Son ödül bükücü: Merve Dizdar ne yapmak nereye varmak istemektedir?


Bu yıl 76. kez düzenlenen Cannes Film Festivali’nde bir ilk yaşandı. Merve Dizdar, Nuray rolünde yer aldığı Nuri Bilge Ceylan filmi Kuru Otlar Üstünde ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Bu, bir Türk kadın oyuncunun aldığı ilk Altın Palmiye. Kuru Otlar Üstünde, Türkiye’nin ücra bir köyünde zorunlu hizmetini bitiren ve başka bir öğretmen olan Nuray’la (Merve Dizdar) karşılaşana kadar ümitsizlik içinde kıvranan genç resim öğretmeni Samet’i (Deniz Celiloğlu) konu alıyor. Samet, Doğu Anadolu’nun bir köyünde dört yıl zorunlu görev yaptıktan sonra İstanbul’a tayin edilme hayali kuran genç bir öğretmendir. Ancak meslektaşı Kenan’la birlikte iki kız öğrenci tarafından asılsız bir şekilde tacizle suçlanır. Yaşadığı sıkıntıların üstesinden gelmesine yardımcı olabilecek Nuray’la tanışınca işler değişir.

Nuray karakterine can veren Merve Dizdar’a bir bakalım. 1986, İzmir doğumlu. 18 Mart Oyunculuk mezunu. Kadir Has İleri Oyunculuk programından da yüksek lisansı var. Oyunculuğa Çok Yaşa Dünya adlı tiyatro oyunu ile başlayan Dizdar, 2010 yılından itibaren Bir Tutam Hayat, Titus Andronicus, Bir Kurşun Deliğine Kaç İnsan Sığar, Bir İnfazın Portresi, Kuşlar, Güçlü, Yutmak, Alice Müzikali ve On İkinci Gece gibi klasik ve modern birçok oyunda rol almış. Yine 2010 yılında Kavak Yelleri dizisiyle televizyon kariyerine başlamış ve bugüne kadar İnsanlar Âlemi, Doksanlar, Çılgın Dershane Üniversitede, Beş Kardeş, Kırgın Çiçekler, Kertenkele, Yüz Yüze, Vatanım Sensin, Mucize Doktor, Masumlar Apartmanı ve Ömer gibi yapımlarda yer almış. Çoğumuz onu Masumlar Apartmanı’ndaki travmatik rolüyle tanıdık.

Sinema kariyerinde ise Bir Ses Böler Geceyi, Mandıra Filozofu, Yok Artık 2, Organik Aşk Hikayeleri, Körfez, Batlır, Bir Aşk İki Hayat, Eltilerin Savaşı, Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü gibi filmler var ama Cannes ödülü alana kadar sinemada bir iz bıraktığını söylemek güç. Öte yandan, Dizdar’ın tiyatro, TV ve sinema performansı ile pek çok ödülü var. 2017 yılında Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde En İyi Küçük Salon Kadın Oyuncu ödülünü kazanan oyuncu aynı yıl Afife Tiyatro Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu ödülüne uzanmış. Masumlar Apartmanı dizisindeki Gülben Derenoğlu karakteriyle 2021’de, 47. Altın Kelebek Ödülleri başta olmak üzere Yeditepe Üniversitesi 9. Dilek Ödülleri, Eğitim Bilimleri Ödülleri ve Ayaklı Gazete TV Yıldızları Ödülleri’ne layık görülmüş. 2022’de ise Kar ve Ayı filmindeki başrolü ile 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali ve Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanmıştır. 2022’de GQ Türkiye Men of The Year ödülleri kapsamında Yılın Kadını seçilen Dizdar, ân itibariyle Ömer adlı TV dizisi ile Magarsus adlı dijital platform dizisinde rol alıyor.

Şimdi de, Merve Dizdar’ın infial yaratan ödül konuşmasına bir bakalım:

“Filmde canlandırdığım Nuray karakteri inandığı şeyler ve varoluşu için mücadele veren ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın. Onu tanımak ve anlamak için uzun uzun çalışmak isterdim ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak, Nuray’ın ve Nurayların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor.”

Konuşma hem sanat camiasında hem de sosyal medyada sade vatandaş tarafından eleştirildi. Eleştirilere ve yorumlara geçmeden evvel, Cannes Film Festivali, Nuri Bilge Ceylan sineması, hakkında birkaç bir şey söylemek gerek. Bizim millet ödül meraklısıdır. Hele ki bu ödül Avrupa’dan, Amerika’dan geliyorsa daha da kıymetlenir. Artık film endüstrisi çok köklü ve gelişmiş olduğundan mıdır, yoksa Batı’dan gelen her şeyimiz “Efendimiz, kabulümüz,” ondan mıdır bilinmez, Ortadoğu ve Asya’dan gelen ödüller anaakım ve sosyal medyada çok az yer alırken; Eurovision, Cannes, Altın Ayı gibi Avrupa menşeli ödüller yıllarca konuşulur. Peki, Türkiye’nin Cannes hikayesi ne zamandır devam ediyor?

Bu hikaye Nuri Bilge Ceylan ile başlamadı elbette. Cannes’ın uzun yıllardır öznesi olan ve adını sıkça duyuran yönetmeni Ceylan olduğu için akla ilk gelen yönetmen oluyor. Türk sinemasının Cannes Film Festivali yolculuğu 1982’de Yılmaz Güney, Şerif Gören ortak yapımı Yol ile başladı. Grand Prix Ödülü’nü kazanan Yol’dan Ceylan’ın Uzak’ına kadar geçen 21 yıl boyunca festivalde ödül kazanılamadı. Nuri Bilge Ceylan, Cannes Film Festivali’ni Uzak ile Türkiye’ye yakın ederken sonraki yıllarda da kazandığı ödüllerle hem kendi kariyerinin hem de Avrupa camiası önünde Türk sinemasının yıldızını yeniden parlattı. Mehmet Emin Toprak’ın Uzak’la aldığı En İyi Erkek Oyuncu ödülünü (2003), Nuri Bilge Ceylan’ın İklimler için aldığı Fipresci ödülü (2006) takip etti. Almancı Türk sinemacı Fatih Akın, Yaşamın Kıyısında ile En İyi Senarist ödülünü (2007), yine Nuri Bilge Ceylan, Üç Maymun’la En İyi Yönetmen (2008), Bir Zamanlar Anadolu’da ile Grand Prix (2011) ödülünü kazandı. 2012’da ise Rezan Bender’in Sessiz’i Kısa Film dalında, 2014’te ise Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu, En İyi Film dalında Altın Palmiye kazandı. Fatih Akın’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği In the Fade’in başrol oyuncusu Diane Kruger, 2017’de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandı ama film, festivale Almanya adına katılıyordu.

Türk sinemasının kısa Cannes tarihi aşağı yukarı böyle. Peki bu yılki başarıda filmin önüne geçen ödül konuşmasında Merve Dizdar tam olarak ne demek istedi? Elindeki kağıttan titreye titreye okuduğu cümlelerin varacağı sonucun idrakinde miiydi? Yoksa eline son anda tutuşturulmuş bir kağıt parçasına karalanmış öylesine, üzerine pek düşünülmemiş birkaç cümle miydi? Peki işinin büyük bir bölümü tekst ezberlemek olan yaptığı işlere, filmografine bakınca da acemi görünmeyen, ödüllü bir oyuncunun, küçük bir kağıt parçasından, tamamen özgüvensiz bir beden duruşu sergileyerek ve titreyerek okuduğu bu metni önceden prova edememiş, konuşmasını ezberlememiş olması da kasıtlı bir duruş muydu? Yoksa ödülü alma ihtimalini zihninde eleyen bir sanatçının, hazırlıksız yakalanma anı mıydı? Bunların hepsi tartışmaya açık.

Dizdar, diğer günü Fransız gazetesinden kendi haberini okuduğu, otelde profesyonel fotoğrafçı Ayşegül Karacan tarafından çekilmiş fotoğrafları sosyal medya hesabından yayınladı. Fotoğrafın altına binlerce yorum yağdı. Sosyal medyada fotoğrafın altındaki yorumların bazıları şöyleydi (Yorumları en çok beğenilenden aşağı doğru sıraladık.):

“Ödülü kazanınca çok şaşırdın ama konuşmayı da önceden hazırlamışsın. Yoksa biri eline mi tutuşturdu?”

“Ülkeni Fransa’ya ve Avrupa’ya sattın mutlu musun bari”

“o ödülü alıp özgürlüğünü yaşayacağın bir ülkeye gitmen dileğiyle”

“Ülkeni kötülemeye devam et, bir ödül daha alırsın belki.”

“Sizi seviyordum ama konuşmanız olmadı Merve Hanım. Siz özgür bir kadınsınız ki buralara kadar geldiniz. Ne büyük başarı ama neden vatanımızı karalamak için uğraşıyordunuz anlamadım. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık her yerde var.”

Yorumlar böyle sürüp giderken henüz olumlu yorumlara gelmemize sayfalar olduğu için meraklısı Dizdar’ın Instagram hesabından tepki ve tebrikleri kendisi bulup daha yakından inceleyebilir. Benim en çok katıldığım yorum son yorum oldu. Sanatçının eğitimine ve yaptığı işlere baktığımızda bu ülkede çok da imkansızlıklar içinde olmadığı, iyi eğitimler alan ve devlet kanalında işler yapan bir oyuncu olduğunu görüyoruz. Peki, neden bu demagojik üslup?

Demagoji neydi, hatırlayalım: “Bir kimsenin ya da topluluğun duygularını kamçılayarak, okşayarak, ona ya da onlara gerçekdışı şeyler söyleyerek onu ya da onları kendine çekmeye çalışma.”

Sözlük anlamı bu olan kelimeden “cuk” sesi geliyor. Merve Dizdar’ın verdiği mesaj ve yarattığı imaj, kariyerinde yaptığı büyük bir hata mı yoksa belli bir kesimin duygularına tercüman mı bilmiyorum.  Ebette bulunduğu sektörü ve şartları ülkeyi eleştirmek onun en doğal hakkı. Her türlü yorumu, eleştiriyi bir sanatçı ve vatandaş olarak ifade özgürlüğü kapsamında, saygı çerçevesinde, istediği gibi söyleyebilir. İnsanların rahatsız olduğu konu şu: Merve Dizdar, kürsüde mikrofona eğilmiş, elindeki kağıdı okumaya çalışırken, konuşanları kağıda hevesle yazıp öğretmen sınıfa gelince şikayetlerini sıralayan ilkokuldan tanıdığımız sınıf başkanına benziyordu.

Bu iğreti ve bayağı davranış ve konuşma, uluslararası bir mecrada, gururlu ve mutlu bir ânda yapılacak türden bir konuşma değildi. Üslup, kullanılan sözcükler titizlikle seçilmezse büyük konuşmaların sonunun böyle hüsran olması kaçınılmaz.

Daha öncede belirttiğim gibi Nuri Bilge Ceylan 2008 yılında Cannes Film Festivali’nde Üç Maymun filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü almıştı. Konuşmasında, “Bu ödülü benim tutku içerinde sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum,” demişti. Bu iki konuşma arasındaki aynılık ve farklılıkları saatlerce konuşabiliriz.

Sığlık ve derinlik açısından da farklılıklar gösteren bu iki konuşma arasındaki en temel fark doğallık ve inanmışlık. Birilerinin alelacele eline tutuşturduğu ya da kendisinin öylesine yazıverdiği bir konuşmanın gölgesinde kalan bir başarı. Film Türkiye’de henüz gösterime girmedi. Erzurum ve Adıyaman’da çekimleri tamamlanan ve şimdiden çok konuşulan film 12 Temmuzda Türkiye ve Fransa’da aynı ânda gösterime girecek.

Filmin şöhreti, başarısı ne olur izleyip göreceğiz, fakat şimdiden net bir şey var, o da Merve Dizdar’ın talihsiz ödül konuşmaları tarihinde yerini sağlam bir şekilde almış olması.

Etiketler
Nuri Bilge Ceylan Merve Dizdar Kuru Otlar Üstünde Cannes Film Festivali Altın Palmiye Uzak Kış Uykusu yalnız ve güzel ülkeme Bir Zamanlar Anadolu'da Masumiyet Apartmanı