Kurtarılmış bölgeler ve hayali sınırlar: Kızılcık Şerbeti üzerine
Lafı çok dolandırmadan direkt soruyorum: Muhafazakar kadın, Müslüman kadın, konservatif kadın, artık hangi adlandırmayı kullanırsanız kullanın, gündelik hayatında yolda yürürken, markete giderken, sergi izlerken ve konser dinlerken nasıl bir önyargı ile baş ediyor? Peki, Müslüman başörtülü kadını birçok kişinin çirkin veya kel zannetmesine ne demeli?
Ergenlik çağında, çevre etkisi ve aile desteğiyle başınızı örttüyseniz en çok duyduğunuz soruların başında, “Ah canım! Ailenin zoruyla mı kapandın?” sorusu gelir. O baştaki “Ah canım!” bir kollama, şefkat ve yargılama ifadesidir. Ve aslında iyi niyet barındırmayan riyakar bir nidadır. Hele de benim gibi 28 Şubat döneminde seküler aydın (!) sayılabilecek bir çevrede İmam Hatip Lisesi’ne gittiyseniz bu sorudan kaçışınız yoktur.
Cevabını henüz tam olarak bilmediğiniz bu soruyu cevaplarken kıvranırsınız. Ne diyeceğinizi bilemezsiniz. İdeolojinizi ve inancınızı izah etmek zorunda olma şokuyla, cılız bir “Yok, kendim istediğim için örtüyorum saçlarımı,” ifadesi çıkar ağzınızdan. Çocuk saflığı ile kendinizi konforsuz hissedersiniz. Bazı durumlarda utanırsınız bile. Fakat büyüyüp idrak ettikçe ya başörtüsüyle vedalaşırsınız ya da ona daha sıkı sarılırsınız. Çünkü meselenin bir metrelik bez parçası olmadığını kavramışsınızdır. Ve daha çok çaba sarf etmeye başlarsınız. Bir şeylerin savunucusu olmak boynunuzun borcu olur.
Aydın kadının (!) başucu kitabı Virginia Wolf’un Kendine Ait Bir Oda’sıdır. İkinci sırayı ise Clarissa Pinkola Estés’in Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı takip eder. “En iyi yetiştirilmiş kadınlar zihinleri en uygar olandır,” demiş sevgili Virginia. Birkaç soru daha: Uygar zihin nasıl olur? Uygarlık görünür mü? Uygarlık saydam ve geçirgen midir?
Son dönemde dijitalde ve ekranda mütedeyyin Müslüman aile tipi izleği gelişmeye başladı. 2020 yılında dijitalde yayınlanan Bir Başkadır dizisi bunlar arasında en çok ses getiren ve birçok kesimde ilgi toplayan öncü bir yapım oldu. Tartışılacak çok yönü olan, orijinalliği ile dikkat toplayan yapımın daha çok adı anılacak gibi; ama tabii bunu zaman gösterecek. Bir Başkadır’ın en çok eleştirilen yönü ise başörtülü kadının eğitimsiz olarak, entelektüel bir yönü olmadan sunulmasıydı. Bu yargıyı destekleyecek çok fazla cümle kurabiliriz fakat bu başka bir yazının konusu. Bu yazının konusu ise, şimdilerin yeni muhafazakar ve seküler aileler birbirine karşı temalı draması Kızılcık Şerbeti.
Dizi benim için yeni çünkü henüz haberdar oldum. Yapım şirketi Gold yapım. Dizi ana akım medyada Show TV de prime time draması olarak yayınlanıyor. Dizinin yönetmeni Hakan Kırvavaç, senaryosunu ise Melis Civelek kaleme almış (Senaristin adı böyle lanse edildi. Dizi jeneriğinde ise “İstanbul Yazı Senaryo Grubu” yazıyor.) İlk bölümü 28 Ekim 2022’de yayınlanmış. Peki, bunca zamandır duymadığım diziyi neden şimdi duydum? Cevabı gayet basit. Dizi en son yayınlanan bölümünden sonra “kadına karşı şiddet” ve “kadınlara karşı baskıyı teşvik etmek” gerekçeleriyle beş hafta kapatma -yayınlanmama- cezası ve 1.5 milyon TL para cezası almış. Sansür her zaman daha çok ilgi toplar. Baskı ve yasaklar sesi yükseltir ve reklamın iyisi kötüsü olmaz.
Dizinin bölümleri bir hayli uzun. İzlerken kalbiniz ne kadar süre dayanır bilmiyorum. Fakat merak edenler, benim gibi dizinin ilk üç bölümüne bakabilir; bu üç bölümde diziyle ilgili bir hayli fikir edineceklerdir.
Ben izlemeye başlar başlamaz çok tanıdık birkaç sahneye denk geldim. Kendi sınırları ve konfor alanında olduğuna inanmış seküler hanımefendi, girdiği mağazada Müslüman kadınlara rast gelince asabı bozulur. Müslüman kadın benim de İstanbul’un bazı semtlerinde sıkça rast geldiğim “Bunun burada ne işi var?” bakışlarına hatta sözlü tacizine maruz kalır. Seküler hanımefendi sözlü taciz yoluyla tepki gösterir. Başörtülü kadınlar ise bu tepkiye karşılık, kadına “Seni dava ederiz,” diyerek karşılık verirler.
Bu sahne Deniz Çakır’ın başörtülü kızlarla davalık olması olayını akla getiriyor. Müslüman kadınlara yönelik, “Bunlar da her yerdeler, burada ne işleri var?” tiradı Deniz Çakır davasının metnindeki ifade ve konuşmalara çok benziyor. Bu tavır özelde oldukça tanıdık ve inkar edilmeyecek ölçüde gerçek. Abartısız ve gerçek bir durum. Burası sizin, şurası bizim tavrı. Çocukken evcilik oyununda birbirimize çizdiğimiz sınırlar gibi. Yetişkinlerin evcilik oyunundaki hayali sınırlar.
Peki, bu insanları çıldırtıp çileden çıkaran nefret söyleminin kaynağı nedir? İnanın ben de bilmiyorum cevabını. Bir gün sevdiğim bir dostumla Bomonti’de sergi izledikten sonra oturmak için bir kafeye girdik. Güzel bir masa boştu, henüz birileri kalkmıştı ve servis elemanları masanın temizliğini yapıyordu. Biz de masaya doğru yöneldik. Başka bir eleman paçaları tutuşmuş vaziyette koşarak geldi, “Orası rezerve,” dedi. Oysa masada rezervasyona dair en ufak bir işaret yoktu. Bize tuvaletin önünde iki kişilik bir masa önerdiler. Diğer boş masalara oturmamıza da izin vermediler. Tabi oturmadan, bozulan asabımızı ve onurumuzu alıp çıktık kafeden. Farklılık ve asimetrik güç ilişkisi. Aklımızda deli sorular. Bizi neden istemediniz? Bizde neyi beğenmediniz? Nasıl bir basiretsizlik ve hadsizlik örneğidir bu? Bu işte katıksız faşizmdir. Modern ve uygar topluma yakışmayan sığlıkta ve bayağılıkta.
Kızılcık Şerbeti dizisinde Amerika’da okuduğu iddia edilen, özgüven problemi yaşayan bir karakter var; adı Nursema. Yahu demezler mi Amerika’da okumuş, orada yalnız yaşamış bir kadın bu denli özgüven sorunu ve karşı cinsle iletişiminde bu derece problem yaşar mı? Bu kadın hiç mi kampüste yürümedi, hiç mi arkadaşlarından not istemedi? Ya karakteri evden çıkmamış bir kadın olarak kaleme alın ya da Amerika’da okutuyorsan bu kadının çok rahat bir iletişim dilinin olabileceğini bilerek iskeletini oluşturun.
İşte sorun hep bu noktada başlıyor. Senaristler Müslüman kadını temizlik işçisi, ev kadını ve genel olarak işçi sınıfına özgü işlerde resmederken tutarlı olabiliyor ama entelektüel, kültürel seviyesi yüksek, okumuş kadın olarak resmederken zorlanıyor. Çünkü bilinçaltında şablona uymayan bir şeyler var. Başörtülü hastabakıcı makbuldür ama o kadın başhekim olunca birilerinin devreleri yanıyor. Ayarları bozuluyor. Mesele tamamen bundan ibaret. “Canım ama sen hiç başörtülü kadınlar gibi değilsin.” Evet canım, senin kafandaki Müslüman kadın şemasına uymadığım doğrudur. Dizinin niyeti nedir ne değildir bilemiyorum. Ama Nursema’nın özgüvensiz ve problemli duruşu benim tüm kafa karışıklığımın cevabını veriyor.
Dizi klasik bir prime time draması aslında. Oyuncuların oyunlarına saygı duymakla beraber bas bas bağıran, sinir nöbetleri geçiren insanları izlemekten yorulmadık mı? Arz talep mevzusu mu yoksa bariz bir kasıt mı aranmalı, onu bilmiyorum. Bir de aklımda deli bir soru var. Dizinin çıkış noktası, muhafazakar ailenin oğlu olan Fatih, seküler kızı gebe bırakıp ailenin hoşgörüsüne sığındı ve kabul gördü. Aynı durum Fatih’in ablası Nursema’nın başına gelse aile aynı hoşgörüyle kızlarına kucak açacak mıydı? Muhafazakar erkeğin gebe bırakması ve muhafazakar kadının gebe kalması aynı mesafeden mi işlenirdi?
