İbrahim Kiras niçin ve nasıl zırvalıyor?
Bayram değil seyran değil, İbrahim Kiras, Kemal Tahir’e geçirmiş. Kaleminin çapına bakmadan, roman teorisinden zerre kadar anlamadığını umursamadan, ama Davutoğlu projesi sayesinde çok şey kazanacağını umarken apışıp kalmış tipik Karar gazetecisi hırçınlığıyla. Eceli gelen keçi çobanın çevgenine sürtünürmüş. Kiras’ın bir yazar olarak eceli bundan bilmem kaç onyıl önce şiiri bıraktığında gelmişti zaten; ama madem Kemal Tahir’in romancılığını diline dolayarak ilgi bekliyor, hak ettiği ilgiyi gösterelim sabık şairimize. Gel buraya İbrahim.
Şöyle bir toparlayacak olursak, eleştirinin sinequanonu yani ispat sunmadan şunları ileri sürüyor Karar gazetesi yazarı: Kemal Tahir kötü romancı. Nedenmiş o? Çünkü Türkiye’nin Proust’u olmak istememiş, Ahmet Mithat olayım demiş. Hoppala yavrum yaz geldi, bahçeye kiraz geldi. Proust konusuna döneceğim. Şimdi Karar’ın sabık şairinin diğer zırvalarına göz atalım.
İbrahim Kiras diyor ki, işte efendim Kemal Tahir hikaye kurgusuna boşvermiş. Karakterlerin dünyasında derinleşmemiş. Kendi görüşlerini karakterlere söyletmiş.
Böyle bir cehaletle uğraşmak gerçekten zor. Kemal Tahir’i yüzeysel olarak bile okuyan biri, karakterlerin belli bir konuda farklı görüşler ileri sürdüklerini görür. Dahası, aynı olaya bir memurun, zabitin, tüccarın, rençperin yaklaşımları da birbirinden farklıdır. Buna roman teorisinde heteroglossia deniyor. Mihail Bahtin’in kavramlaştırdığı heteroglossia, aynı dil içinde birden çok bakış açısının birarada var olması anlamına geliyor. Mesela, hani İbrahim Kiras Yorgun Savaşçı’yı okuduğunu iddia ediyor ya, romanın daha ilk sayfalarında aynı olayı, İttihatçı kaçağın sokakta vurulması olayını Cemil, Neriman, Enver ve Hacı Bakkal’ın nasıl da birbirinden tamamen farklı ve karakterlerin durumlarıyla tutarlı biçimde yorumladıklarını görmemek için kör olmak yetmez, bilinçli körlük, namı diğer hınç gerekir.
Biraz daha genişletip soralım: Yorgun Savaşçı’da Kemal Tahir, görüşlerini kime söyletiyor? Cemil’e mi? Teğmen Faruk’a mı, Arap Maksut’a mı, Doktor Münir’e mi… Romanın sayfaları ilerledikçe yorum yapan, bir dünya görüşü ortaya koyan, olayları belli bir perspektifle dile getiren karakter sayısı o kadar artıyor ki, hesabını tutmak bile akademik çalışmayı gerektiriyor. Zaten Kemal Tahir’in esprisi bu. Bir dönemi, uzun bir dönemi yazdığı için, köyden kente, gazetecisinden istihbaratçısına, zengininden yoksuluna, memurundan eşkıyasına ilgili herkesi kendi dünya görüşü içinde romana koyması gerekiyor. Kemal Tahir romanları bu anlamda tam curcuna, yahut Bahtin’in tabiriyle “karnavalesk.” Tabii, Kemal Tahir’i mabadımızdan uydurmadan, roman teorisini kullanarak eleştireceksek.
Zaten Türkiye’de yapılmayan da budur, Kemal Tahir’i sahici bir roman teorisi yaklaşımıyla eleştirmek. Onun yerine Fethi Naci vb.lerinin zırvalarını okumaya mecbur olduk. Şimdi de Fethi Naci ölmüş, yerine sabık Karar gazetesi şairi İbrahim Kiras’ı bırakmış. Zırva devam etmeli çünkü. Kendine güvensizlik, aşağılık kompleksi, yabancı hayranlığı bırakılamaz. Davutoğlu Ahmet Hoca peh peh peh!
Ara soru: Neden bilmedikleri konularda, mesela roman eleştirisinde zırvalıyorlar? Kompleksten. Proust’a geleceğiz. Lafı çok dolaştırmaya gerek var mı bilmiyorum, sen ne anlarsın lan Proust’tan, Flaubert’den? Anlamak büyük hazine. Kompleksli olmayacaksın, bir metni okuduğunda bağlamına biraz dikkat edeceksin; yazan kim, niye yazıyor, kimin için yazıyor, ondan önceki yazarların konumu ne? Proust’un yarım sayfasını okuyan, biyografisine iki cümle bakan biri mesela, hemen görecektir ki Kemal Tahir’le yan yana gelecek biri değildi Proust. Hasta, okuryazar, burjuva çevrenin dışına çıkmamış, Decadence ve fin de siècle dedikleri içe kapalı bunalım edebiyatının tema ve motiflerini edinmiş, Flaubert, Baudelaire ve Mallarmé’nin çocuğu, Mann, Joyce ve Gide’in çağdaşı olan bu adamcağız neden ve nasıl Türkiye için olayların muazzam bir hızla aktığı, memleketin yerle bir olurken yeniden inşa gayretlerinin sergilendiği 1918-1945 dönemini anlatan Kemal Tahir’e örneklik etsin? Saçmasapan bir beklenti. Daha da kötüsü, kişilik bölünmesi, şizofreni.
Ha şunu söyleyeyim. Davutoğlu kulübünün bu muhteris yazarı, sabık şair İbrahim Kiras şiiri 80 kuşağının ağrılı sızılı, korkak, içe kapanık, beceriksiz, okunmazlık abidesi şiirinden almış ve devamın getiremeyip bırakmış bir tip. Proust’yen bir yerde kala kalmış yani. 80 kuşağına ayrı bir yerde geliriz, ama işin özü, çakma burjuva şiiri yazdıkları ve o döneme ait şiirin artık okunmaz olduğu, yazanların da zaten bıraktığıdır.
Mesele bununla da kalmıyor. Okuduğunu da anlamıyor İbrahim Kiras. Kemal Tahir güya İttihatçıları günah keçisi yapmış. Oha! Bir şey hakikate bu kadar ters olur ancak. Kemalizmin tüm suçları İttihatçılara yıktığı bir dönemde Kemal Tahir çıkıp o kadroyu kendi çok sesliliği içinde konuşturmuş adam. Muhteris Davutoğlu yaranının en çirkin lafı da Kemal Tahir’in babasının saray marangozluğuna ilişkin. Güya bu nedenle İttihatçılara düşmanmış Kemal Tahir. İyi niyetine inanmak için neden yok Kiras’ın, ama zekasından da ciddi ciddi kuşku duydum. O kadar da kötü şair değildin ya sen. Nasıl yazılanın tam tersini anlayabiliyorsun?
Yazısının sonunda dilinin altındaki baklayı çıkarıyor sabık şair. Diyor ki Kemal Tahir’in Kara Kemal’e söylettiği, emperyalistler bizi parçaladı ifadesi gülünçtür. Niye çünkü öyle olmamış meğer. Nasıl olmuş? Davutoğlu Ahmet Hoca peh peh peh.
Mizahi tarz çok harcım değil. Okuyucu kusuruma bakmasın. Zırva tevil götürmüyormuş hakikaten. Ben şimdi Kemal Tahir romancılığına yönelik eleştirileri analiz edebilirim de, emperyalistlerin son gözdesi 6’lı Masa nal toplayınca avara kasnağa dönen Davutoğlu fanatiği, gazeteci müsveddesi, başlamadan bırakmış şair İbrahim Kiras’ın en hafif ifadeyle apır sapır lafları nasıl tiye alayım bilemedim. Belki de bu işi daha iyi yapacak, dalgasını geçerken okuyucuya meselenin kritik noktalarını da gösterecek biri yazmalıydı. Eren Safi mesela.
Her neyse, olan olmuş artık. İbrahim Kiras’a da iki çift lafım var: Siyaseten batırdınız, edebiyata falan bulaşmanın nedeni o belli ki. Ama alırsın ağzının payını. 1991’de değiliz, Fethi Naci’nin hikmeti kendinden menkul zırvalarıyla idare edemezsin. Ezerler canım seni.