France, mon amour! Irzına geçilenlerin isyanı


Zihnimde 2005 senesinden kalan bir resim var ki, unutmam imkansız. O sene Fransa’da iki Afrikalı gencin polisten kaçarken elektrik akımına kapılarak ölmesinin ardından büyük bir göçmen isyanı yaşanmıştı. Ortalık, tıpkı bugün olduğu gibi yine yangın yeriydi. Ve kalabalığın arasında 18-19 yaşlarında Cezayirli bir çocuk da vardı. Sol elinde tuttuğu meşaleyi havaya kaldırmış haykırıyordu:

“Yakıyoruz çünkü sesimizi duyuracak tek şey bu. Bunu yapmalıyız ve ailelerimiz bize hak vermeli. Onlar hiçbir şey yapmadan, sessizce acı çektiler. Seçeneğimiz yok, çamura batıyoruz. Ve Fransa tepemizde dikiliyor.”

Başka bir göçmen çocuğun hikayesini okumuştum daha sonra. Beş çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğu olarak Toulouse’da dünyaya gelmiş. İlk kez evden kaçtığında 14 yaşındaymış ve 23 yaşına kadar yedi tane suç olayına karışmış. Belediye otobüsüne taş atmak, ehliyetsiz araç kullanmak, küfürlü konuşmak gibi basit şeyler. Ancak yine de aylarca hapiste kalmış. Çıktıktan sonra motorlara olan büyük tutkusu nedeniyle bir motosiklet tamircisinde çalışmaya başlamış. Ancak bu kez de Fransız bir kadının çantasını çaldığı iddiasıyla tekrar hapse girmiş ve 18 ay daha cezaevinde yatmış. Oysa kimsenin çantasını falan çalmadığını söylüyordu. O da elinde bir meşaleyle sokaklardaydı.

Alain Badiou’nun bir sözü var, altını çizmiştim hatta okurken. Diyor ki:

“Uşak ruhlu aydınlar, az çok esmer olan tüm gençlerde, değerlerimize düşman İslamcı bir ayak takımı görerek, baskının yardımına uçarak konuşuyorlar.”

Fransa, değerlerine düşman olarak gördüğü milyonlarca insanın ırzına geçti şimdiye kadar. Bu duyguyla baş etmeye çalışmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Bugün Fransa’da meydanlara inen o çocukların hepsi aynı ırzına geçilmişlik duygusuyla mücadele etmeye çalışıyor çünkü. Belki anneleri başörtülü olduğu için tuhaf bakışlarla karşılaştı, belki babaları dindarlığından dolayı hedef gösterildi, belki de kız kardeşlerine laf atıldı. Annelerinin, babalarının, kardeşlerinin haysiyetleri kırıldı gözlerinin önünde. Belki de Charlie Hebdo karikatür olayında olduğu gibi düşünce özgürlüğü üzerine riyakarca nasihatlere maruz kaldılar. Peygamberlerine sövülmüştü oysa. Buna rağmen susturulmak, duygularından arındırılmak ve uysallaştırılmak istenerek defalarca tecavüze uğradılar şimdiye kadar. Hem ait oldukları topraklarda, hem de sonradan geldikleri Fransa’da sayısız kere kirletildiler 500 seneden beri. Sokakta yürürken, evde otururken, okulda ders dinlerken, fabrikada çalışırken…

Frantz Fanon Yeryüzünün Lanetlileri’nde şöyle söylüyordu:

“Aşağılık duygusu mu hayır var olmama duygusu. Günah zencidir, masumiyetin beyaz olduğu gibi. Ellerinde tabancalarla bir araya gelmiş bunca beyaz haksız olamaz. Ben suçluyum ama suçum ne bilmiyorum.”

Ellerinde tabancalarla bir araya gelmiş bunca beyaz, gözlerini bağlanarak, ayaklarına zincir vurularak, ağızlarını kapatarak… Bazen Paris’te, bazen Lyon’da, bazen de Marsilya’da üst üste iğfal etti hepsini. Bazen kaçarken elektrik akımına kapılıp öldüler, bazen 300 kurşun deldi bedenlerini, bazen idam edildiler, bazen de denizlerde boğuldular. Fransa yüzyıllar boyunca sadece fiziken yok etmekle kalmadı; kimliklerini, kültürlerini, inançlarını kirletmek için her şeyi yaptı bu insanlara. Onlar yaşlılarını, kadınlarını, adamlarını, gençlerini, hatta çocuklarını bile kurban verdiler…

Cezayirli, Faslı, Nijeryalı, Somalili gençler ve diğerleri… Soylu öfkeleriyle tekrar geçiyorlar gözlerimizin önünden bugün. Ellerindeki meşaleler, haysiyetlerine sahip çıkma ve içlerindeki o korkunç duygunun üstesinden gelme çabasından başka bir şey değil aslında. Kirletilmişlik duygusu. Tecavüze uğrayan kurban, bu suçun failinin yüzüne bakmaya nasıl devam edebilir? Bu duyguyla yaşamaya çalışmak nasıldır, düşünebiliyor musunuz?

Irzına geçilenlerin isyanını izliyoruz o nedenle bugün. Öfkelerine ve yaralarını sarma çabalarına şahitlik ediyoruz. Büyük bir haysiyet kavgası yaşanıyor gözlerimizin önünde. Defalarca kirletilmesine rağmen en saf, en temiz haliyle karşımızda duran “insanı” izliyoruz biz o sokaklarda aslında. Dilinden insan sözcüğünü düşürmeyen Fransız medeniyetinin kapılarını yumruklayan gerçek insanları izliyoruz. Etiyle kemiğiyle insan olmak böyle bir şey çünkü aslında.

Etiketler
France mon amour Peren Bir Saygılı Mut Franz Fanon Yeryüzünün Lanetlileri Justice pour Nahel banliyö Fransa Paris Lyon Toulouse Marsilya