Server Demirtaş'ın hareketli heykelleri
Server Demirtaş, sanatı “kendini ifade edecek hikaye yakalamak” şeklinde açıklıyor. İnsanın peşinde koştuğu bir hikayenin ucundan tutup yakalaması ve kendine has ifade biçimiyle yeniden var etme çabası, oldukça evrensel ve anlaşılır bir çaba. Edebiyat, şiir, resim, müzik ve heykeldeki yaratma çabamız, sonsuza dek sürme gailemiz sonsuzluk arzumuzdan kaynaklanıyor. Sanatçının içebakışı, hayatı yorumlaması ve eser üretmesi bu yolculuğun somut sonucu.
Sanatçı, geçmişten bugüne var olup geleni, bir başka deyişle kökleriyle olan ilişkisini -farkında olsun olmasın- tıpkı bir yapbozun parçalarını biraraya getirir gibi işleyerek sanatını icra ediyor. Süzerek, yeniden biçimlendirerek, geçmişte diğerlerinin izini sürerek, kendi çağında yeniden yorumlayarak.
Sanatçının sosyal kaygısı, yani beğenilme, alkışlanma arzusu sanatını özgün bir biçimde üretme isteğinin önüne geçmediği sürece organik bir biçimde esere sızıyor. Sanatçı onaylanma kaygısı gütmediğini, rahat bir tavırla ürettiğini iddia etse de; kendi dünyasında yolculuk ederken başarma duygusu ve baskısı onun sanatını dolaylı yoldan etkiler.
Kendisi de doğanın bir parçası olan insan doğanın diğer unsurlarından etkilenmektedir. Mağara resimlerinden günümüze kadar sanatın beslendiği temel kaynak insanın kendisidir. İster insanın kendi yolculuğu hakkında olsun, isterse başkasının hikayesine tanıklık etsin, her sanat eseri bir şekilde insana hizmet eder.
Server Demirtaş da heykel sanatı yoluyla insani duyguları ifade eden bir sanatçı. Aslında çok yeni olmayan bir teknolojiyle yenilikçi bir tarz yaratmış. Demirtaş, kinetik heykeller üretiyor. Eserleri uluslararası galerilerde sergilenen heykeltraş, eserlerinde yazılım ve yeni teknoloji kullanmadığını, Ortaçağ’dan kalma otomatları ve dönen diskleri heykellerine uyguladığını söylüyor.
İlham aldığı kişileri sayarken ilk sırada Leonardo Da Vinci, Cezerî ve babası Cemil Demirtaş’tan bahsediyor. Demirtaş, babası makine ustası Cemil beyin ona öğrettiği mekanizmaları kendi heykellerinin çalışma prensibinde kullanmış. Bir röportajında sanatçı, Sessiz Çığlık adlı heykelini babasının hastalık sürecinden etkilenerek yaptığını söylüyor. Kronolojisine, biyografik kariyerine ve sanat anlayışına değinecek olursak; Server Demirtaş 1957 İstanbul doğumlu. 1977’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümüne giren sanatçı ismi daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne dönüştürülecek olan Akademi’nin Devrim Erbil atölyesinden 1984’te mezun olmuş. Resim bölümünden mezun olmasına rağmen, gerek eğitim süreci gerekse daha sonrasında gerçekleştirdiği çalışmalarda üçüncü boyutun olasılıklarını arayarak kendini her zaman bir heykeltıraş olarak konumlandırmış ve ilk döneminde gerçekleştirdiği, gazeteleri PVC’yle kaplayıp katmanlardan oluşturduğu üç boyutlu yerleştirmeleri dönemi için öncü ve ses getiren çalışmalar olarak görülmüştür.
1987’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen ve yenilikçi eserlere yer veren Yeni Eğilimler Sergisi’nde başarı ödülü alan sanatçı 1989 yılında bir diğer önemli sergi olan Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi’nde Resim Heykel Müzesi jüri ödülünü kazanmış.
Demirtaş, 1997’de farklı makine parçalarını biraraya getirerek oluşturduğu hareketli heykeller dönemini başlattı. Heykeltraşın mühendislik eğitimi yok aslında. Daha önce de belirttiğim gibi, makine sistemlerini babasından öğrenmiş. Heykellerinin oluşum aşamasında kullandığı otomobil cam sileceğinden bisiklet frenine değin uzanan hazır malzemeleri sanatçı, kendi buluşu olan yöntemlerle biraraya getirerek kendi özgün eserlerinin tasarımını gerçekleştirmiş. Kendisi, eserlerini yaratırken etkilendiği diğer sanat dallarının video ve fotoğraf olduğunu söylüyor. Aynı zamanda sosyal konulardan da etkilendiğini, Catwalk adlı, göçü anlatan heykelinden anlıyoruz. II. Dünya Savaşı’nda yiyecek kuyruğunda bekleyen insanların, bir fotoğrafı ilham olmuş İtişi Kakış adlı kinetik heykeli tasarlamıştır.
Yaptığı işlerde başta Theo Jansen’ın yürüyen, hatta uçan kinetik heykellerinden etkilendiğini söyleyen Demirtaş, diğer heykeltıraşların yaptığı çalışmaları da yakından takip ediyor.
“Sabit kalmak durmak bana çok feci geliyor. Kendimi ifade edemiyor gibi hissediyorum. Bir şeyler canlandırmak. Kendimi çalışmazsam berbat hissediyorum. Durmamam gerekiyor,” diyen sanatçının bu sözleri aslında kendi varoluş biçimini tanımlıyor. En büyük hayali heykelleriyle beraber yürümek olan Demirtaş’ın bu hayalini gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceğini zaman gösterecek.
Meraklısı Demirtaş’ın eserleri hakkındaki bilgi ve görselleri internette bulabilir. Sergileri: Evvel Zaman Makinesi (2015), Hayal Makinesi (2017), Hafıza Sarayları (2021). Bu sergilerde gösterilen eserleri ise şunlar: Sırt, Catwalk, Dedikodu, Gözler, Düşünen Kadın Makinesi, Nefes, Oyun Alanı, Saklanan, Scramble, Küçük Kız, Arzuların Makinesi, Canım Sıkılıyor, Love.
Dönüşen, durmadan dönen dünyada kinetik kabiliyeti olan tüm nesneler hareket eder. Tüm atomlar hücreler durmaksızın hareket halindedir. Durduğunu zannettiğimiz ağaçlar bile göğe doğru dallarını uzatarak ve yerin altına doğru kök salarak ve uzayarak hareket ediyor. Hareket etmek, dönmek, salınmak, tabiatın en doğal biçimi.
Mimetik arzuyla tabiatı taklit eden ve varoluşunun temeli hareket olan insanın üzerine düşeni yapması harekettir. Modern dünyanın kısıtlı hareket kabiliyetinin zıttı bir direnişle hareket edebilirsiniz bu protest tavır belki yaşamınızda sizi farklı bir noktaya götürür. Bir noktadan diğerine kendimizi taşımanın ilk koşulu harekettir.
İnsan kainatın sırrının çözebilir mi bilmiyorum. Bildiğim şey şu: Duran şeyler çürümeye mahkumdur. Ne zaman dururuz; işte o zaman çürümeye başlarız. Durgun sular yosun tutar. Duran çamur balçık olur. Hareket kabiliyeti insanı var eden temel dürtüdür.
Server Demirtaş’ın duran heykellere tahammülsüzlüğü kendini ifade ediş biçimine, hayat ve sanatına ilham oluyor. Hareketin ilhamının hepimizin yaşamına etki etmesi dileğiyle.