Cemal Süreya ve şiirin dinamik dili


Cemal Süreya, bireysel duyguları evrensel bir dil aracılığıyla dile getirmiştir. Şiirlerinde toplumsal eleştirinin yanı sıra aşk, yalnızlık, ölüm gibi evrensel temalar da ön plana çıkar. Dilin olanaklarını zorlayarak, imgeleri katmanlı ve anlam yüklü bir şekilde kullanır. Bu noktada, Süreya’da dil ve anlam ilişkisi, okurun şiirle kurduğu bağı derinleştirir. Ayrıca, şiirlerinde estetik kaygılar kadar ahlaki ve politik sorulara da yer verir. Yalnızca estetik bir deneyim sunmakla kalmaz, aynı zamanda okurun düşünsel evrenini de genişletir.

Cemal Süreya’nın eleştirmen kimliği ise bir filolog veya akademik bir edebiyat eleştirmeni gibi değil, daha çok şair kimliği ve kişisel deneyimleriyle şekillenen, öznel ve izlenimci bir kimliktir. Süreya, şiire ve edebiyata sistematik bir teoriyle değil, kişisel bakış açısıyla yaklaşmayı tercih etmiştir. Kendisinin de sıkça vurguladığı gibi, “eleştiri değil, deneme yaz”mıştır. Bu, onun edebiyatı kuramsal bir bakış açısıyla değil, bireysel duyumsama ve estetik izlenimle ele aldığının göstergesidir. Şiire dair düşünceleri de şairin ruh haline dair izlenimler gibi sabit olmayan, sürekli değişen bir anlayışı yansıtmaktadır. Süreya’nın şiire yaklaşımı izlenimci ve öznel bir bakış açısı olarak değerlendirildiğinde, onun şiirlerini de daha derinlemesine anlamamız mümkün hale gelir. 

Folklor Şiire Düşman yazısı, Süreya’nın geleneğe karşı geliştirdiği fikrin temelini ortaya koyduğu önemli bir metindir. Süreya, geleneksel halk edebiyatı ve folklorun biçim ve içeriğine eleştiriler getirerek, şiirin modernleşmesini ve çağdaş bir dil üzerinden var olmasını savunmuştur. Bu bağlamda, onun şiirindeki yenilikçi ve özgün dil, bir bakıma geleneksel şiir anlayışı diyalektik karşıtlık ilişkisi içinde bir yaklaşımı ifade eder. Buna karşın, kendisinin gelenekten beslendiği, şiirindeki halk edebiyatı izlerinden de görülebilir.

Geleneğe karşı çıkışını, şiirin yaşaması gereken bir sanat dalı olarak tanımlayarak açıklar. Ona göre, şiir geçmişin izlerini değil, yaşadığı dönemin ruhunu ve canlı hayatını yansıtmalıdır. Yazılarında, şiirin dinamik bir dil olduğunu ve bu dilin geçmişle bağlarını belirli bir noktada kopararak yenilikçi bir şekilde var olması gerektiğini savunur. Geleneksel şiir biçimlerinin geçmişte güzel olduğu, ancak günümüzde şiirin artık eski formlarda var olamayacağı tezini ortaya atar. Şiir, Süreya için bir anlatım biçimi olmaktan öte, sürekli değişen ve evrilen bir canlılık taşır. Bu bakış açısıyla, şiir statik değil, süreklilik ve dönüşüm arayışıdır. Süreya geçmişin şiirine saygı duysa da bu, onu geçmişe bağlı kalmaya zorlamaz.

Sevginin Halleri ve Dize başlıklı yazıları, Cemal Süreya’nın Divan şiirine dair derin bir bilgiye sahip olduğunu ve bu geleneğin mazmunlarını iyi tanıdığını gösterir. Süreya, şiir eleştirilerini yalnızca dışarıdan bir bakış açısıyla değil, kendi şiirsel pratiğiyle iç içe geçmiş bir biçimde sunmuştur.

Süreya’nın Divan şairlerinin aşığın psikolojisine yeterince değinmediği yönündeki eleştirisine karşıt argüman oluşturmak mümkündür, hatta kolaydır. Örneğin, Divan şiirinde sevgilinin aşığı reddetmesi, ondan yüz çevirmesi gibi durumlarda aşığın yaşadığı çaresizlik ve üzüntü gibi duygular, psikolojik bir derinlikle anlatılır. Divan şairleri, mesela Fuzulî bu tür temaları genellikle bir psikososyal dinamik çerçevesinde işleyerek, aşkın yalnızca fiziksel bir arzu ya da mecaz anlamlar etrafında şekillenmediğini, aynı zamanda bireysel bir içsel çatışma ve duygusal ilişki dinamikleriyle de ilgili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakış açısıyla, Divan şiirinin duygusal ve psikolojik derinliği, şairin içsel dünyasını yansıtarak son derece canlı ve etkileyici bir biçimde sunulmuştur denebilir. Bir diğer modernist eleştirmen Hüseyin CöntürkDivan Şiiri Üzerine Denemeler adlı kitabında, Divan şiirinin psikolojik örgüsüne dair önemli çalışmalar yapmıştır. Cöntürk, Divan şairlerinin şiirlerinde aşk, ayrılık, ıstırap ve bağlılık gibi duygusal temaların yanı sıra, bu duyguların özneler arası ilişkilerle ilgili boyutlarını da inceledi. Ona göre, Divan şiirindeki bu ilişkisel öğeler, şairin içsel çatışmalarını ve duygu dünyasını anlamamızda bize önemli ipuçları sunar. Bu bağlamda, Cöntürk’ün yaptığı analizler, Divan şiirini sadece bir estetik deneyim olarak değil, aynı zamanda şairin ruh halini, içsel dünyasını yansıtan bir dil olarak görmemizi sağlamıştır.

Cemal Süreya ise aşkın büyük bir tutku olarak şiire akmasının ilk olarak Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’le başladığını belirtir. Ona göre, erotizmin şiire girmesi de yine bu iki şairle gerçekleşmiştir. Süreya, aşk ve erotizm temalarının şiirsel evrimine dair tespitlerinin yanı sıra, aşkın şiirimizdeki sosyal ve kültürel yansımalarını da ele alır. Örneğin, Hececilerin şiirlerinde sevgilinin, aristokrat ya da yarı aristokrat bir İstanbullu, bazen de köylü kızı olduğu görülür. Buna karşılık, Gaziantepli veya Erzurumlu bir sevgiliye yer verilmez. Süreya aşkta arkadaşlık, dostluk ve dayanışma öğesini şiire ilk katan şair olarak Nazım Hikmet’i gösterir. Onunla birlikte karı ile sevgili arasındaki sınırların bulanıklaşarak birleştiğini ifade eder. Gergefinin başında bekleyen bilge Ulysses’in karısı Penelope gibi.

Cemal Süreya, şiirde erotizmi, canlılığı ve gerçek hayata dair izleri görmek ister. Şiirinin temel öğelerinden biri, duyguların, aşkın ve insan ilişkilerinin doğallığıyla buluştuğu bir dil kurmaktır. Dize yazısında ise, Süreya, özellikle kendi akranı olan şairleri biçimsel açıdan eleştirir.

Süreya, Türk şiirinin modernleşmesinde önemli bir köşe taşıdır. Şiirlerinde hem dilin sınırlarını zorlayan bir özgünlük, hem de toplumsal ve bireysel temalar arasında derin bir bağ vardır. Şair kimliğiyle şiir yazarken, eleştirmen kimliğiyle de yalnızca estetik değil, düşünsel bir şiir anlayışını savunmuştur. İkinci Yeni’nin poetik evrenine dâhil olan Süreya, geleneği sorgular, bir yandan da onu kendi şiirinde yaşatan bir yaklaşım benimsedi. Şiirlerinde aşkı canlı ve estetik bir erotizmle, yalnızlık ve ölüm gibi evrensel temaları işlerken, toplumsal eleştiriyi de güçlü bir şekilde dile getirmiştir. Süreya’nın şiiri, dilin olanaklarıyla anlam dünyasını sürekli olarak genişleterek, çağdaş Türk şiirine dinamik ve yenilikçi bir soluk getirdi. Eleştirileri, onun şair kimliğini ve edebi anlayışını yansıtan derin izlenimler sundu. İmgeci şiirle dizeci şiir arasında kurduğu ilişkiler de Türk şiirinin biçimsel evrimini anlamamıza olanak tanımıştır. Garip akımından aldığı ilham ve Batı’daki sürrealist etkilerle zenginleşen şiir dili, onun şiirini soyut bir imge dünyasına taşımıştır ancak yine de halk şiirinden ve geleneğinden beslenen bir anlayışı terk etmemiştir. Sonuç olarak, Cemal Süreya’nın şiiri, sadece bir dil ve biçim yeniliği değil, aynı zamanda bir ideolojik ve estetik dönüşüm sürecinin de ürünüdür. Bu dönüşüm, onun hem bireysel hem de toplumsal bağlamda her dönemin şiirine katkı sağlayan özgün bir şair olarak hafızalarda yer etmesini sağlamıştır.

Kaynaklar

Cöntürk, H. (2012). Divan şiiri üstüne denemeler. İstanbul: Yapı Kredi.

Süreya, C. (1992). Folklor şiire düşman. İstanbul: Can.

Süreya, C. (2023). Şapkam dolu çiçekle. İstanbul: Can

Etiketler
Ayşegül Örün Cemal Süreya Folklor Şiire Düşman Şapkam Dolu Çiçekle Hüseyin Cöntürk şiirde erotizm erotik şiir şiirde gelenek İkinci Yeni şiirde modernizm modern Türk şiir