Yol yoksa yolsuzluk vardır
Tersinden söylersek, yolsuzluk varsa yol yoktur. Belediye nedir, kimdir diye sorunca yol geliyor aklıma, kaldırım geliyor; hayat bilgisi dersinden kalma olsa gerek, devlete ödediğimiz vergiler yol, su, elektrik, köprü olarak döner bize filan. Buraya döneriz.
Liseye başladığım 2002’den bu yana belediyelerle muhatap oluyor, belediyelere maruz kalıyorum. Üniversitenin son iki yılı (2010-2012) Tuzla-Avcılar arası günlük git-gellerim; iş icabı (2014-2016) Tuzla-Üsküdar arası git-gellerim oldu. Profesyonel şehiriçi yolcuydum, sövmekte ustalaşmıştım artık, takip edenler bilir tivitırda İETT’ye, İBB’ye dümdüz giderdim. Şikayetler, cevaplar, BİMER’ler, CİMER’ler derken belediyeler ayak diredikçe ben daha çok bilendim. Onlar direndi ben bilendim. Onlar direndi ben bilendim. Yüzlerce mail, yazışma... Hâlâ ara sıra mektuplarım gider cevaplarım gelir.
Ne geçti elime? Ne kazandım bütün bunlardan? Bana ne faydası oldu? Kendim için olduğu kadar “16 milyon İstanbullu için” yaptım bütün bunları. Dedem rahmetli muhtardı, köye çok hizmeti olmuş, kardeşi caminin önünde “Abime oy verenin anasını avradını,” diye sövmüş de öyle kaybetmiş muhtarlığı. Rahmetli (!) Kadir Topbaş da başkandı; öncesi iyi, kendisinin ilk zamanları da hatta. Bozuyor sonra. Sonrası da bozuluyor.
Profesyonel yolcu değilsem de son yıllarda, yollardayım yine. Tuzla’da İBB’nin yenilediği İçmeler köprüsünün son halini, o köprü çevresinde ve E5 boyunca Tuzla köprüsü, İçmeler köprüsü arasında yapılan yanyol çalışmalarını gördüm, görüyorum. Köprü başlarken umutluydum, aha dedim gerçekten hizmet getiriyor Ekrem İmamoğlu. Finali fiyasko. Teknik gözle bakıyorum; asfaltın durumudur, işçiliğidir, yol güvenliğidir, trafiğe etkisidir ilh. Kompile fiyasko. İkinci dönem seçimi öncesi yolu alelacele yetiştirip, kullanıma açıp sonrasında çöken, bozulan yerleriyle kimsenin ilgilenmediğini görünce balık baştan kokarmış dedim. Göz boyuyor yani İBB. Göz boyuyor belediyeler. Kendi yüzlerini, gözlerini boyuyorlar aslında. Makyaj yapıyorlar yani.
Öte yandan bütün bunları bir denetleyen yok mu, diye de soruyorum; yani ben belediye olarak bir yol yaptım, kalitesi şu, garantisi bu vesaire vesaire, ama yol üç gün sonra çöktü, göçtü, uçtu. Bunu kim denetliyor, denetleyecek? Kağıt üstünde bir şeyler yazıyordur muhakkak, uygulamada nasıl? Belediye başkanları sadece sandıkta, sandıkla hesap sorup, sandıkta, sandıkla mı hesap veriyor, verecek? Gerçek demokrasi, gerçek cumhuriyet bu mu gerçekten?
Hayat bilgisine dönelim: Yol var, asfaltı bozuk; köprü var giriş-çıkışı dandik; su var ülkenin en pahalı suyu; ulaşım desen balık istifi; niye vergi aldın o zaman? Kültürlenmesin mi bu halk? Tiyatro seyretmesin mi? Tiyatrocular taş mı yiyecek canım? Şarkıcılar avlanarak mı doyuracak karnını? Maksadım üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Türkiye’nin bütün çiçeklerini, pardon belediye başkanlarını getirin bana, hepsiyle dövüşebilirim, ne lan bu yolların hali diye girer güzel bir “silkelerim.”
İmamoğlu’nun gözaltı ve sonrasındaki paylaşımları; çocukları, anneleri, İstanbulluları ve bütün Türkiye’yi kendi emelleri uğrunda kullanma çabası, genel olarak CHP’nin tavrı ve Türkiye’yi Batı'ya şikayet etmeye çalışma girişimleri (Cümle de aptallaştı.) arkalarında batı, sermaye ya da ikisinin birlikte olduğu izlenimi veriyor. Milletin ve devletin birikim ve imkanlarını da heba etmek, çarçur etmek demek bu.
Bu işler nasıl olacak? Sadece ve sadece halka hizmet etmek ile vazifeli kurumlar, halka hizmet etmemek için direniyor. %100 halka hizmet düsturuyla hareket etmeyen herhangi kurumun namusundan söz edebilir miyiz? Kurum namustur demişler öyle ya. Daha sonra detaylandırırız ama belediye başkanı dediğin, belediye çalışanı dediğin halkın içindeki adamlardır; halkla birlikte yaşar, onun geçtiği yoldan geçer, onun içtiği sudan içer; onun bindiği otobüse, dolmuşa, trene biner. Sözümona sosyal belediyecilik mavralarıyla lokanta açıp ucuz yemek sunacaksın vatandaşa ama makam aracıyla gezeceksin, özel uçakla turlayacaksın, başkanlık konutun olacak vesaire vesaire olacak şeyler değil. Bir tur da biz atalım oluyorsa.
Makyaja geri dönecek olursak, sosyal belediyecilik yerini sosyal medya belediyeciliğine bıraktı. İki asfalt yaması, bir kaldırım onarımı... Filtreli klip ile sal sosyal medyaya, oldu bitti. Çalışıyoruz. İstanbul sokakları öyle söylemiyor. “Onu benden siz aldınız / Onu benden siz çaldınız” diyor dinle.
Artık CİMER’den vibe alamıyorum, kendi CİMER’imi kuracağım bir de: Cumhur İletişim Merkezi. Ne olsa öteki CİMER’in de sadece adı var, hiç yoktan dertleşmiş oluruz kendi kendimizle. Yoksa bunlara ne kafa patlatmak isterim ne şişirmek kafanızı.