Bir Türkiye geleneği: Sahte kimlikler, çarpık gerçekler
İdeolojiler her zaman gerçeği çarpıttı. Böylece etraflarında topladığı insanlara ortak bir kimlik vermeyi, onları gerçek yerine idealle beslemeyi başardı. Cennetlik olduklarını inandırılan dinî grup mensuplarıyla tarihin kendilerini üstün kıldığına inandırılan ulusçu yahut Marksçı topluluklar arasında mahiyet farkı olduğunu söylemek oldukça zor. İlki din görünümü altında sosyal fayda temin ediyor; ikincisi sekülerlik kisvesi altında din inşa ediyor.
Karl Mannheim bilgi sosyolojisi için, “merkezinde toplumsal gerçeklik olan tarihî tecrübenin vizyoner açıklaması” diyordu. Sosyologlar için jenerik olsa da, normal insanlara inanılması, kabul edilmesi güç gelen şey, düşünce ve inançlarının dahil oldukları grubun duruşu ve şartlarıyla yakından ilgili olduğu gerçeği. İnsanlar tutkuyla inandıkları şeylerin sosyal inşalar olduğunu duymak istemezler. Ben yaptım, ben oldum demek isterler. İrademizin tamamen bize ait, eylem ve söylemimizin yüzde yüz bizden sadır olduğunu düşünmek isteriz. Ama değildir.
Son yıllarda özellikle sosyal medya aracılığıyla sık sık Türk ırkçılığı yapıldığını fark etmişsinizdir. Felsefi mühimmatı tükenmiş, bilimsellik iddiaları İki Savaş Arası dönemin Faşizm, Nazizm, Falanjizm gibi belalı ideolojileriyle birlikte yerin yedi kat altına gömülmüş, dünyanın başka bölgelerinin aksine dinle kesişme alanı yakalayamayan, Doğu-Batı çatışmasında yanlış tarafta durduğu bariz, bilinçli olarak Batı’nın memuru değillerse bağlılarına felaketten başka bir getiri sunmayan bir ırkçılık çeşidi bu. Yerli malzemeyle yapılmaya çalışılan Batı Avrupa yemeği. Tadı da bu yüzden zehirli.
Türk tipi ayrımcılık ırkçılıktan ziyade memleketçiliktir, hemşericiliktir aslında. Ayrımcılık; ama aynı zamanda güven tesis etmenin, güvenli ve yeni bir ilişki tesis etmenin de temeli. Eskiler bize boğucu gelen o soruyla başlarlardı sohbete: “Memleket nere?” Benim kuşağım hangi memlekette doğup büyümüş olursa olsun bir şekilde yolunu büyük şehirlere düşürmeyi başardığı için ve daha da kritiği, ergenliğimizde henüz filizlenen medya ve piyasanın cazibesine kapılmış olduğumuz için, memleket nere sorusu bizi canımızdan usandırırdı. Kendimize medya ve piyasa aracılığıyla sunulan kimliklerden bir kimlik beğenmeye çalışırken ne memleketi ne neresi.
Bir de tabii sosyal hareketlilik meselesi var. 1980’lere kadar ortalama bir insan için memleket ya ömür boyu yaşadığı vilayet veya göç ettiği ikinci memleketinden önceki birinci memleketiydi. Gaziantep’te doğan, Adana’da okuyan, İstanbul’da iş kurup nihai olarak Ankara’da kamu sektörüne geçen ve emeklilik için de Bursa’yı gözüne kestiren bir insan bugün hiçbirimizi şaşırtmaz. Şimdi bu insana memleket nere diyerek onun kimliğine, kişiliğine dair tam bir bilgi almış olur muyuz?
Hayat değişiyor yani. Ama tümüyle değil. İstersen benim gibi beş memleketli ol, nihayetinde karakterini olgunlaştıran bir sosyal doku vardır. Kendine ergenliğinde veya üniversite okurken beğendiğin yapıştırma kimlikten daha çok bu sosyal doku seni tanıtır. Üniversitedeyken salt İngilizce kanalları izlemiş olmam, edindiğim yoğun İngilizce edebiyat müktesebatı ve ortaokuldan itibaren kendime sırasıyla beğendiğim punkçı, metalci, futbolcu, mafya, komünist, anarşist, mutasavvıf, radikal İslamcı ve sair kimlikler benim Kars’ın bir çocuğu olduğum gerçeğini hiç değiştirmedi, asla değiştirmez.
Karslı olunca ne oluyor diyeceksin. Birincisi, maruz kaldığın ayrımcılıklar. Bu ayrımcılıklar sayesinde tanıdın insanları. Kars’ı alıp yerine kendi memleketini, kendi mezhebini, kendi soyunu, babanın mesleğini, annenin eğitim seviyesini vb. koyabilirsin sevgili okuyucu. Sen ne anlatırsan anlat, insanlar seni bunlarla tanıyacak ve yakın veya uzak davranacaktır. Babanın sütçü olması Pomak olmandan daha önemli yani. Zeytinburnu’nda doğup büyüdün. İstanbul İktisat’ta okudun. Çevirmen, TV spikeri veya banka müdürü de olabilirdin ama siyasetbilimci olmaya karar verdin, çevrenin etkisiyle. Maruz kaldığın ayrımcılıklar, kurduğun bağlılık ilişkileri, yakaladığın veya terk ettiğin fırsatlar seni olgunlaştırdı.
Yerini her zaman biraz yadırgıyorsun, yerini beğenmeyenlerdensin. Bunun için de muhalif, aydın, gelişmiş, Türk, seküler pozisyon seçiyorsun kendine ve züppe burjuvaları, İslamcıları karşı tarafa koyuyorsun. Sen doğrusun onlar yanlış. Hayatta seni en çok etkileyen iki kişiden biri züppe bir burjuvaydı, diğeri radikal İslamcı.
Lafın tamamı aptala anlatılır sevgili okuyucu. Demek istediğimi fark etmişsindir sen zaten. Söylem alanında çok sahte, yapma, helvadan put kimlikler var. Entelektüel de bunlardan biri. Hayatta yeri yok, siyasi etkisi yüzde eksi 5. Entelektüel ama nereli? Entelektüel ama babası evi nasıl geçindiriyordu? Entelektüel ama Ramazanda Yorgo’nun yerinden rakı meze fotoğrafı atıyor. Hıyarto…
Kapak: Baba, oğul, torun, torunun oğlu; Yeni Gine, 1970. Irwing Penn, Worlds in a Small Room.