İsmet Özel mi, Recep Tayyip Erdoğan mı?
İsmet Özel yaşayan en büyük Türk şairi. Merhum ve müteveffa şairler arasında da hatırı sayılır bir yeri var. Aynı zamanda ister İslamcılık ister Çağdaş Türk düşüncesi olsun, İsmet Özel’e geniş bir yer ayrılmadan tasvir edilemeyecek yapılar. Recep Tayyip Erdoğan ise Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanları arasında önem bakımından Mustafa Kemal’den sonra ilk akla gelmesi gereken isim. İslamcı okuryazarların, özellikle İstiklal Marşı Derneğinin kurulmasıyla oluşan “İsmetçi” hizbin kabir azabına dönüşmüş bir meselesi gibi görünüyor başlıktaki soru. İsmet Özel’i anlamanın birinci şartının Erdoğan’a küfretmek, Erdoğan’ı desteklemenin öncelikli şartının ise İsmet Özel’in ismini ağza almamak olduğunu düşündürüyor bu hizbin yaklaşımı.
Niçin böyle? Düşünür ve şairlerin siyasetle kurduğu ilişki meselenin bir yönü. Mehmet Akif’in İttihatçılarla ilişkisinin mahiyeti, Orhan Veli’nin çağdaşlarının aksine Atatürk şiiri yazmamış bir şair olması, Necip Fazıl’ın İnönü, Menderes, Erbakan ve Türkeş hakkında yazdığı sayısız yazı, Turgut Uyar’ın 27 Mayıs meftunluğu, Sezai Karakoç’un Cevdet Sunay hakkındaki cümleleri ve bizzat parti kurmaya varan düşünce serüveni, Mavera çevresinin Anavatan Partisi ilgisi gibi hususlar bu noktada ilk elden akla gelebilecek örnekler. İsmet Özel’in de ANAP’a oy verdiğini biliyoruz. ANAP’ı desteklemedi İsmet Özel ama oy verdi. Refah Partisi’ni destekledi ama oy verdi mi bilmiyoruz. Çok da önemli değil. “İktidar Refah’a gelecek mi?” başlığıyla son derece zihin açıcı bir yazı yazdı İsmet Özel. Karamsarlığının gölgesini gündelik politikanın üzerine düşürmeyi amaçladı. Böylece gündelik siyasetin yine gündelik olma vasfından kurtulamayan iyimserlik ve kötümserliğini aşmayı, bir başka siyasi aklı teklif etti. Tehdit değil teklif derken, bir siperden söz ederken, yazılarının önemli bir bölümünü mektup olarak kurgularken, okuyucuyla baş başa vermeyi bir an gözden uzak tutmadı. Alıcısı belirsiz, niteliği hakkında yorum yapılamayacak amorf bir kitleye yazmadı yazılarını. Öyle olsaydı mektup demezdi yazdıklarına.
Cuma Mektupları, Cabiri’den ilhamla söylersem, Türk siyaset aklını ortaya koyan metinler olarak okunabilir. Cabiri’de olduğu gibi bir soyutlama yoğunluğunu kast etmiyorum elbette. Günceli şahdamarından yakalayan, böylece onu aşan yazılardan oluşuyor Cuma Mektupları. İsmet Özel’in cari siyasetle kurduğu ilişki pek çok farklı metinden yakalanabilir ama cari siyasetle ilişkisi yanında inşa ettiği siyasetin en net görüleceği metin Cuma Mektupları’dır. Cuma Mektupları’nın yetiştirdiği bir kuşaktan söz etmek bile mümkün. Bugün Ak Parti saflarında yer alan ellili yaşlarındaki çoğu isim bu kuşağa mensup. İsmet Özel okumuş insanlar yönetiyor şu an Türkiye’yi.
Yönetiyor da ne oluyor, diyecek İMDER mensubu okur. Ak Parti iktidarını savunmak değil benim derdim. Zaten bir Ak Parti iktidarından değil, Ak Parti iktidarlarından bahsetmek gerekir. Bu iktidarlar boyunca yaşananları birkaç cümleyle özetleyemeyiz. Ülkenin neredeyse çeyrek asrına yayılan bir iktidar yelpazesinde aradığımız her şeyi bulmak mümkün çünkü. İktidarı eleştirmek ya da göklere çıkarmak için fazlasıyla malzeme var bahsettiğimiz 21 yılda. Ne var ki işine geleni görmek gerçekçi bir Türk okuryazarına yakışmaz. Ak Parti de değişmiştir. Lineer bakış, değişimin mutlaka iyiye doğru olduğunda ısrarcıdır. Halbuki değişim; kazanım, taviz, güç gösterisi, inkâr, kabul, uzlaşı, çatışma, tasarruf, israf, ittifak, ihtilaf gibi farklı durumları içererek gerçekleşmiştir.
Her büyük düşünürün bir idealist bir de gerçekçi yönü vardır. İdealizm ve gerçekçilik çelişkisi kurucu fikrin ışıldadığı momentumu ifade eder. İsmet Özel’de de bu çelişki (bir diğer tabirle diyalektik) her yönüyle kendini hissettirir. Ne var ki İMDER sonrası İsmetçilik, Özel’i tek boyutlu ele almaya meyillidir. Bugün İsmet Özel’in isminin geçtiği herhangi bir mahfilde, büyük şairin idealizminin öne çıkarıldığına, bunun yanında gerçekçiliğinin görmezden gelindiğine şahit olursunuz. Ülkede envai çeşit olay yaşanmaktadır ama İsmetçi hizbe göre o işler çoktan ayarlanmıştır. Yirmi sene boyunca ülkede yaşananların anlaşılmaya değer hiçbir tarafı yoktur. Mesele çoktan anlaşılmıştır. Türkiye’yi haritadan silmek isteyenlerin hesabı tıkır tıkır işlemektedir.
Tıkır tıkır işlemese de Türkiye haritasını genişletmek isteyenlerin de bir hesabı var. Ak Parti’nin gönlünde böyle bir aslan yatıyor mu? Türk ordusunun 1950’li yılların ortalarında Suriye’ye girmeye karar verdiğini, bu harekatın ABD tarafından engellendiğini hatırlarsak (öğrenirsek mi demeli?) aklı başında her Türk hükümetinin Misak-ı Milli davasıyla bir şekilde ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Milliyetçi ve İslamcı siyasetlerin ortak paydasıdır bu hedef. Batıcılık bile bu hedefe giden yolda bükemediği eli öpme şeklinde tezahür etmiştir modernleşme tarihimizde. Bugünkü Batıcılığın ve binbir çeşit alt kolunun böyle bir hedefle uzaktan yakında alakalı olmadığı apaçık ortada. Milliyetçilik ise, Sezai Karakoç’un tabiriyle “kitlenin öz düşüncesi” olan İslamcılığa yakınlaştığı ölçüde siyasette belirleyici olabiliyor.
Cumhur İttifakı yani milliyetçi-İslamcı cephe, Türkiye’nin büyümesine hizmet edecek bir siyasi tahayyülü yeniden devreye sokmuştur. Kitlenin İslamcılığı, literal anlamda İslamcılık değil, burada sözünü ettiğimiz tahayyülün kaynağı olmak anlamında İslamcılıktır. Türk siyaseti, Ak Parti’nin yamalı bohçaya benzeyen liberal-muhafazakâr dönemlerinin ardından tümel kavramların ve külli çözümlerin Cumhur İttifakı tarafında kaldığı bir döneme girmiştir. Garip olanı ise düşüncenin siyaseti geriden takip etmesi. Siyasete yön tayin etmesi gereken düşünce, siyasetin ortaya koyduğu mesele ve çözümleri yorumlamak dışında işleve sahip değil.
Siyaseti yorumlamak ve siyasete kulağını tıkamak. Bugün entelektüel faaliyet bu ikisi arasına sıkışmış vaziyette. İsmet Özel mi, Recep Tayyip Erdoğan mı sorusu da bununla ilgili. Recep Tayyip Erdoğan diye cevap verenler, önlerine konulmuş siyaseti, yani gerçekliğin sathi bir tasvirini yorumlamakla ömür tüketiyor. İsmet Özel diye cevap verenler ise, siyasete (hatta gerçeğe) kulağını tıkamış bir idealizmle siyaset dışı bir alana savruluyor. “Ben sizden beriyim” tavrı, bir yerden sonra “ben gerçeklikten beriyim”e evriliyor.
Aslolan, siyaseti içererek aşan bir düşünce inşasıdır. Politik gerçekliğin ideal olanla kesiştiği anlar, böyle bir düşüncenin hem sonucu hem de var olanla yetinmeme anlamında başlangıç noktasıdır. İsmet Özel’in şiirde deneysellik, düşüncede mutlak idealizme varan yolculuğu, İsmet Özel düşüncesinin özeti değildir. Herhangi bir parti ya da siyasetçi karşısında takındığı tavır, şairin işgal ettiği yeri tespitte ilk sıraya yazılamaz. Değil İsmet Özel, herhangi bir birinci sınıf Türk şairi bile, herhangi bir cumhurbaşkanıyla kıyaslanamaz. Yeni tip İsmetçilerin gerçekçilikten kaytarmaya idealizm görüntüsü vermelerine bakmayalım. İsmet Özel şairimiz, Recep Tayyip Erdoğan 13. Cumhurbaşkanımız. Misak-ı Milli ise her günkü duamız.