Tanıl Bora niye var?
Murat Küçükçifci’nin harika yazısının tetiklemesiyle bu Tanıl Bora kimdi yahu hakikaten diye sordum kendime. Arada anıyoruz kendisini ama sadece libleftten söz ederken çok işe yarar bir numune olduğu için. Murat Belge gibi tıpkı. Ya da Ahmet İnsel. Birkaç ortak özelliği var bu insanların. Öncelikle meslekleri, eğitimleri ya da yaptıklarıyla değil siyasal pozları ve toplumsal pozisyonlarıyla, kimin yanında çalıştıklarıyla ve hangi ittifakta kimin işine yaradıklarıyla var oluyorlar. İngiliz edebiyatı uzmanı Murat Belge diye bir şey yok yani. Halbuki adam İngiliz edebiyatı profesörü. Ama son derece pespaye bir kariyeri olduğu ve alanında silik bir karakter olduğu için Murat Belge’nin altına yazar, editör ya da entelektüel filan yazıyorsunuz.
Bir de ya isimleri, ya soy isimleri ya da her ikisi birden bir garip oluyor mutlaka. Ömer Madra gibi mesela. İkincisi tipleri bozuk. Allah nurunu almış yüzlerinden tövbe Yarabbim, ayrı. Söylediğim başka bir şey ama. Bir yamukluk, sanki kasten düzeltmedikleri bir biçimsizlik, bir proporsiyon tutarsızlığı gibi bir bozukluktan bahsediyorum. Kıyafetleriyle filan da destekliyorlar bunu. Taklit bir tip. Ama Amerikalı veya Fransız değil de ne bileyim Macar taklidi gibi. Polonyalı veya. Tanıl Bora’nın tipi düzgün, adı da mesela Mustafa Çelik olsaydı muhtemelen kendisini tanımayacaktık. Zaten bakın öyle birisini de tanımıyoruz, alın size kanıt.
Şimdi Tanıl Bora’nın biyografisine baktım, birtakım tutarsız ve saçma ittirmeler dışında aslında elle tutulur tek şey Osman Kavala’nın bordrolu elemanı olduğu. Mesleği hanesinde gazeteci yazmasına karşın Wiki’deki biyografisinde sadece birkaç sene Yeni Gündem’de çalıştığı yazıyor. Yazdığı şeyleri periyodik şekilde internette veya öncesinde olduğu gibi gazetede yayımlamayı gazetecilik sayarsak bir de Radikal tecrübesi var yanılmıyorsam. Bunun dışında, 1963 doğumlu Bora 1988’den bu yana sadece İletişim, Tarih Vakfı filan gibi Kavala kuruluşlarında çalışmış.
Bir iki enteresan şey daha var biyografisinde. Babası subaymış. Belli ki alt rütbeden emekli olmuş. Yoksa muhtemelen vurgulardı. Bir Muhsin Batur değil yani. Ankaralılar bilir, öyle sevimsiz bir emekli tipi var burada. Apartman yöneticisi filan oluyorlar. Bina girişlerinde cama büyük puntolarla otopark kurallarına uyalım, çocuklar asansörleri pisletiyor gibi notlar asıyorlar. Diğer enteresan detaysa, biyografisinde Aksu Bora’nın kocası diye bir not var. Nedense? Aksu Bora da işte efendim feministmiş, Hacettepe’de çalışıyormuş, Gülten Akın’ın kızıymış filan.
Karısı Hacettepe’de çalışıyor, babası emekli subay, kendisi de Osman Kavala’nın elemanı sivil bir muhalif liberal solcu. 35 yıldır Kavala’nın yanında çalışıyor adam. İstikrarlı valla. Bu subay çocuğu; F16 modernizasyonlarını da içine alan NATO projeleri müteahhidi, aynı zamanda terör örgütleriyle açıkça içli dışlı olan Kavala gibi savaş endüstrisinin büyük oyuncularının yanında çalışan bir insan neden dolandırıcı gibi sivil edebiyatı yapar hiç anlamam. Halbuki ayıp da değil. İnsan babasını ve patronunu seçemiyor. Aklımda yanlış kalmadıysa öyle bir şey vardı. Yok muydu? Neyse.
Murat Belge niye var acaba diye sorduğumda biyografisine, ailesine, babasına, eniştesine filan göz atınca anlamıştım. Tanıl Bora niye var sorusunun ise cevabını bulamadım. Gayet silik bir biyografisi var. Ailesi de belli ki mütevazı bir aile. Şair, hikayeci, ressam, yönetmen hadi heykeltraş olsun başka bir numarası var da ona hürmeten adamdan sayıyorlar desen değil. Editör desen, ben işe almazdım mesela, hiç anlamıyor. Gazeteci desen kariyeri, patlak spor yazıları ve sıkıcı kabız bir üslupla zar zor kotarılmış yazılardan ibaret. Yok yani gazeteci olarak da öyle birisi yok.
Arada milliyetçilik üzerine yazdıklarını ciddiye alanlar olmuş diye bir göz atayım dedim, aman. Ne Türklük mevzuuna girebilmiş ne din. Bakmayın hem milliyetçilik hem itikat meselelerinde kocaman laflar ediyor göründüğüne. Şöyle yazdıklarına göz gezdiren herhangi bir lise mezununun teslim edeceği gibi Ziya Gökalp’ı, Namık Kemal’i, Hilmi Ziya’yı, Erol Güngör’ü, Köprülü’yü bile ya okumamış ya anlamamış artık. Türklükle, tarihle, kültürle, dille ilgili orijinal tek bir cümle kurmaz mı insan? Yok. Ayrıca mesela Mutezile’yle Mürcie’yi birbirinden ayırabilirse şuraya yazıyorum. Sözümü geri alırım. Uzattım.
Osman Kavala’nın sahibi olduğu İletişim yayınları, Birikim dergisi, Tarih Vakfı gibi enstrümanlar işlevlerini yitirdi. Kavala serbest olsaydı ya da bundan on beş sene öncesine kadar olduğu gibi adı sadece dar bir çevrede duyulmuş olsaydı da durum değişmeyecekti. Tanıl Bora bir numune. Kendisiyle herhangi bir derdim yok. Tanımam, bende alerji yaratacak bir şeyini de işitmedim. Ama o kadar kullanışlı ve jenerik bir karakter ki vermek istediğim örneğe bire bir uyuyor. O yüzden oradan yürüdük. Yoksa liberal sol tesmiye edilen ve giderek kalibre veya kalite bakımından da irtifa kaybeden çevreler bu ve benzeri çeyrek aydınla dolu. Herhangi birisini de seçip üzerine konuşabilirdik.
Mesleğiyle, yeteneğiyle, birikimiyle, analiziyle mümeyyizmiş gibi görünen vitrinlerinin arkasında sadece çerçöp var. Artık bu Çin malı libleft profille İslamcılar da ilgilenmiyor. Doğru dürüst müşterileri de kalmadı anlayacağınız. Ortalığa saçtıkları her türden cinsî sapkınlık, gizli bir kinle besledikleri İslam düşmanlığı ve terör sevicilik de özgürlükçülük çuvalına sığmıyor. Dünyada insanlar bu zihniyet çoluk çocuklarına tebelleş olup da cibilliyetine, cinsiyetine elini sürmesin diye ne yapacağını şaşırdı. Neymiş, 10 yaşındaki çocuk kendi cinsiyetini seçecekmiş. Bir de toplumsal cinsiyet eşitliği; en sevdiğim.
Covid’di, savaşlardı, seçimlerdi, ekonomik krizdi derken dünya Bigtech sponsorluğunda liberal solun tahakkümünü kabullenecek ve mutlak zaferleri ciddi ciddi tescillenecek sanıyorlardı. Tasvip ettiğim için değil durum tespiti olarak söylüyorum, bizim ülkemizden dakika ve skor verecek olursak patronları tam kadro cezaevinde. Bir de üstüne son seçimlerde evi arabayı satıp her şeylerini bastıkları aday yine kaybetti. Yani anlayacağınız hem ayranları döküldü hem bütün yumurtaları aynı sepete koymuşlar.