Netanyahu Apollon da Artemis hanginizdi?
Niobe, Yunan mitolojisinde Teb kraliçesiydi ve Antik Yunan'da kibrin, insanın aşırı gurur ve küstahlığının başlıca örneği olarak kullanılıyordu, çünkü Niobe kendini Antik Yunan tanrılarından üstün görüyordu. Bir yandan da Yunan panteonunun baş tanrısı Zeus’un Tebhalkının neden görünmeyen tanrılara taptığını sorguladığını belirtelim.
Niobe kendisinin Yunan mitolojisine göre annelik tanrıçası olan Leto’dan daha üstün olduğunu ilan eder; çünkü onun bazı antik kaynaklara göre 12, bazılarına göre de 20 çocuğu vardır. Oğul ve kız sayısı eşittir. Leto’nun ise sadece iki çocuğu vardır: Apollon ve Artemis. Bu tanrı çifti Niobe’nin böbürlenişini annelerine yapılan hakaret sayarak Teb’e gidip onun çocuklarını oklar ve öldürürler. Bazıları oğulları vuranın Apollon, kızları vuranın ise Artemis olduğunu söyler. Kaynakların büyük bir bölümü katliamın saray surlarında gerçekleştiğinidüşünür, ancak bazı kaynaklar oğulların Kithaeron Dağı'nda ya da şehir surlarının dışındaki düzlüklerde öldürüldüğünü söyler.
Talihsiz baba bütün çocuklarını ölü bulması sonucu intihar eder. Anne, yani Niobe ise, 9 gün boyunca ağlar ne hareket eder ne de yemek yer. Ölü çocuklar ancak dokuz gün sonra gömülürler; çünkü Zeus, Yunan tanrılarına inanmayan ve bu açıdan “dinsiz” bulduğuNiobe'ye yardım etmelerini engellemek için Teb halkını taşa çevirdiğinden ölen çocukların cesetleri dokuz gün boyunca gömülmeden kalır.
Yunan mitolojisine göre Niobe, Sipylus Dağı'nda Zeus'a acılarına son vermesi için dua eder ve Zeus duaya karşılık olarak Niobe'yi sonsuza dek gözyaşı döken bir kayaya dönüştürür; bazı kaynaklar Niobe'yi kayaya dönüştürenin Apollon olduğunu iddia eder.
1913’te katıldığı bir gezide edindiği Siyonist arkadaşlarına rağmen sosyal ve politik siyonizmibenimsemeyen, flört ettiği Marksist kadın sebebiyle Filistin’e değil de Moskova’ya giden,ama yaklaşımında Yahudi teolojisi ve mistisizminin derin etkisini bulabileceğimiz bir eleştirmen Walter Benjamin; Franz Kafka ve bazı edebi figürlere yaptığı üstü örtük selamlamalar içeren 1921 tarihli ünlü yazısı “Şiddetin Eleştirisi Üstüne”de hukuk kurucu-koruyucu olmasına karşın herhangi bir sahici temeli olmayan mitik şiddete örnek olarak Niobe’ye yapılan şiddeti gösterir. Benjamin, Niobe’nin “çocuklarının sonu karşısında öncekine nazaran daha suçlu” bir pozisyona getirildiğini söyler makalesinde. Benjamin hiçbir sahici temele sahip olmayan mitik şiddetin büyük güç gösterilerine, kan dökmeye ve Niobe’nin bir yerde tanrıların dünyası ile insanların dünyası arasındaki sınırı belirleyen bir kayaya dönüştürülmesine başvurduğunu da belirtir. Onun tasviriyle Niobe “sonsuza dek suçun dilsiz taşıyıcısı”na dönüştürülmüştür çünkü. Bu açıdan mitik şiddet bir bakıma hem hukuk gücünün kaynağı hem de onun meydan okumalar karşısındaki kırılganlığının bir işaretidir. Kırılgandır bu güç, çünkü tepkileri meydan okumalara nazaran daha şedittir.Benjamin’in söylediklerine ek olarak Apollon ve Artemis’in Niobe’nin çocuklarını katlederken aslında onları annelerinin sahip olduğu şey olarak da gördüklerini belirtmeli. Bir anlamda bu çocuklar bağımsız bir canlı değil, en fazla yok edilmesi gerekli bir metadırlar onların gözünde. Bu yönüyle de mitik şiddet “adalet” içermez.
7 Ekim’den bu yana İsrail’in 100 günü çoktan aşmış bir süre boyunca yani, Gazze’ye sürdürdüğü saldırıların da sahici bir temelden yoksunlukları ve şeditlikleri bakımından arkaik “mitik şiddet”in bir örneği olduğunu ileri sürebiliriz. Sahiden eğer bu şiddet İsrail’in iddia ettiği gibi Hamas’ın cezalandırılması olarak düşünülecekse, Filistin halkının çocuklarını katleden şiddetin herhangi bir temeli yoktur. Bu şiddet “cezalandırıcı” olmaktan çok soykırımcıdır. Ayrıca Gazze’de öldürülen sivillerin birçoğunun cesedinin de tıpkı Yunan mitolojisindeki Niobe’nin katledilen çocukları gibi gömülmeden kaldığını vurgulayalım. Yine mitolojiye göre Zeus Niobe’ye yardım etmelerini engellemek için Teb halkını taşa dönüştürmüştü, ABD önderliğindeki Batı’nın da sanki Zeus gibi, İsrail’in Gazze saldırılarını durdurmak için Filistin’e yardım etmeleri beklenen Müslüman ülkeleri yardım etmeye yeltenmesinler diye taşa çevirdiğini kaydedelim. Bu taşa çevirme işleminde ABD ve Batı’nın hemen bütün finansal, askerî, kurumsal unsurlarını da devreye soktuğunu söyleyebiliriz.
Geçmişte de ABD ve Batı’nın Filistin’e yönelik hemen her İsrail saldırısına meşruiyet kazandırmaya dönük tutumunu ısrarla sürdürdüğünü biliyoruz. ABD’nin askeri önlemlerini sadece Gazze’ye yardım etmesi beklenen Müslüman ülkeleri caydırmak için değil, bu şiddeti İsrail’in rahatça uygulayabilmesi için aldığını da söyleyebiliriz. Gerek bu tutum gerekse 7 Ekim’den bu yana İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Judeo-Grek bilinçaltını tahrik eden mitolojik unsurları açıklamalarına boca etmesinden anlıyoruz ki Batı’nın ve İsrail’in özendiği şey esasen bir nevi arkaik tanrılık, bütün yaptıkları bir yerde bunun tezahürü. Sözgelimi Sosyal medyaya düşen bir videosunda “Biz ışığın insanlarıyız, onlar da karanlığın insanları, İşaya'nın kehanetini gerçekleştireceğiz” demişti Netanyahu. (*) Mısır’da ateşkes görüşmelerinin başladığı sıralarda da "Hamas'a ateşle, cehennem ateşiyle saldırıyoruz” sözlerini kullanmıştı. Onun ve Siyonist hahamların Yahudi torahından yaptığı alıntılar bile soykırımı meşrulaştırmaya, kutsamaya dönüktü. Bir siyasetçi gibi değil de bir haham gibi konuşurken Netanyahu’nun nefret kazandığını düşünmemesi elbette ilginç. Bir nevi putperestlik yansıyor hem onun açıklamalarına hem de başta ABD lideri Biden olmak üzere diğer Batılı liderlerin söylemlerine. Oysa İsrail’in Gazze soykırımıyla hedeflediği açık: Gazze’nin ve Filistin’in var olma mücadelesi ve umudu ürkütüyor İsrail’i ve hempalarını.Gazze bu anlamda modern putperestliğin kâbusu.
Bu durumda Apollon Netanyahu da Artemis kim acaba diye sormadan edemiyoruz.
(*) O sözle ilgili bir yazı yazmıştım bu sitede. İsteyen bu yazıya bakabilir https://fayrap.com.tr/tr/atesten-yaratilmislarla-topragin-kavgasi-bu