Çoğul Türklükler: Kutay Onaylı’nın şiirleri yahut fikirleri
İlk şiir kitabıma isim düşünürken seçeneklerden biri İbrahim Tenekeci sayesinde öne çıktı: Herkes İçin Türk Şiiri. İbrahim ağabey, Mehmet Emin’den bu yana şiir ve Türk kelimelerini içeren kitap ismi hatırlamadığını, ayrıca bu başlıkta popülist bir hava olduğunu söyleyince karar vermem kolaylaştı. Mehmet Emin’in Türkçe Şiirler’iyle ilişkilendirilmek değildi beni cezbeden. Birincisi “herkes” kelimesiyle ilgiliydim daha çok. Neo-epik şiirin çeşitlemesi diyebileceğimiz ve benim de bir parçası olma yolunda ilerlediğim popülist şiir fikrini imliyordu bu sözcük. İkincisi, “Türk şiiri” ibaresi tarihe ulanmak demekti benim için. Hem genel olarak tarihe hem de şiirin tarihine. Tarihsiz popülizm düşünülemezdi çünkü.
2014’te kafamda gezinen bu düşünceleri bana hatırlatan şey 1994 doğumlu Kutay Onaylı’nın ilk şiir kitabı türkolmak (2024, Metis). Davetkar bir isim olduğu açık. Okuyucuyu çekiyor. Türk olmanın anlamını manzaralar veya fikirler şeklinde sayıp döken şiirlerle karşılaşacağını düşünüyor insan. Manzaralar demişken, Nazım Hikmet’i anmamak olmaz. Memleketimden İnsan Manzaraları her açıdan Türklüğün manzaraları değil midir? Vagonlar dolusu insan hikayeleri. Kahramanlık, acizlik, sevgi, ihanet, yoksulluk… Kemal Tahir’in tabiriyle “bozgun” da diyebiliriz manzaraların odak noktasına. Fotoğrafçılıktaki kadar somut bir anlam taşır buradaki odak.
“türkolmak” ifadesi Nilay Özer’e de Nazım Hikmet’i hatırlatmış olacak ki Onaylı’yla söyleşisinde Kürt kimliğini “Memleketimden İnsan Manzaraları’nda mesela görmeyi arzu ettiği”ni söylüyor. Nazım Hikmet’in bu arzuyu karşılıksız bıraktığı herkesin malumu. Özer de bunun farkında. Onaylı ise şiirindeki çoğulluğa rağmen bu arzuyu kendisinin de tatmin edemeyişinden hayıflanarak suçu “zamanın ruhu”, “emperyal tahakküm kültürü” ve “millet-i hakime zihniyeti”nin sırtına yüklüyor. Etkilendiği Kürt şairler sorulsa cevap veremeyeceğini de ekleyerek hayıflanmanın dozunu iyiden iyiye artırıyor.
Kestirmeden söylenecek şey çoğulluğun sonunun olmadığı, kuşatılamayacağı. Esas itibariyle çoğul olan hayatın kendisidir çünkü. Yani gerçeklik bizatihi çoğuldur. Çoğul-luk fikri ise tek tip. Bir fikir olarak çoğulluğun patenti “emperyal tahakküm kültürü”nün elinde değil midir? Onaylı bu fikirle şiir yazıyor. Halbuki şiirin fikirle değil sözcüklerle yazıldığını sıkça hatırlamak gerekir. Sözcüklere kendini bıraktığı yerde (türkolmak / çocuklarımızla silmeleridir / burunlarını) şiire yaklaşırken, zihnine döndüğü yerde fikirler manzumesine varıyor. Manzume derken bir toplamdan bahsediyorum. Değilse mesela bazı sağcıların Mehmet Akif’i tahkir amacıyla kullandığı şekliyle manzume yazarlığını kast etmiyorum. Temel bir fikre hizmet eden malzemeler yığını da diyebilirdim aynı olguya.
Hakikaten de türkolmak’ın yapısı, manzaraların aksine malzemelerle açıklanabilir. Çoğulluk fikrinin malzemeleri, benim tercih ettiğim ifadeyle çoğul Türklükler saymakla bitmez kitapta: kuran okumak, hatt-ı şerif-i gülhane okumak, ellerdeki kan lekeleri, tek ayak üstünde beklemek, “ULAN KÜRT”, soluk borularına dillerimizi soktuğumuz kürtler, tek bir sesim olması fikrinden korkmak, inancını yitirmek, şanslı olanlarımız için bir uçağa binip gitmek, türk büyüklerinden agamemnon’u anımsamak, yunan mitolojisi maskesi takmak, aşk 101 gay osman, dönmek, şairin ağzını açtığında t. s. eliot, ezra pound ve Giresun garasarlı savvas mihailidis’in konuşması… Tüm bunlardan daha fazlasını, yani hep bir eksikliği ifade ediyor türkolmak. Malzeme listesi ne kadar uzarsa uzasın, hatta bizzat uzadığı için tanımı ele geçmez bir varoluş kipine dönüşüyor.
Bu yüzden bileşik yazılmıştır zaten. Türk olmaktan farklıdır. Bireyin mahiyetine, oluşumuna ilişkindir bir yönüyle. Tam da burada Onaylı’nın yazım tercihinin bana Ergin Günçe’den çok Doğan Ergun’u, yani Türk Bireyi Kuramına Giriş’i hatırlattığını vurgulamam gerekir. Onaylı içine doğduğu sınıftan ve bungun akademiden kaçarak, hadi uzaklaşarak diyelim, şiirde Türk bireyini, yani kendisini arıyor. Hayali Cemaatler’i karşısına alıyor ve Ergun’un peşine düştüğü “Türk bireyi mümkün mü?” sorusunu kişisel bir düzlemde formüle ediyor. Yine de sınıfsal ve akademik malzemelerle yapıyor bunu. Çoğulluk deneyimin yansıması olmaktan çok malzemeyi derleyip toparlayan, çatı kuran fikir olarak iş görüyor. Deneyimin yakın nesnesi diyebileceğim yaşantılar yok yani Onaylı’nın metninde. Uzak nesne olarak tarihten söz edilebilir belki, ufalanmış tarihten. Kültürel ya da entelektüel, ama her halükârda kendine gömülü bir zihnin ürünü türkolmak. Sosyal bilimle şiir arasında kıvranan kimlik terennümleri. Yer yer varoluşçu. Metnin yüzünü düşünceden şiire döndüğü yerler de daha çok bu kısımlar. Geri kalanı için yeni faşist şiirin yaptığını tersten yapan şiirler demek mümkün galiba.