Nesnenin tabiatına aykırı
O gün kadının rüzgarı denizden esti. Gür dalgalı saçları ince beline dek uzanırken kokusu sahile yayıldı. Henüz ıslanmamış saçları güneşin ışıklarını dalgalarının arasına saklıyordu. Saçlarının ve denizin dalgaları güneşi paylaşırken, kadın yarım kalan şeyleri düşünmeye başladı.
Es…
/BANA DEDİ Kİ ÖMRÜM UZADI. BEN DE ONA DEDİM Kİ GEÇEN SENE BOŞA GİDEN ÖMRÜNE HEDİYE OLSUN. ÖYLE HEDİYE ETTİM SAÇLARIMDAN BİR TOP. PİŞMAN OLMADIM İYİ Kİ DE ETMİŞİM. ÖZGÜRLEŞTİĞİMİ VE BÜYÜDÜĞÜMÜ HİSSETTİM/
Masada çalışırken yemeyi unuttuğu yarım elmasından başladı düşünmeye. Kararmış şekerlenmiş yüzeyinde kalan diş izinin belli belirsiz şeklini, kurumuş sapını, büzülmüş kabuğunu ve mora çalan bordo rengini.
Kumun yüzeyinde kalan yassı ayak izine baktı. Dalga aldı süpürdü izi.
Güneş gözlüğünün ardından baktığı kumsala ilk kez görür gibi baktı. Aklına adamın ellerini ilk kez gördüğü an geldi. İlk kez insan eli görmüş gibi şaşkın, vahşi ve bilinmez duygularla elini eline yerleştirmiş, tam uyan bu iki elin kabalığını ve zarafetine şaşıp kalmıştı. Aksi gibi adamın elleri pürüzsüzken kadının elleri damarlıydı. Kadının elleri adamın ellerinden küçükken adamın elleri cüssede ve zarafette kadının ellerinden daha büyüktü.
Hiç bu kadar büyük ve zarif bir el görmemişti. Eller uyarsa gerisi tamam; sana göre bir beden. Parmak uçlarını onun izlerine sürdü. Tırtıklı; başkası gibi ama başkası gibi değil. Çok sert ama değil. Muazzam bir enerji. Bayım, demişti, adamın kulağına eğilip. Ellerinizin büyüklüğüne aldanıp zarafetini unutmayın. Kolay kolay utanmadığını iddia eden adamın utançtan kulakları çınlamıştı. Bir kadına göre çok iddialı bir iltifattı. Kadın da iltifatı kadar iddialıydı o ân.
Kulakları, burnu keskin bir hayvan gibi uyandı. O eskide kalan canlı ânı anımsarken, ağaçların ve yaprakların yeşilinin rengini, kokusunu bile duydu. O ân tüm kokular karıştı. Ortada orman yoktu, ormanın kokusunu bile alıyor; ağaçların sesini dalgaların seslerinin arasında kaybedip tekrar buluyordu. Kucağında kocaman bir adam küçücük bir çocuk uzanmış. Koluna dokunuyor. Duygu seli. O selden korktuğunu hissediyor o ân aniden doğrulurken adam, adamın ar ve hayâsını görüp çocuğun anlından öpüyor kadın. Sahilde yürümüyor ormanda yürüyor. Ortada ne adam var ne de çocuk.
Deniz bugün çok dalgalı, köpürdükçe köpürüyor. Köpükler maviyi beyaza boyuyor. Denizin üstünde yuvarlanan dalgaların tuzu tenine bulaştıkça yalıyor dudaklarını güneş yakmış kızarmış dudakları kabarmış, omuzları bile kaya tuzu. Akdeniz tuzludur. En keskin tat Akdeniz’dedir. Ilık tuzlu parlak ve çok güneşli Akdeniz o ân, kadının geniş kalçalarını kıvırarak, uzun kalın ve şekilli bacaklarının üzerinde kumda salınarak yürüyüşünü izliyordu. İki elini kavuşturunca birbirine değen ince bele tezat. Kadın baştan aşağı tezat muamma, adama apaçık kitap. Kadın yürüyor deniz izliyor, deniz bakmazken kadın ona bakıyordu denizle flört etmenin bin yıl süreceği belliydi ve kadının ayak izlerini her defasında dalgaların süpürüp sileceği.
Büyük kemikli ellerini gözlerine siper etti. Gölgede kalan kısık gözlerini biraz aralayarak bakabildi. Deniz ona yine yapıyordu şovunu. Dalgaların üzerinde uçan iki turnaya baktı. Kuşların pikelerini izlerken düşünceleri de birinin kanadına takılıverdi.
-Uçmak çok da zor olmasa gerek kuş için. Kuş bu, tabiatı uçmak.-
Kadının da kadın olmasının zor olmaması gerekiyordu. Kadındı, tabiatı kadın olmak. Bunun tam tersini yaşamaya çalışmak nesnenin tabiatına aykırı. Uçabilecekken uçmamak, kanada ayıp olur. Kuşa da yazık olur. Üzerindeki beyaz mayosunun beline sarılı paroyesini çözdü. Yuvarlak iri kalçaları kuma yayıldı. Yakıcı taneler merhamet etmeden yaktı tenini, şikayeti de yoktu. Oturdu, dizlerini karnına çekti, dizlerini kucakladı. Ellerini dizlerinde kenetledi. Denize çevirdi yüzünü, uzun dalgalı saçları yayılarak uzadı geniş sırtından beline doğru. Birazını omuzlarından çekti. Rüzgar işbirliğiyle omzuna dolanan saçları, kemikli omuzlarını gıdıkladı. Uzun ince boynu, güneş kreminin etkisiyle parlayıp sönüyordu.
Denizden gelen bir tanrıça gibi oturdu kumda. Oturuşunda çok büyük bir zarafet ve nezaket yoktu. Tezatlarla dolu bedeniyle kuma yayılmış sadece kadın. Genişlik incelik tekrar incelik. Kumun üstünde bir kum saati. Statiği öne doğru eğilmiş. Afrodit gibi de uzanmamıştı kumlara; öyle gösterişli girişler, pozlar kesmek doğasında yoktu. Sadece yüz yüze baktı denizle. Dibine dek görmek istedi; balçığını, çamurunu anafora takılmış lopa düşmüş ânlarını. Meydan da okumadı. Sadece şunu söyledi:
“Elbette ki dalgaların çözülecek. O rüzgar susacak ve sütliman olacaksın. O zaman benim fısıltımı bile duyarsın; seninle o zaman görüşürüz. Şimdi biliyorum ki kulaklarım ve boğazım patlarcasına bağırsam duymayacaksın beni.“
Mafyatik meydan okuyuşu, Akdeniz’de İtalyan stili filtreli konuşmaları. Tek eksik, sahilde kumda uzanan kesik at kafası. Meydan okumadığını iddia eden tüm cümleler aslında dibine kadar mafyadır. En iddialı sözler sessizce tane tane söylenir hatta fısıldanır. En mahrem ânlarda çözülür bütün sırlar. Meydan okumalar.
Kumsalda kanadı birbirine yapışmış ölü bir kuş olur. Kumsalın tabiatına uygun. Olmasa tabiatına aykırı. Bugün de şaşmadı. Bir kuş yapışmış kuma, yarı ıslanmış kanatları belli belirsiz. Çoktan çürümüş bedeni. Kadın kuşlardan anlamaz zaten. Başını çevirdi. Kayalara çarpan dalgalarına döndü. Deniz de ona döndü.
Aslında orada dururken sadece dururken nasıl bu kadar güçlü olabiliyordu? Sadece durarak ve rüzgarı arkana alarak nedir bu coşku çoşum? Bir avucun arasında dökülüp giderken tonlarca gemiyi nasıl taşıyabiliyor? Deniz sen kimsin? Nasıl bu kadar akışkan hırçın can alan can verensin?
Ayağa kalktı. Gerçekliği hissederek hayali âlemden ayrılma zamanı; bu düşünceler akıldan çok kalbe zarar. Kumlar iyice ısınmış. Ayağının altında, zeminde topuklarını okşuyor taneler. Memnun halinden parmakların ilk suyu kavradığı ân kumun sıvılaştığı ve ayakları yuttuğu ân bileklerin ıslandığı dalganın alıp götürdüğü ayaklarının dengesini yitirip tekrar bulduğu ânlar.
Başı dönüyor. Yer ayağının altından kayıyor. Yüzünde kocaman çocuk gülümsemesi; serin sular, yitirilip tekrar gelen nizam. Kollarını açtı rüzgar doldu içine. Çocuk oldu, kadın oldu, insan oldu. Deniz oldu. Deniz kadın oldu, kadın deniz oldu.