Slavoj Zizek'e açık mektup


Bay Zizek,

17 Ekim’de yani Gazze saldırılarının onuncu gününde Frankfurt Kitap Fuarı’nda yaptığınız konuşmaya dair ne zamandır yazmak istiyordum ama elim değmemişti bir türlü. Öncelikle şunu belirtmeme izin verin. Kusura bakmayın ama çok kötü bir İngilizce aksana sahip olduğunuzdan, söylediklerinizi anlamak için konuşmanızın bazı yerlerini 2-3 kere dinlemem gerekti. Muhteşem konuşmak zorunda mıyım diyeceksiniz belki de. Elbette hayır. Ancak Türkiye’de birisi kötü İngilizce konuştuğu zaman günlerce maytap geçilirken dünyanın en büyük entelektüellerinden olarak kabul edilen sizi kimsenin bu konuda eleştirmemesi ne güzel şey.

Her neyse… Lafı daha fazla uzatmadan, 25 dakikalık konuşmanız üzerine söylemek istediklerimi anlatmaya başlayayım.

Frankfurt Kitap Fuarı’nda olmaktan dolayı mutlu olduğunuzu ifade ettikten sonra “Hamas terörü”nü kınayarak başlamıştınız söze. Alınmayın da, normal şartlarda Filistin-İsrail meselesine dair böyle başlayan bir konuşmanın devamını dinlemeye hiç gerek yok esasında. Zira iyi ihtimal Filistin’de neler olup bittiğini anlamayan, kötü ihtimal de bu konuda art niyetli bazı insanların standart hale gelmiş kalıp cümlelerinden birisidir. Ve bu konuşmanın, devamında da fikir olarak bize verebileceği pek bir şey olmadığının ipucudur. Ancak konuşmanızın, II. Dünya Savaşı’nın ardından sadece ordusu etkisiz hale getirilen değil fikri anlamda da Siyonizm’in düpedüz rehinesi olmuş Almanya’da olduğu da düşünülürse… Bu konu hakkında ha Almanya’da konuşmuşsunuz, ha İsrail’de arada pek bir fark yok aslında, biliyorsunuz değil mi? O nedenle, söze Hamas terörünü kınayarak başlamanız çok sıradan bir durum bir bakıma. Devamında İsrail’in kendini savunma hakkına saygı duyduğunuzu söylemeniz bu sıradanlığa tuz biber ekiyor zaten.  İnanın, eğer söze “Hamas terörünü kınıyorum,” diye başlamasanız çok daha heyecan verici olurdu bizler açısından.

Daha sonra bu kez İsrail’e yönelik eleştirilerinize başlıyor ve bir arı metaforu kullanıyorsunuz. Arıların görebileceğimiz en totaliter yapıya sahip olduğunu söyleyerek, Filistinlilere hayat hakkı tanımayan İsrail devletinin her geçen gün daha totaliterleştiğinin altını çiziyorsunuz. Oysa İsrail devletini ve Siyonizm’i bu şekilde tarif etmek mümkün değil zira Siyonizm tarih boyunca daima totaliter bir yapıya sahip olmuş, bu şekilde varlığını devam ettirebilmiş ve işgalin alanını böylelikle genişletmişti zaten.

İzak Rabin suikastini hatırlayalım mesela. İzak Rabin’in, radikal bir Siyonist tarafından öldürüldüğünü biliyorsunuz değil mi? Sebebi 1993 senesindeki Oslo Barış Görüşmeleri’ne katılmasıydı. Oysa İzak Rabin de gayet koyu bir Siyonistti aslında. Asla öyle rahat bir adam falan değildi yani. Ancak buna rağmen yeterli derecede radikal bulunmayarak tasfiye edilmişti. Siz hiç Filistinlilerin “Bu Siyonistler 10 sene ya da 20 sene önce daha iyiydiler de şimdi hepten zıvanadan çıktılar,” falan dediğini duydunuz mu şimdiye kadar?

Hadi diyelim ki, sizin istediğiniz gibi olsun ve İsrail politikalarını biraz yumuşatsın. Bunun faydasını görecek olan sadece İsrail içerisinde yaşayan seküler Yahudiler olur, işgal devam ettiği sürece Filistin halkı açısından değişen hiçbir şey olmayacaktır.

Bay Zizek,

Konuşmanızın devamında İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırılarının iki devletli çözüm olasılığını zayıflattığından bahsediyorsunuz. Herhalde biliyorsunuzdur; iki devletli çözüm ilk kez Filistin’deki manda döneminde İngilizler tarafından zikredilmişti. 1936 senesinde Büyük Filistin İsyanı’nın başlaması üzerine çare arayışlarına giren İngiliz manda yönetimi, başkanlığını eski Hindistan Valisi Lord W. R. Peel’in yaptığı bir komisyon oluşturarak böyle bir çözüm ortaya atmışlardı. Ancak bu, Filistinli Arapların mücadelesini daha da ateşlemiş ve Hacı Emin el Hüseyni ya da Muhammed İzzet Derveze gibi isimlerin liderliğinde Peel Komisyonu’nun taksim kararını protesto eden çok sayıda gösteri düzenlenmişti. Siyonist liderler de tepkiliydi bu öneriye, Filistin’in tamamını istiyorlardı çünkü. En nihayetinde, gelen tepkiler yüzünden komisyon geri adım atmış ve taksim kararı rafa kaldırılmıştı. 

Daha sonra bu konuda birkaç girişim daha olsa da, hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Ve iki devletli çözüm anlayışı neredeyse tamamen ortadan kalktı. Öleli çok oldu yani. İki devletli çözüm, işgalin devam etmesinden, hatta genişlemesinden başka bir anlama gelmiyordu çünkü. İsrail, bugün zaten Filistin topraklarının %85’ini işgal etmiş durumda. Batı Şeria’nın bile yarısından fazlasını ele geçirdi. İki devletli çözüm diye bir ihtimalin varlığından bahsedebilmek için İsrail’in şimdiye kadar işgal ettiği toprakların en az yarısını Filistinlilere geri vermesi ve hiç olmazsa 67 sınırlarına dönülmesi lazım ki, bu da imkansız bir şey. Üzgünüm ama bu sözünüzün gerçekte hiç bir karşılığı yok yani.

Ayrıca İsrail’in katliamlarını eleştirdiği konuşmanızın satır aralarında, bir yandan sürekli Hamas’ı suçlamaya devam ediyorsunuz. İsmail Heniye’nin Dubai’de 5 yıldızlı bir otelde kaldığını söyleyerek ne imâ etmeye çalışıyorsunuz, anlıyoruz elbette. Bu sadece Hamas için geçerli değil. Bütün Filistinli örgütler, ayrı ayrı siyasi ve askeri liderlere sahiptir. Siyasi liderler, bir yandan da diplomasi yürütmek zorunda oldukları ve zaten bir askeri lider de olduğu için, her dakika cephede mücahitlerin başında dikilmek zorunda değildir. Galiba Körfez’e hiç gitmediniz zira Dubai, Katar gibi Körfez ülkelerindeki bütün oteller belli bir standardın üzerindedir zaten. Ve hak verirsiniz ki, Filistin hareketinin liderleri şimdiye kadar sayısız kereler suikasta uğramış, pek çoğu şehit edilmiş ya da son anda kurtulmuş olduğu için, kalınacak yerin güvenlik önlemlerinin de çok yüksek olması gerekir.  Ayrıca biliyor musunuz? İsmail Heniye’nin oğlu da cephedeki mücahitlerin arasındaydı ve geçtiğimiz günlerde şehit edildi.

Konuşmanızda dikkat çeken bir nokta daha var. Filistin halkı ve bu halkın içinden çıkan Hamas gibi direniş örgütlerini birbirinden ayırıyorsunuz. Örgüt başka, halk ise tamamen başka duygulara sahipmiş, halk destekleri yokmuş ve Filistin halkından farklı bir yolda yürüyorlarmış, farklı bir ikbal beklentisi içindelermiş gibi düşünerek büyük bir yanılgıya düşüyorsunuz. Filistin’de her doğan çocuk bir direnişçi olarak dünyaya gözlerini açıyor. Filistin’de örgüt demek halk demek. Filistin’deki bütün örgütler büyük bir halk desteğine sahip zira halkın kendisi onlar zaten.

Batı istihbaratının bazı ülkelerde kurduğu taşeron örgütler vardır. Türkiye de bu ülkelerden birisidir maalesef. Büyük bir halk desteğine sahipmiş gibi bir havaya girerler.  Sanırsınız uğruna savaştıklarını iddia ettikleri herkes tek yürek falan olmuş arkalarında ancak halkın genel temayülleri ile alakaları bile yoktur aslında. Sizin “Öcalan’ın mücadelesi benim mücadelemdir” diye sahiplendiğiniz Abdullah Öcalan da böylesi bir taşeron örgütün lideridir mesela. Hayır şu tavrınız gerçekten çok sinir bozucu düzeyde çelişkili değil mi Bay Zizek? Ülkemizde kundaktaki bebekten tutun da öğretmenlere kadar onbinlerce sivilin kaybına sebep olan terör olaylarının sorumlusu taşeron bir örgüte sempatiyle yaklaşmanıza rağmen, toprakları neredeyse bir asırdır işgal altında olan Filistin halkının içinden çıkan ve herşeye rağmen Yahudi sivillerin zarar görmemesi için dikkat gösteren, meşru bir direniş hareketini suçlamanızdan bahsediyorum. İsrail’in Hamas’a karşı kendini müdaafa hakkı olduğunu söylüyorsunuz. Peki Türkiye’nın PKK’ya karşı neden kendini müdaafa hakkı yok o halde? Ve  ayıptır sorması, siz ve sizin gibi batıya muhalif gibi görünen solcu entelektüller, neden batı emperyalizmi tarafından kurulan taşeron örgütleri böyle canla başla savunuyorsunuz?

Bay Zizek,

Frankfurt Kitap Fuarı’nda yaptığınız konuşma esnasında Frankfurt Belediye Başkanı Mike Josef ve başka bazı insanların protesto amacıyla salonu terk ettiğini okudum. Mektubumun başında ifade ettiğim, ha Almanya’da konuşmuşsunuz ha İsrail’de sözünü de doğrulayan bir tavır değil mi bu? Üstelik görüşleriniz, kitapları dünyanın bir sürü yerinde çok satanlar listesinin başında olan Yuval Noah Harari gibi liberal Siyonist solun görüşlerinden pek farklı olmamasına rağmen salonda tepki aldığınızı duydum. Harari de sık sık kullanıyor bu tabiri. Otoriterleşmeden kastınız bu galiba. Filistinlilere değil sizlere olan tavrın sertleşmesinden bahsediyorsunuz sanırım. Otoriterleşme dediğiniz şey de, tamamen sizlerin iç meselesi oluyor zaten bu yüzden.

Bir de ne var biliyor musunuz? Biz Müslümanlar bütün bu konuşmalardan fazlasıyla sıkıldık, Bay Zizek. Kusura bakmayın da, aranızda konuşup durduklarınız, Filistin halkını ve dünyanın geri kalanındaki Müslümanları alakadar eden şeyler değil açıkçası. Filistinli entelektüel Azmi Bishara’nın bir sözü vardı geçtiğimiz haftalarda, okuyunca gülümsemiştim. Habermas’ı sormuşlar, Azmi hoca da belli ki kızmış ve şöyle söylemiş; Habermas gibilerden Filistin halkına destek olmalarını beklemiyorduk zaten, hoş destek olsalardı da bizim için hiçbir önemi olmazdı.

Gazze’de 7 Ekim’den bu yana süren soykırımda batı felsefesinin ahlaki açıdan tamamen çöktüğünü kendi gözlerimizle gördük çünkü. Türkçeye de çevrilen bir röportajınızda “İnsanlar bunu pek bilmezler ama Frankfurt'ta sürekli bir gerginlik vardır,” demiştiniz. Bize ne mesela bu saatten sonra Frankfurt Okulu’ndaki gerginlikten? Sizin kavramlarınızdan bize ne artık? Frankfurt Okulu’nun da boynu kopa inşallah. Almanya’nın Siyonizm’e ettiği rehineliğin felsefi kalesi değil miydi burası?  Bunu söyleyebildiniz mi mesela şimdiye kadar hiç?

Aslında büyük bir enkazın ortasında duruyorsunuz, Bay Zizek. O enkazın başından ayrılabilir misiniz, ne yaparsınız, ne edersiniz bilmiyoruz ancak Filistin-İsrail meselesine o durduğunuz yerden, yani batı felsefesinin enkazının kalıntıları arasından bakamazsınız. Batılı kavramlarla okuyamazsınız Filistin’i. Şimdi, “Ben bu kavramlara farklı yorumlar getirdim,” falan diyeceksiniz. İstediğiniz kadar evirin çevirin ya da yenilerini ekleyin, inanın hiçbir faydası olmuyor… Sizin bizler hakkında söylemedikleriniz, söyleyebildiklerinizden hâlâ çok daha fazla çünkü.

Etiketler
Frankfurt Kitap Fuarı Frankfurter Buchmesse Zlavoj Zizek İsrail Filistin Hamas iki devletli çözüm Siyonizm Oslo Barış Görüşmeleri Gazze Batı Şeria