İmamoğlu'na açık mektup


Naber abi n’aptın? Nasıl gidiyor? Günler nasıl geçiyor? Şimdi cezaevleri de daha şeffaf gerçi, sordum ama nasıl gidiyor diye, takip ediyoruz x’ten gönderilerini, çok hapis gibi değilsin. Fikirlere kelepçe vurulamaz elbette. Sayılı gün çabuk geçer derler, her şey güzel olacak, takma kafana.

Başta biraz acaba dedim şaşırtır mı bu adam bizi, desteklemedim ama köstek de olmadım pek, birkaç video var yine. Canın sıkılır, aç izle onları. Belediye başkanı eskilerini ziyaret ettin ya hani seçim öncesi, seçim sonrası en azından üç beş vatandaşı, gerçek üç beş vatandaşı ziyaret etseydin, İstanbul’un gerçek sorunlarını gösterirdiler sana.

Yollar kapandığında kardan, yabancı dostlarınla balık yemeye gittin mesela, bunun hesabını belki yargı sormaz ama halk yargılar böyle şeyleri. Bahanen n’olursa olsun neticede lekelenirsin.

Malum tepki oylarıyla kazandın, sen de çok beklemiyordun sanki bu kadar oy alacağını. İkinciye nasıl kazandım o zaman diyebilirsin, ikinci bir şans verdiler sana. Tek adamı tek adamla sökeceğinizi umdunuz belki, çivi çiviyi söker hesabı. Saçma değil mi ama tek adama tepki göstermek için karşısına tek adamla çıkmak. Sen ne düşünüyorsun? Bana sorarsan tepki oyuyla gelen tepki oyuyla gider.

Gerçek sorunları kenara bırakıp kozmetiğiyle oyalandın. Toplu ulaşım yerine taksilerle uğraşmak gibi, otobüs, metroların balık istifliği yerine otobüs duraklarını elden geçirmek gibi. Duraklar güzel oldu tabii ama dedim ya kozmetik. Makyaj yaptınız yani bol bol. Makyaj gitti gerçek çıktı ortaya.

Başından beri cumhurbaşkanlığı rüzgarına kapılmıştın, hizmetin olduysa da cumhurbaşkanlığı hedefin uğruna olmuştur. Sonu böyle olmasa ben uğraşacaktım seninle. Pusuda bekliyordum. Hakikaten. Assolistler en son çıkar derler ya, o hesap.

Halka gerçekten hizmeti olanları unutmaz bu halk. Kadir Topbaş’ı bir ben anıyorum mesela sövgüyle, ikinci birini göremezsin. Ömer Halisdemir öyle mi ama? Araçların arka camlarını süslüyor bak. Böyle binlercesini görürsün. Sen de anılacaksın belki, sövgülerle.

Kahraman olmak istersen kendini yak mesela, gerçekleri anlat, o zaman işte gerçek bir kahraman olursun. Öyle ya da böyle yanacaksın göründüğü kadarıyla, beni yak kendini yak her şeyi yak, bir kıvılcım yeter hazırım bak. Kıvılcım olsan a! Türkiye belediyeciliğini iyileştirmek için yanmayı tercih ederdim ben olsam. İtirafım var bu yalan dolana de, halka hizmette dalavere malavere olmaz de şaşırt hepimizi, bu sefer şaşırt ama, anlat bütün gerçekleri. Sen yanmasan ben yanmasam biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.

Belediye başkanlarının isimlerini kaldıralım mesela bütün Türkiye’de, isimleri yazmasın hiçbir yerde. Milyonlarca para çarçur ediliyor buralarda. Belediye başkanlarıyla beraber bakanlar, milletvekilleri vesaire, aynı şekilde kaldırılsın isimleri. Tanıtım manıtım, broşür mroşür işleri, reklam panoları, pankartlar şunlar bunlar tümden kaldırılsın. Ekonomi kötüyse gerçek tasarruflara gidelim. Hayatta en hakiki mürşit, en hakiki muhalif gerçektir.

Muhtar dedem bir adamı tanımak için üç şeye dikkat et derdi: Alışveriş, yolculuk, komşuluk. Diğerlerini geçelim, yolculuk olsun tek kuralımız, yolculuk yap halkla. Karşılıklı tanıyalım birbirimizi. Sen halkı tanımıyorsun, halk seni. Bu halk adamı rezil de eder vezir de. Makam arabalarını toptan kaldır sat, (Sen derken kızım sana söylüyorum gelinim sen anla gibi düşün.) bin otobüse, dolmuşa, metroya. Dünyanın tasarrufu. Uçarız alimallah.

Tayyip’in taktiğiyle gidiyordun ama Tayyip’in belediyede çalıştığı gibi çalışmadın. Kabul et abi, gerçek bu. Refah belediyeciliği gibi refah belediyecilik en çok bize yaraşır. Hizmete susamış İstanbul’da çok da durmadın zaten. Yürüyen merdivenleri yürütemedin ama başka bir sürü şeyi yürütmüşsün.

Altı senenin iki senesi zaten pandemiyle geçti, kalanın yarısını öyle böyle orayı burayı gezmekle geçirdin, geriye kalan da temel atmama, ona buna sataşma vesaire vesaire. Havuz problemi bile daha kolay. Sen inşaatçı adamsın temel atmadan bina dikilir mi?

Ahha, bak ne geldi aklıma. Sekiz dokuz yaşındayım daha, sene doksan altı mı yedi mi ne, belediye kandil simidi dağıtıyor. Şeffaf poşet içinde beş susamlı beş susamsız simit, ağzı boğulup telle bağlanmış poşetin. Battal boy beyaz bir torba verdiler bize de, yardım edin dağıtın bunu diye. Girdik bir binaya, tek tek zillere basıp veriyoruz birer tane, kandiliniz mübarek olsun. O binadan çıkıp diğerine geçerken bizden bir iki yaş büyük birileri el koydu elimizdeki torbaya, abi yapmayın etmeyin, bize emanet bunlar, dinlemediler. O gün bugündür halka gidecek hizmete, emeğe, yemeğe el koyana, engel olana, ağırdan alana bilenmişim. Topunuzu keserim bak, gidin başka yerde oynayın. (Kızım sana söylüyorum…)

Laf lafı açıyor, on yıl olmuştur, arka camında VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR yazan bir arabayı kamerayla çekmiştim, birkaç sene sonra tekrar karşılaştım aynı arabayla, sahibi de vardı bu sefer. Denizden çıkmışız, yol üstünde çeşme başında tuzlarımızı döküyoruz üstümüzden. Arkadaş arkadaşa hortumu tutmayınca o arabanın sahibi ben tutarım deyip tuttu hortumu, teşekkür faslında HALKA HİZMET HAKK’A HİZMETTİR diye yanıtladı. Halk hizmet bekliyor, bekler. Hizmet edeni destekler, hizmet etmeyeni kötekler. Hortumlayanı topun ağzına koyar, topa tutar hatta. Türkiye’nin beşte biri demek İstanbul. Öyle kolay olmayacak tabii İstanbul’a, Türkiye’ye, dünyaya hizmet.

Devlet biziz abi, sen ben, o, biz, siz, onlar. Dersimiz Türkçe değil, hakikaten, sen elini taşın altına koyacaksın, ben koyacağım, o koyacak, devrim işte böyle devrim olur. Ben üzülüyorum, geriliyorum böyle, bir devlet kurumu hizmet etmeyince vatandaşa, yokuşa sürünce işi, bürokrasi uygulayınca görevli.

Her geceyi Kadir her geleni Hızır bil lafı boşa söylenmiş değil, hizmet dediğin, en darda kalandan başlar, öyle göstermelik değil, tabir caizse desinlere g.tünü yırtmak için değil. Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. Bak önceki cümleyi düşün biraz.

Etiketler
Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi yolsuzluk Medya AŞ