Wave after wave of trouble
“Nereye gidiyorsun evladım?”
“Bulurum ben bir yer.”
“Gitme çocuğum uzaklara. Gitme ne olur bilmediğin yerlere.”
“Bulurum ben bir yolunu… Kendime bakacak yaştayım.”
“Evladım bugün o gün değil. Bari bugün beni dinle, gel yanıma. Babanım ben senin.”
“Ben kendi yolumu ve yönümü kendim belirlemek istiyorum. Artık sana ihtiyacım yok.”
“Evladım bu zaman, bu çağ sen daha doğmadan üstüme abanmaya başlamıştı. Hatta babam bile muzdaripti bu çağdan.”
“Olabilir ama ben şansımı denemek istiyorum.”
“Nerden öğreniyorsunuz böyle afili lafları? İnsan kendi eliyle kendini tehlikeye atar mı? Bak herkesi saran bir büyük felaket dolanıyor etrafımızda, zihnimizi işgal etmişler, aklımızı bulandırmışlar, içimizi biz fark etmeden büyük oranda zapt etmişler. Bizi kendilerine nerdeyse rapt eylemişler. Görmüyor musun? Anlamıyor musun?”
“Ne diyorsun baba sen? Seni anlamıyorum. Bana hâlâ eskilerin masallarını mı anlatıyorsun? Bırak beni yoluma gideyim.”
“Bir tek bu yoldan başka yol olsaydı karışır mıydım ben sana? Bilmez miyim içinde akan kanın deliliğini. Ama işleri çok karıştırdılar, ortalığı göz gözü görmez hale getirdiler, bulandırdılar. Her taraf toz duman. Seni kurt olduğuna inandıranlar senin hakikati bilmeni ister mi? Dağılman, mukavemetsiz kalmandır muratları. Böylece senden sonuna kadar faydalanırlar. En büyük sömürü ve felaket demektir bu da. Değil mi?”
“Onları yanlış tanıyorsun baba. Sen hep tasnif ettin, ayırdın insanları, olayları, durumları. Kısıtladın, daralttın olaylara, yaşananlara ve dünyaya bakışı. Hep bir sınır gözettin her bakış ve değerlendirmende. Ben hür olmak istiyorum. Hür ve bağımsız. Free takılmak istiyorum artık. Kurtulmak istiyorum bana yüklemek istediklerinden, beni bağlamak istediklerinden.”
“Oğlum kim free olabilmiş ki senin kastettiğin anlamda. Bir tek örnek göster. Hevasının, zevklerinin, ihtiraslarının, şehvetinin peşinden gidenler hariç. Ki onlar da o bahsettiğim şeyleri yüklenmiş sayılmazlar mı? Onlara bağımlı sayılmaz mı onlar da?!”
“Hep böyle demagoji yaptın bana. Rahat ve özgür olamadın. Oysa dünya kaç yüz yıldır bu özgürlüğü kovalaya kovalaya nihayet yakalamış durumda. Bu trendi kaçıramam. Gençliğimin tadını çıkarmam gerek. Sen de senin savunup durduğun hakikatler de beni bu trene binmekten alıkoyamayacak bu sefer.”
“Evladım ne olur gitme. Bineceğin bu şey seni uçuruma sürükler sadece. Kimseye hayır getirmedi bu iddialar, bu süslü ve ama çiğ gerçekler(!) Hem bak geliyor gelmekte olan. Vakit çok daraldı. Ne olur, kurbanın olam uzat elini. Tut uzattığım eli. Sen benim oğlumsun. Bizi ayırmalarına izin verme. Kanma, aldanma onlara. Gel yanıma hemen ne olur. Ben sana sonra yine anlatırım en baştan her şeyi. Sen de bana anlatırsın aklına yatmayan ne varsa. Ama şimdi diretip yakınlaşmazsan bu tarafa, o dalga seni yutacak.”
“Tutunacak bir sürü şey var ortalıkta, görmüyor musun, görmek mi istemiyorsun?”
“Evladım hepsini görüyorum ama o sapasağlam görünen dağ gibi şeyler hakikat karşısında faydasız ve çürük. İnan bana. Nicesi aldanıp o vaatlere ve cafcaflı sözlere, akıl yürütmelere gidip o örümcek ağına yakalandı ve kendi sonunu getirdi. Sen onlardan olma evladım. Ne olur seni çok seven bu yüreğimi yakma. Tut elimi. Tut ki seninle daha da güçlenelim.”
“Bunları çok dinledim senden ama küçümsediğin ve sevmediğin topluluklar dünyayı yönetiyor. Zenginler, şıklar, bilgililer, nazikler… Dünyadaki insanları yönlendirmeye ve şekillendirmeye kaç zamandır devam ediyorlar. Beni onlara inanmaktan ve onlar gibi olmaya çalışmaktan alıkoyamaz senin bu söylediklerin. Ben tarafımı seçtim. Senin yanına gelmeyeceğim. Senin dava, bilgi, ruh, inanç gemine binmeyeceğim…”
“Oğul: ‘Ben bir dağın zirvesine çıkar sulardan masûn olurum,’ didi. Babası: ‘Bu gün Allâh’ın rahm itdiğinden başka kimse kurtulur mı,’ didi. Baba ile oğul arasına dalgalar girdi. Ve oğul (o dalgalara kapılarak) gark oldı.”[*]
[*] Hûd suresi 43. Ayet.
