle olsa kadınları elimizden alamazlardı, işini görür çuvala atardık.

Yaşar:

-Sinyal versene hıyar ağası. O kolu boşuna koymuşlar oraya di mi?

Usta:

-Sinyalsiz adam sinyalsizdir Yaşar. Ne yapsan boş, o değişmez.

Dilovası’ndan önlerinde yağmur, karanlık, bol bol kırmızı ışıkla dönüyorlar. Bayırlarda kırmızı ışıklardan bir ırmak görünüyor. Yan şeritteki kamyon ani şerit değiştirip önüne atlayınca Yaşar’ın içinden sövdü Yaşar, dışına yansıyan bir kuru hıyar ağası oldu.

Kardeş:

-Babamın bi lafı var, üç ka’dan uzak duracaksın trafikte der: Kamyon, kadın, kırk bir plaka.

Yaşar:

-Şifa’ya kadar her yer kırk bir, hangi birinden uzak duracaz olum?

Kardeş:

-Hele ikisi, hele hele üçü bi araya gelirse hemen kaç. Hem kırk bir hem kamyonsa, bi de kadınsa üstüne, ya durdur arabayı ya gözlerini kapat.

Yaşar:

-O değil, geçenlerde Tuzla’ya gitmiştim ya baskı için, Dilovası rampasını çıktım, Gebze’yi aşağı sallanırken önüme bi Caddy çıktı, ağır ağır gidiyo, yol tenha, en soldayız. Önce selektör yaptım, kıpırdamadı, bi daha yaptım, ı-ıh. Bu sefer uzun uzun selektör yaptım, gene yok. İkinciye komple uzunları yaktım. Ne hızlanıyo ne sağa geçiyo. Sağından geçip korna çala çala önüne bi kırdım, ön camda çakar varmış, dikizden gördüm. Cezası geldi, polismiş herif. Sallamış ama. Ulan keşke kamera olsaydı arabada, kim haklı kim haksız çıkardı ortaya. Hıyar ağası. Al baksana şu telefondan ne yazmış, muhasebeden geldi ceza tutanağı.

Kardeş:

-Düzenleyen Olcay D., yeri D-100 karayolu İstanbul istikameti Gebze Kocaeli. Not bir demiş, geçiş üstünlüğü bulunan aracın duyulur, görülür işaretini alınca, kolayca ilerlemelerini sağlamak için taşıt yolu üzerinde yer açmamak, gerekiyorsa durmamak. Toplam ceza tutarı dokuz yük doksan üç. Abi sen bize o gün de anlatmıştın, hatta hemen peşine cama taş gelmişti, camda minik bi kırık olmuştu.

Yaşar:

-Evet işte aha şura, dış minnakların oyunu. Hayır bari taciz etti filan de, ne demiş, yer açmamak, gerekiyorsa durmamak. Hah. Allah Allah. Adi herif.

Yaşar’ın trafikte sevdiği bir şey var: Yazı okumak. Kamyon, minibüs yazısı. İyisi denk geldi mi sevinçten havalara uçar.

Yaşar:

-Lan kardeş, ne yazıyor şu minibüsün arkasında?

Kardeş:

-No woman no cry.

Yaşar:

-Yani?

Kardeş:

-Yani abi, şey, ağlamayana kadın yok.

Etiketler
Gece bekçisi Gültekin gecenin üçünde Yahya Arslan Fayrap hikaye öykü Ağır Yaralı Domatesler