Derrida’nın Condillac’a vurduğu darbe
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında geliştirdiği yapıbozumcu okuma yöntemiyle felsefeden edebiyata birçok disiplinde etkili olmuş bir figür Jacques Derrida. Onun Condillac okumalarının önemli bir parçası, belki de esası Dillerin Hesabı: Çift Sütunlu. Ketebe Yayınları'ndan Murat Erşen’in Türkçesiyle yayınlanan metin Condillac okumalarının yer aldığı başka bir eser olan Önemsizin Arkeolojisi’nin dördüncü baskısında yayımlanacağını duyurduğu, ancak Derrida’nın hayattayken yayınlayıp gün yüzüne çıkarmadığı, bir anlamda bitirmeyip terk ettiği, alabildiğine deneysel ve bulmacamsı bir metin. Kitabı Geoffrey Bennington ve Katie Chenoweth, Derrida’nın pankreas kanseri sebebiyle ölümünün akabinde onun geride kalan evrakından minimalist bir üslupla bir dizi editoryal ve bibliyografik meselenin üstesinden gelerek yayına hazırlamışlar. Aynı zamanda kitaba yazdıkları “Önsöz” ile de Derrida’nın kitapta benimsediği yaklaşımı ve Condillac okumasının dayandığı genel bakışını yorumlamışlar. Bu genel bakış Derrida’nın diğer metinlerinde Condillac’tan bahsettiği yerleri de yoruma dahil etmelerini getiriyor elbette.
John Locke'un empirizminden etkilenerek duyumculuk diye adlandırılan epistemolojik teoriyi savunan Condillac, aynı zamanda sıkı bir Descartes rasyonalizminin karşıtı olarak bilinir. Hatta akıl melekesinin bile insanda “doğuştan” bulunmadığını düşünen biri, bu açıdan her türkü düşünmenin başlangıcını duyumdan aldığını da savunuyor. Derrida’nın Condillac’ta saygı duyduğunu açıklamak üzere Bennington ve Chenoweth, “18. Yüzyılda Felsefe ve Retorik”ine başvuruyorlar: “Condillac’a saygı göstermeliyiz. [Şiir ve düzyazı arasında] Herhangi bir asli fark algılamadığında,bir karşıtlığa inanmadığında, çoğu kez yapıldığı gibi bunu icat etmediği için bu saygıyı ona borçluyuz, bunun yerine o, tutarlı bir ampirist olarak der ki, bu aynı şeydir, süreğendir ve bir fark varsa, bir derece farkıdır bu.”
Daha 1963’teki bir makalesinde yapısalcı bir okumanın “kitabın teolojik eşzamanlılığı”nı düşündüğünü belirten Derrida, Mallarmé’ın fantezisi olan ve bu anlamda gerçek dışı olduğu ileri sürülebilecek bir kitap tasavvuru haricinde “yazılı olanın kendi kendisiyle özdeşliği”nin olmadığını iddia ederek kitap biçimini bozmaya yönelik bir girişimde bulunur Dillerin Hesabı’nda. İç düzenle oynar. İki ayrı sütunda okur Condillac’ı. Bu sütunların ilki, soldaki Condillac’ın standart yorumlanışına bağlıyken diğer sütun, yani sağdaki Derrida’nın “başıboş dolaşmalar”ına izin verecek şekilde kurgulanmıştır. Fakat bu ik sütunun aynı anda birbirlerine yer yer karşıt ama bağlı olarak yazıldığını söylenebilir. Nihayetinde Derrida’nın eserini bir kitap olarak tasarlamıştır, en azından bölümlere ayırdığı, konusunu seçmek zorunda kalacağını ifade ettiği bir kitaptan söz eden bizzat Derrida’dır.
Condillac’la birlikte ama ona karşıt bir şekilde düşünen Derrida nihayetinde onun cümlelerini kullanmaktan da çekinmez. Sol sütunun ilk cümlesi sözgelimi Condillac’ındır. Bu cümleyi metnin ilk cümlesi seçmiştir Derrida. Analizin Condillac’ın felsefesinin ana reçetesi olduğunu hatırlatarak kendi analizinin “bu analize karşı analiz” olduğunu da belirtme ihtiyacı hisseder. Çünkü Derrida’ya göre “okuma bir yere varacaksa, okumanın tüm protokollerini, okunan metni otoritesinden kurtarmak” gereklidir. Derrida’nın bu noktada Condillac’a sempati beslediğini, hatta onunla suç ortaklığı yaptığını iddia edebiliriz. Bu sempati ya da suç ortaklığı sayesinde Condillac’ın önerileri doğrultusunda bizzat Condillac’ı analiz ediyor Derrida. Condillac’ın otoritesinden kurtararak okuyor onun metinlerini. Sözgelimi ele alınan konudan saparak “başıboş dolaşmalar” Condillac’ın asla ve kat’a tavsiye etmeyeceği şeydir.
Derrida, Condillac’ın metinlerinde bulduğu “beyan edilen amaç” ve “bir başka jest” arasındaki gerilimle oynayarak/uğraşarak yapıbozumunu çifte sütunlu düzenlediği bu metin dolayısıyla “stereografik” olarak sahneliyor. Aslında böylelikle Derrida, Condillac’a ait İnsan Bilgilerinin Kaynağı Üzerine Deneme’de bulguladığı semiyotizm ile Duyumlar Üzerine İnceleme’de ima edildiğini varsayacağımız fenomenolojinin arasındaki ortaklığı bize duyuruyor. Kitabı oluşturan sütunların soldakinde Condillac’a ait L’Art d’écrire’nin (Yazma Sanatı) Maine de Biran ve Victor Cousin tarafından kurulan klasik yorumlama sistemi ile okuyan Derrida sağ sütunda ise felsefeden uzaklaşan bir yazma hazzını taşıyarak, zaman zaman Freud’a ve başka düşünürlere açılarak, sürekli konudan saparak, başıboş dolaşmalar peşindedir.
Önemsizin Arkeolojisi’nde “Condillac’a göre, felsefe, genel olarak bilim hakkıyla icra edilen dillerse de, yani dilleri inşa eden söylemlerse de, esas itibariyle ve onunla karışacak raddede, bir retoriği seferber derler” tespitinde bulunan Derrida retoriğin sınırsız genişlemesini düzenlemek ve kontrol etmek için belli sınırlar getiren Condillac’ta yapıbozumcu okumaya direnen ve böylelikle onu kışkırtan noktanın Condillac’ın sık sık başvurduğu “diyalektik analoji”den kaynaklandığını düşünür. Condillac’ın sistemindeki bu direnç noktası sebebiyle Freud’un Haz İlkesinin Ötesinde metnini kullanan Derrida psikanalizi bir anahtar ya da hermenötik bir yöntem sağlamak için değil felsefe ile retorik arasındaki ilişkiyi karmaşıklaştırmak ve “diyalektik analoji”nin işlerselliğini engellemek için devreye sokar. Kitaba yazdıkları önsözde Condillac’ın fikirler arasında en büyük bağın “mümkün en büyük bilgi ve haz sağladığına” inandığını hatırlatan Geoffrey Bennington ve Katie Chenoweth, onun bu bağı bize açıklamadığını söylerler. Derrida da onlara göre bu bağı düşünmek için psikanalize yönelmiştir ve böylelikle Dillerin Hesabı’nın birbirine dolaşık iki sütununu aralarındaki bağı çözerek bağlar.
Dillerin Hesabı’nda Derrida Condillac’ın fenomenolojisini ve semiyotiğini, yani muhakeme etme, yazma ve konuşma sanatı üzerinden İnsan Bilgilerinin Kaynağı Üzerine ile Duyumlar Hakkında İnceleme’yi eklemleme imkanını arar. Böylelikle hem Condillac’ın düşüncesinin aşırı tutarlılığını takdir etmeye fırsat bulur, hem de ona darbe vurur. Bennigton ile Chenoweth bu darbeyi, yine Derrida’nın kelimesiyle söylenirse bir yara olarak okurlar. Düşünceyi yarım kalmış, tamamlanmamış bir yoldan/konudan sapmaya ve dolambaca sevk eden bir yara.