Kendini arayan adam


İnsanlar, konuşanlar ve susanlar diye ikiye ayrılır. Ben suskunlardanım. Benim dışımdakiler habire konuşurlar. Dilsizler ve bebekler ise, Allah’ın ağızlarına vurduğu mühür dolayısıyla konuşmazlar. Oysa ben, kendi ağzımı kendi elimle mühürledim. Ben susmanın tadını anladığım halde, konuşanlar konuşmanın acılığını anlayamadılar. Bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum.

Yukarıdaki pasaj Mihail Nuayme’nin Kendini Arayan Adam romanından. Kendini Arayan Adam, kitaba alt başlığını da veren Arkaş’ın günlüklerinden oluşuyor. Arkaş, bir kahvehanede çalışan ve susmayı seçen bir adam. Nereli, ailesi kim, neler yaşadı bilen yok. Kendisi dahi bilmiyor. O arayan ama aslında neyi aradığını da tam olarak bilmeyen biri. Hakikatte de öyle değil midir? Arayan, neyi aradığında tam manasıyla ancak bulduğunda bilebilir. Künhüne ermek, menzil ile cem olduktan sonra ancak mümkündür.

Cem olana kadar ise hiçbir şey berrak değildir. Her şey sisli bir bulutun arkasındadır, sanki kişinin sisi dağıtıp da görüntüyü netleştirmesi gerekiyordur. Görüntü netleşmediği sürece de hiçbir düşünce için mutlak doğru denemez. Doğru aranmaktadır. Yollardan geçilmekte, bazen düşülmektedir. Her bilgi sadece sorgulanmak için yerinde duruyor ve bir sorgulayıcı bekliyordur sanki.

Bu nedenle Arkaş için kutsal yoktur. Allah inancı vardır ama inancının içeriği müphemdir. Vatan, kutsal bir mefhum değildir. Arkaş’ın vatan algısı aslında doğru bir algı değildir fakat Arkaş arayışta olduğu için mazurdur.

Kendi geçmişine dair bile hiçbir şeyi net olmayan bir adamın herhangi bir düşüncede net bir tutumda olması zaten enteresan olacaktır.

Arkaş’ın hayatında mutsuz hissettiği tek ân hatırladığı an olmuştur. Bir ânda sis dağılır, perdeler çekilir ve unutulmuş her hatıra gün yüzüne çıkar, meçhul her durum aşikâr olur. Bilmek, sızı verir. Arkaş adının dahi Arkaş olmadığını hatırlar. Ve Arkaş, gerçek adı ile ölür.

Roman bize iki Arkaş sunar aslında. İlk Arkaş, tüm halatlardan kurtulmuştur. Hiçbir bağı, aidiyeti yoktur. Suskundur. Hırsı ve arzusu da yoktur o nedenle. Ve o Arkaş özgürdür. İkinci Arkaş ise hatırlamıştır. Hatırlayınca vicdanı ve kalbi yükü tekrar yüklenmiş, tutsağı olduğu halatlar ona belli sorumluluklar yüklemiştir.

Hatırlamak, Arkaş’tan hürriyetini almıştır.

Hürriyet, zihnin berraklığına bağlıdır. Zihnin berraklığı ise kişinin benliğinden kurtulmasına. Benlikten kurtulmak için insan, benliğini ben yapan ne kadar bağ varsa soyutlanmalıdır. Soyutlanmalı ve çıplak kalmalıdır. Çıplak kaldığında zihni için engel de kalmayacaktır aynı zamanda. Çıplak kaldığında hürriyet olacaktır.

Arkaş’ın giyindiğinde hürriyetini kaybetmesi ve bir anda kendini bağlı bulduğu zincirlerin öyküsü: Kendini Arayan Adam. Aslında hepimizin öyküsü.

Etiketler
Kendini Arayan Adam Mihail Nuayme Yasin Taçar Ketebe Arap edebiyatı Lübnan edebiyatı Arapça roman Hüseyin Yazıcı مذكرات الأرقش